Rabbimiz’e şükürler olsun, firkat sona eriyor.
Devlet kararıyla camilik vasfını yitiren Ayasofya, yine devlet kararıyla bu vasfına bugün yeniden kavuşuyor.
Gerek Anadolu özelinde, gerekse gayrimüslimlerin işgaline uğrayan İslam beldelerinin genelinde zulme maruz kalan ilk yapılar mescitlerimiz olmuştur.
Ayasofya, bunların en yakınımızda olanı ve en çok bilinenidir.
İnkılaplar gereğince Tek Parti, yeni şehir planlamaları nedeniyle Demokrat Parti devrinde yıkılan, iş hanına, otele, büfeye dönüştürülen camilerin sayısı bini aşkındır.
Dünya genelinde ise Kalküta’dan Toledo’ya kadar, yıkılan ya da başka bir dinin ibadetgahına dönüştürülen camilerin sayısı ise vicdan sahiplerine dudak ısırtacak kadar çoktur.
Bu hususlara tabi olarak Ayasofya, aynı zamanda mescit hafızasının yeniden kazanılmasına vesile olacaktır inşallah. Onun sayesinde mülkiyet şuuru yeniden uyanacak, ilgili kayıpların envanterleri yapılacaktır.
Bu minvalde şu şahsi umudumun yeşereceğini de sanıyorum:
Sanat ve suret ilişkisinin kendi zamanımızda doğru bir şekilde kurulması ve bu yönde yapılacak tartışmaların İslam felsefe ve sanatlarında bir dirilişe vesile olması...
Hazır, Ayasofya esasında gündeme gelen mabet içi ikonalar konusu, hem kaldırılmaları yönündeki radikal tepkilere, hem de korunmaları yönündeki fıkıh merkezli teknolojik arayışlara vesile olmuşken, bunu kerameti kendinden menkul zamane ulemasının tekelinden kurtararak, sanatın özünü oluşturan suret, tasvir ve temsil gibi kadim sorunlar bağlamında felsefeye ve sanat nazariyatına yeniden taşımak, her ikisinden de yoksun olarak sürmekte olan düşünce ve sanatımıza İslam temelli bir şahsiyet kazandırmakla sonuçlanabilir.
Bu manada, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi İlmi Araştırmalar İnsan ve Toplum Bilimleri Dergisi’nin 2019 Bahar, 13. sayısında, Zeynep Gemuhluoğlu imzasıyla yayımlanan “Temsil-Taklit İlişkisi Açısından Tasvirin Teorik Zemini -İbnü’l-Arabi’nin Eserleri Esasında-“ adlı makalenin tamamını okumanızı tavsiye ederek, oradan zikrettiğim hususu ihata etmesi bakımından şu alıntıyı yapmak istiyorum:
“Arapça ‘savvara’ fiilinin mastarı olan tasvir kelimesi, ‘suretlendirme’ anlamına gelir ve daha ilk adımda ‘suret’ kelimesinden ne anladığımızı açıklamak zorluğuyla karşı karşıya kalırız. Sureti ‘imge’nin karşılığı olarak düşünmenin işimizi kolaylaştırmayacağı ve meseleleri çözmeyeceği (...) açığa çıkmıştır. Bu konudaki zorluk, işaret ettiğimiz gibi, büyük ölçüde İslam felsefesi literatüründe suret kelimesinin Grekçe ‘eidos’un karşılığı olarak anlaşılmasından ancak felsefe dışında da çoğunlukla bununla uyuşmayan anlamlarda kullanılmasından kaynaklanıyor gibidir. Uyuşmazlık özellikle de kelimenin sadece eidos’a değil bazen eikon’a bazen de eidolon’a tekabül edecek şekilde anlaşılmasıyla ilgilidir. Platon düşüncesinde eikon, oluş –genesis- itibariyle varlıkların, hakikatleri olan eide’nin (eidos’un çoğulu) birer mimeton’u yani taklidi iken mesela bir ressamın bu eşyayı resmetmesi sonucunda ortaya çıkan imge ise eidolon olarak bir mimetes yani taklittir. Arapça’ya ‘suret’ olarak çevrilen eidos ise Platon ve Aristoteles düşünceleri arasındaki temel farkın zeminidir. Platon, ‘eidos’u Aristoteles’de olduğu gibi ‘morphe/biçim’ olarak düşünmez, eidos, daha ziyade varlığın –to on-, cevher –ousia- itibariyle ve noesis (akletme /nazar) vasıtasıyla seyredilen veçheleridir.
Ontolojisi, ‘to de ti’ üzerine kurulu olan Aristoteles’de ise mesele, ‘madde-suret’ (hyle-morphe) ilişkisi üzerinden ele alınır. Bu yüzden eidos yani suret, bir şeyi o şey yapan, ona bireysellik kazandıran temeldir. Aristoteles’in suret anlayışı, sanat tarihi incelemelerinde modern dönemlerde de devam eden ‘biçim’ meselesinin kökeni olabilir. Nitekim biçimin bir temsil olmasına karşılık içeriğin oluşa dair mimetik bir fiil olması, mimesis fiilinde ‘ergon olarak eseri yani temsili’ değil de sanatçıyı esas almayı gerektirir. Oysa bu ayrımda sanatçı değil eser yani temsil ön plandadır ve hatta taklitle temsil arasındaki ayrım bulanıklaşmaktadır.”
Ayasofya özelinde, ikona konusuna gelip dayanan bu derin mevzular, orada salt ibadeti amaçlayan halis Müslümanların meselesi olmadığı gibi, televizyon ekranlarından “suret haramdır” yaygarasını basarken, bu yaygarayı kendi suretiyle gerçekleştirdiğinin şuurunda olmayan fetva heveslilerinin meselesi de değildir.
Suretin suretle yeni imtihanı, yukarıda zikrettiğim diriliş umutları esasında, İslam düşüncesini ve sanat nazariyesini dert edinenlerin meselesidir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.