Seçimden sonra kimlerle birlikte sevinmek istersiniz?

04:001/06/2018, Cuma
G: 1/06/2018, Cuma
Ömer Lekesiz

Türkiye’nin yeni seçimi sıradan bir seçim değil. Her şeyden önce yönetim sistemi değişecek.İcranın üzerine adeta bir karakoncolos gibi çökmüş bulunan bürokrasinin en aza indirileceği; devlet aklının (ve refleksinin) işleyiş hızının artırılacağı, siyasetin hizmet yarışına dönüştürüleceği ve devlet yönetimi üzerindeki baskısının azaltılacağı... yeni bir döneme gireceğiz.Dolayısıyla bu seçim siyasi, ekonomik ve kültürel vaatlerin seçimi değil, geleceğimizin seçimi olması bakımından büyük bir önem taşıyor.Diğer

Türkiye’nin yeni seçimi sıradan bir seçim değil. Her şeyden önce yönetim sistemi değişecek.

İcranın üzerine adeta bir karakoncolos gibi çökmüş bulunan bürokrasinin en aza indirileceği; devlet aklının (ve refleksinin) işleyiş hızının artırılacağı, siyasetin hizmet yarışına dönüştürüleceği ve devlet yönetimi üzerindeki baskısının azaltılacağı... yeni bir döneme gireceğiz.



Dolayısıyla bu seçim siyasi, ekonomik ve kültürel vaatlerin seçimi değil, geleceğimizin seçimi olması bakımından büyük bir önem taşıyor.

Diğer bir söyleyişle bu seçimde, işçiye, memura, emekliye kimin daha fazla daha fazla para vermeyi vaadettiğinin bir önemi yok.

Klasik bir seçim alışkanlığını karşılamak için bu vb. vaadlerin yapılması siyaseten gerekliymiş gibi görünse de, yeni seçim bunları da kendiliğinden içine alan top-yekun bir istiklalin ve tüm veçheleriyle sağlam bir istikrarın gelecek kurgusu olması bakımından öncekilerden tamamen farklı bulunuyor.

Bu farkın fark edilmesi için özel bir çabaya gerek yok.

Seçim merkezli olarak çevremizde, gözümüzün önünde olup biten her bir hadise söz konusu farkı bir yönüyle işaret ederek, seçimle yapılacak seçimin değerini tek tek ele veriyor.

Bu manada, yeni dönemde de Türkiye’yi yönetmeye talip olan Recep Tayyip Erdoğan’la ve onun karşısında adeta bir yıkım koalisyonu olarak cepheleşen çoklu bir yapıyla karşı karşıya olduğumuz malumdur.

Bu yıkım koalisyonunda kaç partinin yer aldığının ve kaç kişinin seçilmek için aday olduğunun hiçbir önemi yok.

Çünkü, hepsi kendilerine muarız, muhalif olarak ilan ettikleri Erdoğan’ın seçilmemesi için aynı yöntemleri uyguluyor ve aynı suçlamaları yapıyorlar. Asıl meselelerinin bir seçimin yapılması değil, Erdoğan’ın seçilmemesi olduğunu her fırsatta dile getirerek, Türkiye’nin gelecek kaygısını ve kurgusunu sıradanlaştırmaya çalışıyorlar.

Bu öyle gözü dönmüş bir çalışma ki, onların Amerika, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Almanya, Fransa, Yunanistan, Bulgaristan, İsrail ve kimi Arap kabile yönetimlerinin Türkiye karşıtı tavırlarının içine çekildiklerini görememelerini, Le Point’in Türkiye’nin seçimine hırladığı noktada onun arkasında saf tuttuklarını fark edememelerini adeta şart kılıyor.

Gerçek Hayat’ın son sayısında, “Le Point’in tam da seçimler öncesi yayınladığı kapağı kim fonladı? sorusuna “hiç kuşku yok bunun en olağan faili Birleşik Arap Emirlikleri” cevabının verilmesi, Türkiye’nin yeni seçimini de aşan daha temel bir korkuyu ve bundan kaynaklanan düşmanlığı işaret ediyor ki, bu Türkiye’nin Erdoğan’ın şahsında temsil ettiği yeni ruh’tan başka bir şey değildir.

Ne ilginçtir ki, seçimdeki Erdoğan muhalifi cephe de aynı olgudan korkuyor ve Türkiye düşmanlarıyla aynı düzeyde eşitlendiğini düşünmeksizin, yıkım koalisyonu olarak varlık göstermede ısrar ediyor.

Erdoğan’ı diktatör olarak gösterme (Le Point), saltanat hayalleri kurmakla suçlama (Suudilerin Ukaz gazetesi) şeklinde tutundurulmaya uğraşılan yeni kampanya; Erdoğan’a tek adam olmak istediği için karşı çıktıklarını, saltanat kurmak istediği için seçilmesini istemediklerini söyleyen malum cephenin dış destekli özel kampanyası haline gelirken, Türkiye’nin tarihinden aldığı güçle kendi bölgesinde ve halkları Müslüman olan ülkelerde, Erdoğan vasıtasıyla söz sahibi olmasına karşı zikrettiğimiz korku da her ikisini de birleştirmiş oluyor.

Tam da bu nedenlerle, malum cephenin, sıradan olmayan yeni seçimi, sıradanlaştırmaya çalışması ve bu sayede Türkiye’nin düşmanlarıyla bilerek ya da bilmeyerek bu konuda bir ittifak zemininde buluşması, milletimiz tarafından doğru görülmeli ve doğru okunmalıdır.

Erdoğan karşıtı cephe ve dolayısıyla adaylar korosu, yerel bir oluşum olmaktan çıkıp, sesi FETÖ’ye, Le Point’te, Ukaz gazetesine bağlanan uluslararası bir koroya dönüşüyor.

Bu gerçeklik içinde izlenecek doğru yol, her şey bir yana, Erdoğan’ın seçilmemesiyle kimlerin sevineceklerini bilmekten geçiyor.

Başta terör örgütlerinin, Esed’in, Macron’un, Kurz’un, CIA şeflerinin, petro-dolar şeyhlerinin... Erdoğan’ın seçilmemesi halinde zil takıp oynayacaklarından kimsenin kuşkusu yoktur.

Bu durumda, sıradan olmayan seçimin sıradanlaştırılmasına karşı ilk tepkimizin, şerefli ve şahsiyetli bir duruş olması esastır.

Türkiye’nin düşmanlarını sevindirebilecek bir sevinçten yana olmak, Türkiye’nin ve onun sağlam bir gelecek kurgusunun düşmanı olmaktır.

O halde, bu seçimde, seçimden sonra kimlerle birlikte sevineceğimizi şimdiden seçmek, tüm seçmelerin önündedir.

#Seçim
#Türkiye