Belirtilen manada, Müslümanların ve Batılıların sanata mahsus anlayışları büyük oranda benzerlik taşır.
Müslümanların sanat anlayışı, Batılılarınkinden şu noktada farklılaşır: Sanat, ledünnî bilgi, feyz, feth, ilham, sezgi, ilahi müjde, ihsan, tecelli, telvin, vecd, ihtira’ ve ibda’.. ilişkisi bakımından hiçbir değişikliğe uğramaksızın, yukarıda zikrettiğimiz manadaki değişmeler nedeniyle ancak değişir. Diğer bir ifadeyle, Allah’ın sanatkar kulu üzerindeki hükmü bakidir ve bunu gözetmeyen kulun sanatı Müslüman (tanımsal çerçeveyi biraz genişletelim: Muvahhid) sanatı olamaz.
O halde, bir Müslüman sanatkar için, sanat konusu şu anlayışta karar kılar: Allah’ı doğru bilme gayretinde aslolan, öncelikle kulun kendisini bilmesidir ki, sanat bu bilmeye mahsus en yetkin imkanlardan birisidir.
Cevap: “İş bilgi ve amelle sınırlıdır. Amel ise iki kısma ayrılır: Duyusal ve kalp amelleri. Bilgi ise iki kısımdır: Aklî ve şerî bilgi. Her kısım verilişinde, Allah katında belirlenmiş bir teraziye dayanır. Yükümlü kuldan istenilen ise, adaletle teraziyi kullanması, haddi aşmaması ve hile yapmamasıdır.” (Fütûhât-ı Mekkiyye, çev.: Ekrem Demirli, Litera Yayınları, 10/345)
Cevap: “Sanat, sanatçısından ancak kendisi hakkındaki bilginin suretini isteyebilir, yoksa zatının suretini değil. Sen Yaratanın sanatısın! Öyleyse senin suretin, O’nun sana dair bilgisiyle örtüşür. (...) Bilmelisin ki, Rabbin karşısında nefsini hangi teraziyle tartarsan tart –ki nefsin nedeniyle gurura kapılmamalısın–, sen altın tartan demir madeni sayılırsın.” (Age. 10/350)
Cevap: “Bilmelisin ki, her bir zamanda bütün mertebelerde gözüken bir kişinin bulunması zorunludur. Bu durum, sanat erbabı ve bütün bilimler için de böyledir.” (Age. 11/52)
Cevap: “Kalbe ulaştırılması emredilen bir takım şeyler aktarılır. Kalp ise o esnada yaratıkların bilmediği ilahî hikmet nedeniyle, aktarılan şeyleri bilemez. Bu nedenle kendisine aktarılan şey nedeniyle yazan her şahıs, hakkında konuştuğu bahsin bilgisine tam olarak hakim olamaz. Bu nedenle de kendisine aktarılmış şeye göre sıradan –duyan kişinin bilgisi bakımından– başka konuyu da o bahse katar. Fakat bize göre kattığı şey de kesinlikle o konuyla ilgilidir. Fakat bunun böyle olduğunu bir şekilde bizden başka kimse bilemez. Bu durum, ayaklarındaki topallık nedeniyle biraraya gelip uzlaşan güvercin ile karganın durumuna benzer.” (Age., 1/160)
Cevap: “İsevîler (...) Onların esasları (misal) yolundan soyutlamanın tevhididir. İsa, bir erkek ve bir kadından meydana gelmemiş, ruhun beşer suretinde görünmesinden meydana gelmiştir. Bu nedenle Meryem oğlu İsa ümmetinde, diğer ümmetlerden farklı olarak, sureti benimsemek bulunmuştur. Onlar kiliselerinde müsül (ikonlar, suretler) suretlendirmiş, onlara yönelerek ibadet etmişlerdir. Çünkü peygamberlerinin aslı bir ‘suretlenme’ idi. Böylece bu hakikat, günümüze değin ümmetine nüfuz etmiştir. Muhmmedî şeriat geldiğinde ise, suretleri yasaklamıştır. Hz. Peygamber, Hz. İsa’nın hakikatini içerdiği gibi, şeriatı da onun şeriatını barındırıyordu. Bu nedenle bize ‘Alah’ı görürcesine ibadet etmeyi’ (ihsan’ı) emredip, Allah’ı bizim için hayale sokmuştur. İşte tasvirin anlamı budur. Şu var ki Muhammedî şeriat bu ümmete Allah’ı algılanabilir bir surette tasvir etmeyi yasaklamıştır.” (Age., 2/187-188)
İnşallah, bu iki esasa riayet ederek, onun sanat konusundaki görüşlerine zaman zaman sorularımız eşliğinde (ve gerektiğinde şerhine de cüret ederek) döneceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.