Mersin’de bir düğün ve kültür işleri

04:0023/10/2018, Salı
G: 23/10/2018, Salı
Ömer Lekesiz

Hafta sonu Mersin’deydim.Mersin eşrafından sevgili dostum Fatih Kısa, oğlu Furkan’nın yuvasını kurdu; yeni aileye mutluluklar diliyorum.Düğünler, sevinçlerimizi de paylaşma esasıyla dostluk görevlerimizden birinin ifasına sebep olduğu kadar, yıllardır göremediğimiz arkadaş ve tanışlarımızla buluşarak hasret gidermemize sebep olması bakımından da önemlidir.Nitekim Furkan’ının düğününde de bu, şu malum döngüyle birlikte tahakkuk etti: gençliğimizde birbirimizin düğünlerine katılırdık, sonra çocuklarımızın

Hafta sonu Mersin’deydim.

Mersin eşrafından sevgili dostum Fatih Kısa, oğlu Furkan’nın yuvasını kurdu; yeni aileye mutluluklar diliyorum.


Düğünler, sevinçlerimizi de paylaşma esasıyla dostluk görevlerimizden birinin ifasına sebep olduğu kadar, yıllardır göremediğimiz arkadaş ve tanışlarımızla buluşarak hasret gidermemize sebep olması bakımından da önemlidir.

Nitekim Furkan’ının düğününde de bu, şu malum döngüyle birlikte tahakkuk etti: gençliğimizde birbirimizin düğünlerine katılırdık, sonra çocuklarımızın sünnetlerine katılmaya başladık; şimdi ise onların mutluluklarına şahitlikte buluşuyoruz.

Son aşama ise cenazelerimizde buluşmak olacaktır. Zaten birer birer göçüp gidiyoruz sessizce. Gidiyoruz ama kaybolmuyoruz elbette, Rabbimize hamdolsun, bu kez “orada çoğalıyoruz.”

Ne güzel bir tevafuktur ki, Mersin’deki sayılı günümüzde, sevgili dost Mustafa Erim’in başkanlığında faaliyet gösteren Mersin Dil ve Edebiyat Derneği’nin yeni bir yayınının takdim – tanıtım toplantısına da katıldım.

Mustafa Erim, Mersin’de kültür ve sanatın kendisinden sorulduğu kişidir. Kendi adıyla kurduğu Mersin Kent Tarihi Müzesi’ni bir kütüphane ile tahkim etme gayretindedir.

Yeni bir yayın demiştim. Mersin Dil ve Edebiyat Derneği ile Mersin Üniversitesi’nin işbirliğiyle gerçekleştirilmiş bir projenin hülalası olan Gurbette Öğrencilik Hatıraları adlı kitaptan söz ediyorum.

Mersin Üniversitesi öğrencilerinin, gurbet hissiyatını, deneyimini, gurbete dair biriktirdikleri acı – tatlı hatıraları kalıcılaştırmaları için onlara sunulmuş bir yarışma imkanından doğmuş, bu kitap.

Şimdi her biri, eğitim-öğretim telaşının ardından, hayat denizine bodoslama atlamış olan yetmiş sekiz öğrencinin, yer yer iç acıtan, yer yer gülümseten ama her halukarda yazılı kayıt haline gelmeleriyle süreyya yıldızı gibi gökyüzüne asılmakla asla silinmeyecek, unutulmayacak olan o metinlerdeki safiyetini, samimiyetini, anlatmaya söz yetmez, illa ki okunmaları gerekir.

Örneğin, “Gurbette zordur yaşamak. Hiç bilmediğin bir şehirde hiç tanımadığın insanlarla arkadaş olmak... Ruhunu tırmalayan düşünceleri müteakip gözyaşıyla dolmak... Zordur öğrenci olmak. Yıllardır süregelen bu maratonda, aslında hiçbir vakit rahatlığa kavuşamayacağını kabullendiğin anda, rahatlığı hissedersin titrek ruhunda. Zordur işte... Zordur gurbette öğrenci olmak.” demiş Emre Sayrılık, metninin ilk paragrafında.

Çehov, yazarken bir çocuğun bakışındaki sadeliği yakalamak gerektiğini söyleyerek, denizi gören çocuğun “Abovv, ne kadar büyük” şeklindeki tepkisini buna örnek olarak vermiştir. Emre’nin “zor” vurgularında ortaya çıkan sadelik de anlatma yetersizliğinden değil, işte bu türden bir sadeliktir.

Mustafa Erim, söz konusu etkinlikte, kitabı kitaptan hareketle tanıttı. Gurbet kelimesini, etimolojisinden gerçekliğe, hissiyatından hakikate doğru açan ilk metinde şöyle diyordu Erim:

“Arapça kökenli bir kelime olan gurbet gariplik, yabancılık, yabancı bir memeleket, yabancı yerlere gitme, yadel gibi anlamlar taşımaktadır. Lügatte ise kişinin doğduğu, yaşadığı yerden, evinden, şehrinden uzak kalması anlamına gelmektedir.

Gurbet, kişinin ulaşamadığı sevdiklerine kavuşma arzusu ile duyduğu özlemdir. Çoğu zaman zorunlu bir ayrılıktır, sevdiklerimizden kopuştur. Gurbette yaşamak ise insanın ruh dünyasında fırtınaların koptuğu anlardır.

Gurbet neresidir? Vatanımız olmayan, sıladan uzak her mekan mı? Öldüğümüzde gömülmek istemediğimiz her hangi bir yer mi? Irmakları ırmaklarımıza, ovaları ovalarımıza, kötü köyümüze benzemeyen her yer mi gurbet? Yoksa gurbet sevgiliden bir adım ötesi mi? Bendimizi aşan hasretin yüreğimizde açtığı her yara mı?

Yoksa hepsi mi?

Gurbet bu dünyanın kendisi mi? Yoksa bir Arap şiirinde geçen ‘Şam ve Yemen’e gidenler garip değil, asıl garip olan kefen giyen ve mezara girendir” ifadesinde belirtilen bu dünyadan göçüp gittiğimiz yer midir?

Belki de bunun tezahürü olarak gurbet duygusu içimizde hep var olagelmiştir.

Gurbet, sonradan edinilen değil, içimizde saklı olan ve şartlar hazır olduğunda ortaya çıkan bir duygudur. Çünkü hasret ve özlemler sadece gurbetteyken ortaya çıkmaz, doğduğumuz andan itibaren başlar. Anadolu’da kullanılan ‘beşiğin ötesi gurbettir’ ifadesi de gurbete çok farklı bir anlam katmaktadır.”

Mersin Dil ve Edebiyat Derneği’nin kültür hayatımıza ikramı olan Gurbette Öğrencilik Hatıraları adlı kitap, ilk olmadığı gibi son da olmayacak. Derneğin henüz kuvve halindeki projelerini de fiile dönüştükçe buradan paylaşırız inşallah.

Mersin’deki son günümde, dostlarım Hasan Sarı ve Necmettin Toyoğlu ile Toroslar’ın zirvesini yokladık. Çay molası verdiğimiz köy ve kasaba kahvehanelerindeki tek muhabbet konusu, yaklaşan mahalli seçimlerdi.

Bizim siyaset bezinde tarağımız olmadığı için, o hararetli sohbetlerin bir kısmını tebessümle dinleyip geçtik. Birlikte uğradığımız yaylaların, oralardan dalından koparıp yediğimiz incirlerin, kızılcıkların... keyfi de bende kalsın artık.

#Mersin
#Düğün