Mahremiyet düşüncemiz hangi ilkeye tabidir

04:0021/01/2018, Pazar
G: 18/09/2019, Çarşamba
Ömer Lekesiz

Nisan 2017’de gösterime girmiştiThe Circle.YönetmenliğiniJames Ponsoldt’ın, rolleriniEmma Watson,Tom Hanks,John BoyegaveKaren Gillian’ın paylaştığı, ABD-BAE ortak yapımı bir filmdi.Dave Eggers’ın 2013 yılında yayımlanan aynı adlı kitabından uyarlanan filmde, bir genç kadın, arkadaşı vasıtasıyla dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden The Circle’da iş bulmakla kalmaz, kariyerini de kısa sürede yükseltir. Ancak, göz büyüklüğündeki kameralarla dünyayı gözetleyen The Circle’da,mahremiyetlerin bir

Nisan 2017’de gösterime girmişti
The Circle
.
Yönetmenliğini
James Ponsoldt
’ın, rollerini
Emma Watson
,
Tom Hanks
,
John Boyega
ve
Karen Gillian
’ın paylaştığı, ABD-BAE ortak yapımı bir filmdi.

Dave Eggers
’ın 2013 yılında yayımlanan aynı adlı kitabından uyarlanan filmde, bir genç kadın, arkadaşı vasıtasıyla dünyanın en büyük teknoloji şirketlerinden The Circle’da iş bulmakla kalmaz, kariyerini de kısa sürede yükseltir. Ancak, göz büyüklüğündeki kameralarla dünyayı gözetleyen The Circle’da,
mahremiyetlerin bir hak değil, saklanması sakıncalı bir özellik
olarak algılandığını, kendisinin de giderek bunun içine çekildiğini fark eden ve bu uğurda sevdiklerini kaybederek acı duyan genç kadın, o algıyı tersine çevirmeksizin, şirket yöneticilerinin mahremlerini de ifşa etmek suretiyle hem intikamını alır, hem de toplumsal şeffaflığın gereğince yayınlaşmasına hizmet etmiş olur.
Demokratik yönetimlerde seçmen tercihlerinin denetlenmesinden, fertlerin sosyal medya aracılığıyla sorgusuz sualsiz infaz edilmesine kadar daha birçok önemli konunun işlendiği
The Circle, asıl
ihtiva ettiği
Hıristiyanî öz
bakımından benim dikkatime takıldı.
Söz konusu Hıristiyanî özün,
Yuhanna İncili
’ndeki (20: 24-30) karşılığı şöyledir:

“İkiz diye anılan Tomas, İsa’nın on iki havarisinden biriydi. Ancak İsa öteki havarilerin yanına geldiği sırada Tomas onlarla birlikte değildi. Öteki havariler Tomas’a, ‘Rab’bi gördük!’ dediler. Fakat Tomas, ‘Ellerindeki çivi izlerini görmeden, yaralarına parmağımla dokunmadan ve elimi böğrüne sokmadan buna inanmam!’ dedi. Bundan sekiz gün sonra, İsa’nın şakirtleri yine evde bir araya toplanmışlardı. Tomas da onlarla birlikteydi. Kapılar kapalı olduğu halde İsa gelip ortalarında durdu, ‘Size selâmet olsun!’ dedi. Sonra Tomas’a dönüp, ‘Parmağını uzat. Ellerime bak, elini uzatıp böğrüme koy. Şüphe duymayı bırak ve iman et!’ dedi. Tomas O’nu, ‘Rabbim ve Tanrım’ diye yanıtladı. İsa, “beni gördüğün için mi iman ettin?; “Görmeden iman edenlere ne mutlu.” dedi.”

Bu Hıristiyani özün başka bir karşılığını da
Taşköprülüzâde Ahmed Efendi
,
Ahlak ve Siyaset Risaleleri
adlı eserinde (Tahkik ve Tercüme: Müstakim Arıcı, İstanbul Medeniyet Üniversitesi Yayınları, İst., 2016), şöyle nakleder:

“Hz. İsa (a.s.) havarilerine ‘Uyurken kardeşinizin avret yeri açılsa ne yaparsınız’ diye sormuş. Onlar ‘Örteriz ve uyandırırız’ demişler. Hz. İsa (s.a) ‘Aksine açarsınız’ deyince havariler ‘Bu nasıl olur?’ demiş. Hz. İsa (s.a) demiş ki: ‘Çünkü ayıpların açılması örtülmesinden daha çok fayda verir.”

Her iki örnekte de Hz. İsa’nın görmeden inanma ve mahremiyeti muhafaza etme noktasında
nebevi bir doğruyu dile getirmekle birlikte
insanın hilkatine dair iki gerçekliğin altını çizdiği ve yine nebevi bir ferasetle, vaz’ ettiği inancı izleyeceklerin tabi olacakları eğilimi dile getirdiği görülmektedir.
Bunlardan hareketle, The Circle filmi bağlamında söyleyebileceğimiz şey, Hıristiyanî yaşama tarzının ve sanatsal üretiminin, örtmek yerine mahremiyetleri açma (faş etme) eğilimini,
seküler zamanda da öz olarak sürdürdükleridir.
Zaten dindeki
Günah Çıkarma Müessesi
içinde meşrulaştırılmış bulunan bu tutum, Hıristiyanların insandan doğaya doğru genişleyen ilişkiler bütünü içinde hakimiyetini dünden bugüne sürdüre gelen sabit bir tutumdur.
Biz bunun, Hıristiyanî anlayışın kendi içinde
doğru
olduğunu, ancak bizim anlayışımıza (zihniyetimize göre)
yanlış
olduğunu söylüyoruz.
Şöyle ki, şeyden düşünceye kadar
yaratılan hiçbir şey özü itibariyle kötü değildir
. Bir şeyin kötü oluşu şeriatlara mahsus sın(ırl)amalarla ilgilidir.
Örneğin
domuz
, hayvan olması bakımından kötü değildir; bizim şeriatımızca etinin yenmesi haram kılındığı için bize kötüdür. Bu bahiste domuzun taenia soliumun taşıyıcısı olmasının, eşini kıskanma hormanlarını olumsuz etkilemesinin bir hükmü yoktur;
hüküm Allah’ındır
ve biz bu hükme uymak zorundayızdır.
Mahremiyetle ilgili
İslami vasat
’ın ne olduğunu, yine Taşköprülüzâde Ahmed Efendi’nin
Ahlâk-ı Adudiyye Şerhi
adlı eserinden (Çeviren: Müstakim Arıcı, TÜYEK Başkanlığı Yayınları, İstanbul 2014) okumanızı salık verirken, mahremiyet planında sanatsal faaliyetle ilgili şu farkın altını çizmek istiyorum:
Bizler
daha İslami ontolojiden kaynaklandığı üzere
hicap (perde / örtü) ehliyiz
.
Hıristiyanlar ise ifşa ehlidir
. Sanatlarımız da bu anlayışlar üzerine kuruludur.
Bunlar arasında bir geçişkenlik olabileceği vehmiyle hareket eden
bir Müslüman sanatçının, bu minval üzere eyleyeceği sanatla, ferden ferda (hayati bir zorunluluk da yok iken) domuz eti yemesi arasında bir fark olamaz.
O halde Batı sanatları konusunda,
ümmetin faydasına olacak şekilde yararlanma ile taklit etme esaslarına dair düşüncelerimizi
, zihniyetimiz ve kültürümüz bakımından sağlam bir
ilkeye
oturtmak zorundayız.
Çünkü
ilkesi olmayanın ilmi de olmaz
.
#İnanç
#Mahremiyet
#Kültür