Kudüs tek zamanlı ve iki milletli bir mücadelenin adıdır

04:0025/05/2018, Cuma
G: 25/05/2018, Cuma
Ömer Lekesiz

Hz. Ömer, Kudüs’ün anahtarlarını Yahudilerden almadı, Hristiyanlardan aldı (638).Abbasi komutanlarından Ferganalı Hayder b. Kavus’un (nam-ı diğer Afşin’in, v. 841) Kudüs’e vali olarak atanmasıyla birlikte Kudüs, Hristiyanlara karşı Türklerin yönetim ve koruması altına girdi.Tolunoğulları (904’e kadar), Selçuklu emiri Atsız b. Uvak’ın kurduğu Filistin Selçuk Devleti (1079), Kudüs’teki Türk varlığını pekiştirdikleri gibi, Kudüs’ü Türk siyasetinin ilk gündem maddesi ve Hristiyanlara karşı en önemli

Hz. Ömer, Kudüs’ün anahtarlarını Yahudilerden almadı, Hristiyanlardan aldı (638).

Abbasi komutanlarından Ferganalı Hayder b. Kavus’un (nam-ı diğer Afşin’in, v. 841) Kudüs’e vali olarak atanmasıyla birlikte Kudüs, Hristiyanlara karşı Türklerin yönetim ve koruması altına girdi.


Tolunoğulları (904’e kadar), Selçuklu emiri Atsız b. Uvak’ın kurduğu Filistin Selçuk Devleti (1079), Kudüs’teki Türk varlığını pekiştirdikleri gibi, Kudüs’ü Türk siyasetinin ilk gündem maddesi ve Hristiyanlara karşı en önemli savunma merkezi haline getirdiler.

Malazgirt Savaşı’yla (1071) Anadolu’nun kapılarını Türklere açan Büyük Selçuklu ve ardından Anadolu Selçukluları Kudüs’ü de içine alan her mücadeleyi Hristiyanlara karşı verdiler.

Önce Selçuklu’nun valisi, sonra Musul Atabeği olarak Mezopotamya ve Suriye’de hüküm süren Zengiler, Kudüs’ü de kapsayan bölgeyi Hristiyanlara karşı savundular.

Zengilerin en güçlü komutanı ve Mısır valisi Selahaddin Eyyübi, Haçlı seferleri neticesinde Kudüs Latin Krallığını kuran Hıristiyanlara karşı birliği temin etmek için önce Fatımiler’i yıkıp, sonra Suriye, Lübnan ve Hicaz’ı da kendi yönetimine adlı ve 1099’da Haçlılarca işgal edilen Kudüs’ü 1187’de onlardan kurtardı.

Eyyübiler (1171-1462), Memlükler (1250-1517) Kudüs’ü Haçlılara karşı korudular.

Osmanlı, Memlükler’den 1517’de devraldığı Kudüs’ü Yahudilere değil, yine Hristiyanlara kaptırdı.

Bugünkü Filistin / Kudüs sorununu manda yönetimiyle Hristiyanlar ürettiler; bölgeyi Yahudi göçlerine açmakla kalmadılar, mustavtin Yahudileri Müslümanlara karşı silahlı mücadele için örgütleyerek, bugün de şiddetinden hiçbir şey kaybetmeksizin devam eden Yahudi – Müslüman savaşını başlattılar. Böylece Filistin / Kudüs sorunu, Müslümanlara karşı Hıristiyan-Yahudi ittifakıyla çift cepheli bir sorun olarak tahkim edilmiş oldu.

İsrail devleti, 1948’de bu ittifak neticesinde kuruldu ve Yahudilere koşulsuz destek veren Hıristiyanlar, Ehl-i kitap anlayışı içinde Yahudilere yönelen her muhalefeti kendilerine yönelmiş saydılar ve İsrail devletini kendi hükümranlıklarının görüngüsü olarak iç siyasetlerine dahil ettiler. Yahudiler de İsrail çatısı altında kendilerini, Hristiyanların bölgedeki çıkarları için varlık gösteren bir korsan devlet olarak konumlandırdılar.

İsrail’in 1967’de, Amerika desteğinde Kudüs’ü işgal etmesiyle birlikte, İslam dünyası için Hristiyanlar ve Yahudiler Filistin / Kudüs sorununun müttefikleri olmaktan çıkıp, tek tarafı haline geldiler. Bu tarihten itibaren Birleşmiş Milletler nezdinde İsrail aleyhine alınan tüm kararlar İngiltere ve Amerika tarafından etkisizleştirilirken, bundan güç alan Yahudiler de Filistin’ini işgal etme sürecine hız verdiler.

Afganistan’ın 1979’da Sovyetler Birliği tarafından işgaliyle başlayıp, İran – Irak savaşına, Afganistan ve Irak’ın Amerika tarafından işgaline, Suriye’deki iç savaştan Yemen iç savaşına, Mısır’daki Suudi Arabistan destekli Amerikan darbesine, İran’la nükleer enerji krizinden, Türkiye’deki 15 Temmuz darbe girişime kadar yaşanan ve çoğu çözümsüzlüğün ötesinde kangrene dönüşen olaylar da Hristiyan-Yahudi tertibi olarak, Yahudilerin korsan devletinin sağlamlaştırılması ve Hristiyanların İslam dünyasındaki çıkarlarının yeniden belirlenip, pekiştirilmesi bakımından çift etkili bir program şeklinde yürütülmektedir.

Mevcut Filistin/ Kudüs sorununun anlaşılmasına mahsus olarak ana hatlarıyla zikrettiğim bu süreci bilmeyenler, tam da Türkiye’nin seçim karar ve çalışmalarına denk düşen şu günlerde vuku bulan Kara Pazartesi vahşetine karşı yapılan milli itirazı, seçim malzemesine indirgemek gibi bir ağır gaflete düştüler.

Bu kişi ve kuruluşların Müslüman adını taşıyor olmaları ise başlı başına bir vahamettir. Bunların Türkiye’de şu ya da bu partinin mensubu olmalarıyla, Körfez’deki bir kabile devletinin başkanı olmaları arasında fark yoktur. Yine bunlar Selahattin’in bin sene önceki birlik çabasını engellemeye çalışan bir Fatımi’den farklı olmadıkları gibi, Arapları Osmanlı’ya karşı kışkırtan Lawrence’dan da farklı değillerdir.

Öte yandan Filistin/ Kudüs sorununu sadece Yahudilerle ilişkilendirmek, Hristiyanların 1071’den beri tüm zamanlara yayarak sürdürdükleri Türk / Müslüman düşmanlığını ikincil bir durum olarak görmek ve göstermek gafleti de aşan diğer bir kötülüktür.

Zaman, “Küfür tek milletir” şeklindeki hakikatin Kudüs sorunuyla birlikte de tahakkukunu idrak edebilme zamanıdır; Yahudi, Hristiyan ve petro-dolar şeyhlerinin isimlerini, kaligrafik bir değişiklikten ibaret, tek bir isimmiş gibi okuyabilme zamanıdır.

Bu manada ya Afşin’in emanetine sahipsinizdir ya da Papa II. Urbanus’un yırtınışlarına.

Çünkü, konu Kudüs ise ilerleyen bir zamana değil, sürekli olarak kendi içinde yoğunlaşan tek bir zamana ve biri İslam diğeri küfür olan iki milletli bir mücadeleye muhatapsınız demektir

#Kudüs
#Filistin