Gözün çıkmasın Halide

04:0011/03/2018, Pazar
G: 11/03/2018, Pazar
Ömer Lekesiz

Halide dediğim, Halide Edip Adıvar: Yazar, gazeteci, onbaşı, profesör.1923’te Akşam gazetesinde tefrika edilen Vurun Kahpe’ye adlı uzun hikayeyi, bir yazmıştır ama pir yazmıştır.1926’da Urun Kahpeye adıyla kitaplaşan bu uzun hikaye aslında edebi açıdan hiçbir kıymete sahip değildir.Her şeyden önce yazılmış değil yazdırılmıştır. Müslümanım diyenin sorgusuz sualsiz idam edildiği günlerde, yeni sistemin onlara mahsus kolektif suç yükleme arayışına ilk malzemeyi o sunmuştur: Gerici beyler, hacılar,

Halide dediğim, Halide Edip Adıvar: Yazar, gazeteci, onbaşı, profesör.

1923’te Akşam gazetesinde tefrika edilen Vurun Kahpe’ye adlı uzun hikayeyi, bir yazmıştır ama pir yazmıştır.

1926’da Urun Kahpeye adıyla kitaplaşan bu uzun hikaye aslında edebi açıdan hiçbir kıymete sahip değildir.

Her şeyden önce yazılmış değil yazdırılmıştır. Müslümanım diyenin sorgusuz sualsiz idam edildiği günlerde, yeni sistemin onlara mahsus kolektif suç yükleme arayışına ilk malzemeyi o sunmuştur: Gerici beyler, hacılar, hocalar, çağdaş ve ilerlemeci Kemalizm’in ilk fidanları olan gençlerin düşmanlarıdırlar ve dolayısıyla yeni ve idealist gençler için potansiyel tehlikedirler.



İyilerin en iyi, kötülerin en kötü kelimelerle tasvir edildiği kitabın özetini merak edenler sanal ortamdan bulup okuyabilirler. Ben, kolektif suç isnadına örnek teşkil etmesi bakımından sonucunu yazayım:

Kasabanın Yunanlardan kurtarılma kargaşasında Hacı Fettah, Aliye öğretmeni saklandığı yerden çıkartıp gözü dönmüş kalabalığın ortasına atar, “Vurun kahpeye!” çığlıklarına bizzat destek vererek, Aliye’nin o kalabalık tarafından öldürülüşünü zevkle seyreder.

Zikrettiğimiz bağlamda Vurun Kahpeye, kendisinden sonra aynı temayla yazılan kitaplar için bir master oluşturur. Fakat onu önemli kılan yine de bu yanı değildir.

Onu önemli kılan, sorgusuz sualsiz yapılan ve yapılacak olan her tür infazı, kendi adıyla adlandıracak kadar derin bir etki yaratmış olmasıdır. Bundan böyle, Halide Edib’in hikâyeleştirdiği, şahsi çıkar–siyaset ve kin ilişkisinin asla değişmeyen müşterek özü, ihtiyaç duyuldukça uygun yeni formlarla sahnelenecektir.

Nitekim son günlerde hoca ve fetva terimleri üzerinden başlatılan operasyonun ilk etabı da, üzerine “vurun kahpeye” naraları eşliğinde dikilen bir tüyle tamamlandı.

Operasyondan kastım şudur: Malum gazetelerdeki kimi köşe yazarlarının, büyük bir toplumsal desteğe sahip olan Zeytin Dalı Harekâtı’na doğrudan karşı çıkamadıkları için, bu harekât nedeniyle, manevi söylemin kendiliğinden yükselmesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dini değerlere vurgu yapması karşısında kudurarak, kimi saf (siyaset acizi) hocaların yorumlarını dillerine dolayıp, söz konusu manevi söylemin yükselmesini, el birliğiyle sabote etmeye çalışmaları...

Dini kaynaklarımıza bağlılıkları ve bunlarla ilgili bilgileri bakımından ehil sayılsalar da, insan-insan, insan-nesne ilişkilerindeki farklılaşmayı doğru değerlendirme yönünden yetersizlikleri aşikâr olan yeni nesil hocaların (görevli ya da gönüllü kurtarıcıların) durumunu ayrıca ve özenle ele almamız gerektiğini belirterek, mezkur operasyoncuların onlara mahsus “vurun kahpeye” linçine biraz daha yakından bakalım:

Her fırsatta söylediğimiz gibi, modern dünyada din, dindarlardan çok asıl dinsizlerin problemidir. Vicdani yükten, modernizm ideolojisinin fanatik neferleri olmaktan ve sair nedenlerden kaynaklanan bu tutumun taşıyıcılarına her nedense, dünden bugüne, “Konu din ise onu dindarlara bırakın. Dine özgü sorunları halletmek sizlerin değil sadece onların haklarıdır; siz oturup dinsizliğinizin keyfini çıkarın” denmemiştir.

Bugün de mahremiyet merkezli konularda kimi hocaların yaptıkları tespitleri, “böyle fetva olmaz” itirazıyla kendileri adına bir fetva konusu haline getiren malum köşe yazarlarına, belirttiğimiz manada “dur! bir kere ferdi görüşler fetva değildir, ikincisi velev ki fetva, hatta yanlış fetva olsun, buna karar vermek Müslümanların işidir. Sen laik (belki de dinsiz) birisin, bu konuda görüş belirtmek senin haddine değildir; sen otur, şampanyanı yudumla” diyen kimse de çıkmamıştır.

Bilakis, yeni zamanın yeni Hacı Fettahları olan o köşe yazarlarının, “vurun kahpeye” çığlıklarıyla, hocaları linç etmek isteyen sosyal medya güruhunu tahrik etmeleri karşısında suskunluğa bürünülmüştür.

Oysaki vaziyet tüm çıplaklığıyla ortadadır. Hikâyedeki şekliyle dün Halide’nin çağdaş ve idealist Aliye’sine saldıranlar dindarlarken, bugün hocalara saldıranlar çağdaşlar ve idealistlerdir; dün Aliye mazlumken bugün hocalar mazlumdur. Ama her iki durumda da sonuç aynıdır: Şahsi çıkar-siyaset ve kin ilişkisinin asla değişmeyen müşterek özü yeni bir formla harekete geçirilmiş; bu kez kurban olarak hocalar seçilmiştir.

“Gözün çıkmasın Halide, hal ve hakikat anlattığın gibidir, elimizden ne gelir” diye teslimiyet göstermeyelim lütfen.

Bu ülkenin laikleri (solcuları, liberalleri, dinsizleri) sorun çözücü değil, sorun üreticidir.

O halde, İlahî Kelâm’a tabi kalem ehlinin, din’in özü ve kaynakları itibariyle değişmediğini ve değişmeyeceğini; değişenin a)insanlarla ve b)nesnelerle olan ilişkiler olduğunu bilerek, hem vakitsiz, yersiz ve isabetsiz konuşan hocalara, hem de bir taşla birkaç kuş vurmaya alışmış operasyoncu laiklere gerekli cevapları vermelerinin zamanıdır.

Ancak vaktinde ve yerinde söylenen söz ile zamana hükmedilebilir.

#Halide Edip Adıvar