Gezi eşkıya kalkışmasından yaklaşık bir ay önceydi.
Gümüşsuyu’nda Boğaz’a nazır mekânda yaptığımız grup okumalarına katılan bir ressam, şişmanlığının artırdığı nefes darlığını denetlemeye çalışarak, hışımla girdiği salonda, doğrudan bana yönelerek, “Lekesiz, ben sabah kalktığım anda, şu camiyi görmeye mecbur muyum” diye sordu.
“Şu cami” dediği, temeli yükselmeye başlayan Çamlıca Camii idi.
Hiç beklemediğim bir soruydu ama teklemeden şu cevabı vermiştim:
“Alışacaksınız sayın ressam.”
Diğer arkadaşların da ellerini iki yana açarak cevabımı onaylamaları üzerine, ressamın hışmı zorunlu olarak yatışmıştı.
“Alışacaksınız”dan kastım, ötekileştirmeye mahsus cebri bir dayatma değildi. Göçerlikten devlete (Sulçuklu’ya) geçiş sürecinde, Ahlat’takiler başta gelmek üzere Doğu Anadolu’daki mezar taşlarına işlenen börtü böceği geleneksel kültür formları olarak gördüğünü ve hatta onları İslâm’daki resim yasağını geçersizleştirecek en değerli belgeler olarak nitelediğini iyi bildiğim ressamın, Çağrı Bey’in sesiyle değil, Winston Churchill’in sesiyle konuşmasına anlık ve doğal tepkimin ifadesiydi.
Ne yalan söyleyeyim, bu cevabıma rağmen, Çamlıca Camii içten içe benim de çoğunu henüz cevaplayamadığım birçok soruya gebeydi.
Elbette o sorular cami olmasından değildi. Çünkü kendisini Müslüman olarak niteleyen birinin, hangi gerekçeyle olursa olsun mescitlerin yapımına karşı çıkması düşünülemez.
Ne var ki, Çamlıca Camii ile ilgili basına yansıyan “minareleri en uzun minare olacak, kubbesi en geniş kubbe olacak…” şeklinde yapılan büyüklük vurguları başlangıçta beni de çok tedirgin etmişti.
Güzele alışmayı önermek iyiydi ama ya kötü bir örneği önermek… işte bu muhtemel durum çok can sıkıcıydı.
Bu yüzden, şimdiki tanımlayışımla, Levent-Maslak hattındaki dikey heyulalara karşı tek başına bir itirazı temsil eden Çamlıca Camii’nin esas şekline kavuşma sürecini dışarıdan yakın bir ilgiyle izledim; ara ara Bebek cenahından çektiğim fotoğraflarla camiin fiziki yapısındaki gelişmeleri karşılaştırmalı olarak takip etmeye çalıştım.
Hummalı bir çalışmayla Kadir Gecesi’ne yetiştirilmeye çalışıldığını öğrendiğim camiyi, nihayet geçtiğimiz günlerde müzehhip-nakkaş Mustafa Nasuhi Çelebi sayesinde (sanatsever arkadaşım Necdet Meşe’nin de katılımıyla) yakından görme imkânına kavuştum. Çelebi Hocamın sanat uygulamalarıyla ilgili olarak verdiği detaylı bilgiler, son turda bizlere refakat etme inceliği gösteren proje koordinatörü Mimar Hacı Mehmet Güner’in verdiği fiziki bilgilerle birleşince dışı ve içiyle birlikte, her şeyden önce mekânın ve inşanın tevhidi gözümüzde ve aklımızda gerçekleşmiş oldu.
Dolayısıyla, benim zikrettiğim vurgulardan kaynaklanan başlangıçtaki endişelerim ve asıl geleneksel sanatları bir mekânda topluca gösterme hevesinin depreştiği şu zamanda bunun neden olabileceği rüküşlük (yüzeylerin yerli yersiz süslerle sıvanması) korkum tümüyle dağıldığı gibi, teknik ve teknolojik imkânların özellikle hat ve tezhip uygulamalarında yerli yerince kullanılmış olmasından da büyük bir sevinç duydum.
Hatlar, Şeyhü’l-Hattatîn Hasan Çelebi üstadımızın ve onun değerli öğrencilerinin ellerinden çıkıyor; tezhip ve minyatürler ise Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi öğretim üyesi Mustafa Nasuhi Çelebi ile kıymetli öğrencilerinin imzalarını taşıyor.
Camiin fiziki durumuna ve sanat uygulamalarına mahsus ilk bilgileri biraz daha detaylandırarak, Gerçek Hayat’ın yeni sayısında paylaşacağım inşallah. Burada şu hususu vurgulamakla yetineceğim:
İslâmî eserlerde, temel esasın tevhidi sağlamak olduğu bilinir. Ana kubbelerden, neflere, mukarnaslardan mihraba, taç kapılardan, kürsülere kadar her bir eleman, bir diğerini tamamlayarak asıl üniteye katılır.
İlgili elemanların İslâmî zihniyete göre biçimlenmiş bir bakış terbiyesinin süzgecinden geçirilerek gözün ve aklın müşterekliğinde kesintisiz ve sorgusuz bir zevk içinde tevhit edilmesi, mimarın, hattatın, müzehhibin, nakkaşın… meselesi olduğu kadar seyr ve secde ehlinin de meselesidir.
Çamlıca Camii, bu ‘eyleyen’ (sanatkâr) ve ‘eylenen’i gören (cemaat) ilişkisinin aracısız ve çok kolayca kurulabileceği bir ortam olma özelliğine sahip. İlgili elemanlar, hem kendi özellikleri hem de ait oldukları bütüne mahsus göndermeleri ile bir kaside gibi yapılandırılmış.
Kısaca, adı henüz konmamış olsa da, beldesi itibariyle Çamlıca Camii diye zikrettiğimiz ibadetgâh, yapılmasına muhalefet edenleri bile memnun edecek gibi görünüyor.
Şimdiden hayırlı olsun!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.