Rus Generali Michail Grigor Cernayev’in (ö. 1898), “Demek ki yalnızca Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazım” sözünü İhsan Fazlıoğlu’nun bir yazısından okumuştum.
Cernayev, 1876 yılında söylemiş bu sözü.
1876 yılının tarihi açıdan önemi ise malumdur: Osmanlı’nın yıkılması için acele eden Rusya’ya karşı, İngiltere ile Fransa hem kimi Batılı reformları (örneğin Kanun-ı Esasi’yi) dayatarak, hem de toprak budama harekatını adım adım yürüterek son darbeyi vurmaktan yanadır.
Nitekim, yıkılma sürecini düzenleme amacıyla o yıl yapılan Tersane Konferansı’ndan memnun kalmayan Rusya, meşhur ’93 Harbi’nin hazırlıklarına başlamış; akabinde Sırbistan, Romanya ve Karabağ’a bağımsızlık, Bulgaristan ile Bosna-Hersek’e özerklik verilmesini de sağlayan Ayastefanos ve Berlin antlaşmaları yapılmıştır.
Cernayev, onca reform dayatmasına ve coğrafyasının budanmasına rağmen Osmanlı’daki çöküşün yavaşlığı ve Türk olmayan Müslümanların Osmanlı’ya bağlılıktaki ısrarı; bağımsızlık verilen Hristiyan kavimlerin bundan memnuniyet duymamaları, bilakis Osmanlı aidiyetini gözetmekteki kararlılıkları karşısında söylemiş olmalı o sözünü; bir tür çaresizliğin; tarih şuurunun mülkün temellüküne üstünlüğünün beyanı olarak...
Bu husus, aynı zamanda şimdi Osmanlıcılık yapmak için değil, Osmanlı Kimliği’nin değerini doğru anlayabilmek için bir fırsat oluşturuyor.
Osmanlıcılığı olumsuzlamayı, kimilerinin “Zeytin Dalı Harekatı Afrin’in fethiyle sonuçlandı” cümlesinden duydukları tedirginliğe bağlı olarak değil, Osmanlı kimliğine sahip çıkmanın Osmanlıcılık yapmaktan çok daha önemli ve öncelikli olması nedeniyle yapıyorum.
Nasıl ki fetih bir belgeyi / halkı işgal ve istilaya maruz bırakma değil, bilakis hayra, güzelliğe, iyiliğe, istikrara açma eylemiyse, Osmanlı Kimliği de aynı sonuçlarla maruf bulunuyor.
Osmanlı Kimliği dediğimiz şey, Yalçın Koç’un Anadolu Mayası olarak tanımladığı şeyin bir hülasası gibidir; Türklerin eliyle gerçekleşen mekansal bir mayalanmanın, Osmanlı mülkünün tamamına yayılmasıdır.
Cernayev’in korkusu asıl bundandır; Türkleri küçük bir kara parçasına (Anadolu’ya) hapsetmek, burada yaşamaya mahkum etmek mümkündür ama, onun Türk tarihi olarak nitelendirdiği, Maveraünnehir’den Adritayik’e uzanan devlet ve teba zihniyetinin Anadolu’daki oluşum ve kökleşme sürecini iptal etmek mümkün değildir.
Buna göre Türkler Rumî olmaları, Rum, Ermeni, Süryani, Sırp, Roman, Yunan, Arnavut ve Bulgarlar Türklerle ortak bir hayatı yaşamaları bakımından Osmanlı kimliğine tabi olarak, yöneten ve yönetilen ilişkilerinde ehliyete, mülkte sadakate, hukukta adalete müştereken dahildirler. Anadolu Mayası bunun özü, Osmanlı Kimliği ise bunun hülasasıdır.
Üstat Yalçın Koç, Anadolu Mayası’nın çerçevesini şöyle belirliyor:
“Anadolu, Türklerin mayalandığı bir coğrafyadır. Bu coğrafya ‘maya’sı itibariyle sınırlandırılmış bir kara parçasından ibaret değildir.
‘Maya’ dilimize Farsça’dan geçmiş bir sözcüktür; ‘esas, asıl, öz’ anlamına gelir. Mesela süte çalınan ve bu sütü uygun koşullarda yoğurda ‘dönüştüren’ maya, bu yoğurdun aslıdır, esasıdır, özüdür.
‘Maya’, ‘mayalanma’ neticesinde oluşan şeye ‘birlik’ kazandırır. ‘Birlik’ denen şey, birliğinin esası itibariyle ‘tek bir şey’dir. ‘Maya’, mayalayarak ‘kendine’ dönüştürdüğü şeyin, mesela yoğurdun ‘birliği’dir; mayaladığını ‘tek bir şey’ olarak birarada tutan ‘esas’tır.
‘Maya’, ‘kültür’ sözcüğü ile karşılanamaz; ‘kültür’ kavramı, ‘maya’ kavramını örterek kuşatamaz. Bunu kısaca açıklayalım.
‘Kültür’, Latince kaynaklı bir sözcüktür; bir şeyin yetiştirilmesi amacıyla bir ortamın hazırlanmasının ve bu şeyin bu ortamda yetiştirilmesinin yolu yordamı anlamına gelir. (...)
Tarım yapmak, yani ‘tarla kültürü’ oluşturmak için önce toprak hazırlanır; sonra tohum toprağa ekilir. (...)
‘Maya’nın esası ‘birlik’tir.
‘Kültür’ün esası, ‘görsel (ampirik) esaslı ‘dış’sal’ koşullar manzumesidir; bu koşulların ‘dışsal esaslı bir düzen’e (nizam’a) tabi olan ‘bütünlüğü’dür. ‘Kültür kavramı ‘dışsal’dır ve ‘birlik’ fikrini esas almaması sebebiyle, ‘maya’yı örterek kuşatamaz.
‘Maya’, ‘asıl, öz, esas’ olması sebebiyle ‘dış’sal’ olanı hem ‘örterek’ kuşatır, hem de aşar” (Anadolu Mayası Türk Kimliği Üzerine Bir İnceleme, Cedit Neşriyat, Ankara 2008).
Öz ve hülasası; Anadolu Mayası ve Osmanlı Kimliği...
Zeytin Dalı Harekatı’nın, Amerika dahil Batılı devletlerin tamamını tedirgin etmesi, bölgesel çıkar çatışmalarının ötesinde asıl buradan kaynaklanmaktadır.
Türkiye’nin Suriye’de bir güvenlik alanı oluşturması hiç mesele değildir (hatta hakkıdır) ancak oraya inen, orada harekete geçen sadece Türkiye değildir, aynı zamanda Türk Tarihi’dir, tarih şuurudur, zikredilen mayanın zuhurudur.
Dolayısıyla Cernayev’e yukarıda zikrettiğimiz sözü söyleten korku da onunla bitmiş bir korku değildir, Batılıların zihninde sürekli aktif olan bir korkudur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.