Göze yakın ama gönülden uzak olan Afganîler

04:0023/08/2021, Pazartesi
G: 23/08/2021, Pazartesi
Ömer Lekesiz

Gönle yakınlığın ya da uzaklığın göze/görü(nü)şe tabi oluşu, büyüklerimizin hakkında uzaklaştıkları bir durumdur ve ilgili atasözleri de bu anlayıştan türetilmiştir.Ancak, yakınlık ve uzaklık algısını büyük oranda Batı medyasının koşullandırdığı günümüzde, söz konusu anlayış da nasibini tersinden almış gibidir.Örneğin, Tâlibân’ın hakimiyetini takiben Batı medyasının servis ettiği görüntüler üzerinden baktığımızda, göze çok yakın olan Afganîlerin, gönlümüzün çok uzağına düştüklerini fark edebiliyoruz.Kirli

Gönle yakınlığın ya da uzaklığın göze/görü(nü)şe tabi oluşu, büyüklerimizin hakkında uzaklaştıkları bir durumdur ve ilgili atasözleri de bu anlayıştan türetilmiştir.

Ancak, yakınlık ve uzaklık algısını büyük oranda Batı medyasının koşullandırdığı günümüzde, söz konusu anlayış da nasibini tersinden almış gibidir.

Örneğin, Tâlibân’ın hakimiyetini takiben Batı medyasının servis ettiği görüntüler üzerinden baktığımızda, göze çok yakın olan Afganîlerin, gönlümüzün çok uzağına düştüklerini fark edebiliyoruz.

Kirli çaputlara bürünmüş insanların, Amerikan kargo uçağına doğru koşuşturma görüntüleriyle, bu koşuşturmanın asıl nedeni olarak ekranlara düşürülen elleri silahlı sarıklı ve maskeli insanların görüntüleri eş zamanlı olarak görüşümüze sunulurken, zorunlu modernlerden ve endişeli Batılılardan olma farkıyla, her ikisinden yana da gönlümüzde bir yakınlık maalesef oluşmuyor. Bilakis, onların hem muhacir hem de bil-kuvve terör elemanı olarak ülkemize yönelmelerinden ciddi bir endişe duymaya başlıyoruz.

Oysaki Afganîlerin toprağı, daha iki yüz yıl öncesinde, eski Horasan eyaletinin önemli bir parçasını da oluşturması nedeniyle, Türk-İslam aklının kuruluş mekânı olan Mâverâünnehir’i ve Rumî Osmanlı’yı besleyen bir ilim havasıydı.

Seyfî-i Herevî, Ebû Ali Hüseyin b. İdrîs, Ali b. Ebû Bekir, Ahmed b. Muhammed, Ebû Zer, Abdullah el-Ensârî el-Herevî, Muhammed b. Atâullah, Ubeydullah Ahrâr es-Semerkandî, Molla Câmî, Avfî, Yûsuf el-Hemedânî, Abdürrezzâk es-Semerkandî, Muînüddîn-i İsfizârî gibi birçok âlim ve mutasavvıf; Fahrüddîn er-Râzî gibi bir felsefeci, Sultan Ali Meşhedî ile Mîr Ali Herevî başta gelmek üzere Ca‘fer-i Tebrîzî, Sultan Muhammed Nûr gibi hattatlar; Bihzâd, Âga Mîrek, Kasım Ali, Mevlânâ Ali, Emîr Halîl, Hâce Gıyâseddin gibi en meşhur musavvir ve nakkaşlar, bizimkine en yakın zamanda Seyyid Cemâlüddîn el-Efgânî (v. 1897), bu topraklarda yetişti.

Bu isimler üzerinden inanç, ilim ve bilim planında aklımıza yakın kıldığımız Afganîlere, -malum görüntüler üzerinden, zikredilen sebeplerle- çok yakın olduğumuz halde, elan onları gönlümün yakınlığı içine çekemeyişimize bir ad vermekten aciz oluşumuz katı bir gerçeklik hâlinde karşımızda durmaktadır.

Peki, bu durumun doğmasında Afganîlerin bir etkisi yok mudur?

Elbette ki vardır. Son kırk iki yıl içinde Rus işgaline karşı başlatılan Afgan cihadının, önce mücahit grupların savaşına evrilmesi, bunu takip eden Amerikan işgaline karşı mücadele eden el-Kaide ve Tâlibân’a Batı orijinli terörist damgasının vurulması, Çin ve Suudi Arabistan başta gelmek üzere bunların destekçilerinin şer düşkünleri olması, ama her durumda yaşananlardan en fazla etkilenen Afganîlerin, güvenlik kuşkusu ve rızık endişesi içinde dünya hayatlarının bir zindana dönüştürülmesi, Afganîler hakkında tesis edilen ve pratiğe aktarılmayı bekleyen olumlu bakış ve projelerde ciddi kırılmalara neden olmuştur.

Bunlara rağmen, olayları Batı medyasının gözünden ve görüşünden seyretme sorununa maruz kalamayan Müslümanların, Afganîleri Amerika ile dostlarının taraftarları veya şeriat yanlıları gibi iki keskin ayrıma tabi kılmaksızın, onlara yardım ellerini uzatmaları imanlarına, akidelerine ve insandan yana olan sorumluluklarına tabi görevlerindendir.

Tâliban’ın yeni yönetimdeki yeri ne olur; Afgan direnişinin cihat devrindeki namlı isimlerden Ahmed Şah Mesud’un oğlu Ahmed Mesud’un kravatlılarla ittifak ederek kuzeyde başlattığı saldırı nifak kapsamında mıdır; Tâlibân geçmişteki iktidarında yaptığı zulümleri tekrarlayacak mıdır yoksa Batılıların arzularına bağlı olarak yumuşamayı mı seçecektir; yeni yönetim konusunda etnik grupların payı ne olacaktır ya da onların bir kısmı dışlanacak mıdır?.. vb. soruların cevabını Afganîlerin kendilerine tevdi ederek, hariçteki Müslümanların öncelikle şu üç yönden onlara yardım etmeleri gerekmektedir:

1-Güvenliklerinin, insanî haklarıyla mallarının derdest edilme korkusundan, öldürülme endişesinden arındırılmış olarak sağlanması,

2-Maddi ve nakdi yardımlarla yoksulluklarının, yoksunlarının belli bir oranda da olsa giderilmesi,

3-Batılıların dayatmalarından uzakta, kendi inançlarına ve örflerine uygun bir yönetim yapısına kavuşmaları için, ilâhi ve aklî şeriatın verdiği bilgilerle desteklenmeleri.

Bu yardımlarda bulunurken, kırk iki yıldır kendi istiklâlleri için cihat eden, savaşan Afganîlerin bizzat yaşayarak öğrendikleri bilgileri ve tanık oldukları gerçekleri küçümsememek gerekir.

Nasipse sonraki yazımızda bu konuya devam edelim.

#Taliban
#Afganistan
#Rusya
#ABD
#Suudi Arabistan