ABD, İsveç, Norveç ile başta Almanya ve Fransa olmak üzere AB ülkelerindeki kimi vakıfların, yardım kuruluşlarının, kendilerini AK Parti iktidarını desteklememekle muhalif sayan medya birimlerini, hatırı sayılır meblağlarla desteklemelerini haklı görmekle kalmayıp, bunu canhıraş bir gayretle savunanlar, şu hususa yaslanıyorlar:
“İrili ufaklı medya kuruluşları maddi bir destsek olmadan hayatta kalamazlar. Bu desteği kendi devletinden alamayanların başka kanallar, sebepler aramaları son derece normaldir.”
Konuyu -çok da elverişli olduğu halde sulandırmadan-, biraz basite indirgeyerek anlamaya çalıştığımızda, fonlanmak isteyenle fonlayanın kaçınılmaz hatta çok insanî zorunlulukları tahtında şöyle bir kurgu ortaya çıkmaktadır:
Gücünü özgürlüğünden(!) alan bir medya organına sahip olabilmek için büyük bir aşkla yanıp tutuşan birkaç hevesli, bir gün büyük otellerden birinin lobisinde bir araya gelip, birlikte yola çıkma kararı veriyorlar. “Sermaye ne olacak?” diye sormuyorlar. Çünkü dünyanın bir yerinde onları destekleyecek bir medya delisinin varlığına daha baştan inanıyorlar.
Faaliyete geçtiklerinde ise sahiden inandıkları gibi oluyor. ABD, İsveç, Norveç, Almanya... gibi ülkelerde “Birileri bir medya organı kursalar da, onları desteklesem; böylece biriken paramı uğruna baş koyduğum medya işine harcasam” diye, bizimkilerden çok çok daha fazla tutuşan bir zengin, vakıf ya da yardım kuruluşu sahibi, yöneticisi, gücünü özgürlüğünden alan medya faaliyetini bir şekilde öğrenip, bu gayretlilere bir şekilde ulaşarak “paramızı medya işinde kullanmamıza sebep olduğunuz için size minnettarız, ne kadar lazımsa hatta ne kadar lazım değilse sizi fonlamak istiyoruz” yalvarışları içinde, onları kendi bordrolarına kaydediyorlar. Sonra medya gayretlileri habercilik, fonlayanlar da fonlama gayretiyle mutlu ve müreffeh olarak birlikte yaşıyorlar.
Bu kurguyu, hem sulandırmama sözü verdiğimiz, hem de Keloğlan masalındaki zalim, acımasız, koca dilli bir devin varlığını asla unutmadığımız için, masal formuyla “gökten üç elma düşmüş” diyerek bitirmesek de, konu bir gün bir şekilde kendiliğinden şöyle bitiyor:
“Hiçbir gerçek ilânihâye gizlenemez” hükmünce, fonlananın ve fonlayanın salt medya aşkına dayalı ilişkileri, fonlananın haberlerini “ne kadar ekmek o kadar köfte” düzeyine çekerek naz yapması ve fonlayanın da kapalı kapılar arkasındaki başka ilişkileri yüzünden faş oluveriyor.
Sonra geriye sadece ve sadece “Bütün bunlar için Teksaslı bir aileyi suçlayabilir miyiz?” sorusu kalıyor ki, ortalıkta ne kadar şirin, cihan, yıldız, yıldıray, saldıray... varsa onları da artık bu soruyu –aynı zamanda bir mizahın sularında yüzdüklerini hiç fark etmeksizin- cevaplama telaşı sarıp sarmalıyor.
Örneği ikincinin vefasızlığından verelim…
Dünkü gazetelerde şu haber yer aldı:
Bunu ille de kötüye yormamak lazım. Çünkü bir turist zevkiyle Nemrut Dağı’ndan gün doğum ve batımını izlemek istediği açıkça belli olan Teksaslı bir aileyi suçlamak, çok ayıp olur.
Teksaslı ailenin mutlu beslemelerinden birinin, 2005 yılında Amerika’dan para aldığı anlaşılan gazetecilere mesleği bırakma uyarısının siciline kırmızı kalemle yazılmış olmasının doğurduğu muhtemel sıkıntıyı da birincisine örnek sayalım.
Bir de, geçmişte fonlandığı bilindiği halde, iktidar tarafından hiç suçlanmayan TESEV meselesi var.
İyi de bu hatırlatmayı yapan kişi için de hiç kimse geçmişte, “Gün gelir bu kişi gavurun kılıcını kuşanır” dememişti ama tam da böyle oldu.
Sonuç şu ki, Fondaş medyanın göz yaşartan haklılığı asla karartılamaz.
Ayrıca, fonlananların özgür medya aşığı çok iyi çocuklar olması da buna engeldir.
Geriye konunun masalsı mizahından başka bir şey kalmamaktadır:
Her şey çok güzelmiş ama bir masaldan fırlayıp gelen kurt...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.