Mete Çamdereli’nin tespitleriyle, medya bir din, uzamı da kendisinden ibaret olduğuna göre, onun içine çektiği ya da faaliyetine kattığı her şeyin bu dine ve uzama hizmet etmesi kaçınılmazdır. Zira temsil esaslı medyada, temsilî olmayan bile bir temsile dönüşür; temsilsiz olan kendi temsilsizliğini medyatik temsilin içinden ancak görünürlüğe sunabildiği için o süreçte zorunlu olarak kendisi de bir temsil nesnesi hâline gelir.
Hüsn-i hattın kaynağı ise Kur’an’dır, yani İslam yazısıdır.
-Hüsn-i hattın nesnelerle bir temsil ilişkisi yoktur, harflerinin kendisine mahsus bir haysiyeti (şekli) vardır ve modeli hattatının ruhunda verilidir.
-Sanat esasında güzelliği varlığa değil, Allah’a has kılar.
-Okunmasa bile kutsiyetle bağının olduğu var sayılır.
Bir kısmını yukarıda zikrettiğimiz yazıları, dini obje tanımlı olarak –niyeti ve maksadı ne olursa olsun– bir heykel hâline getirdiğimizde ne yapmış oluruz?
Temsilsiz olandan bir temsil üretmiş; soyut tefekkürü somutlaştırarak dünyevileştirmiş; ilahî olanı beşerî bir düzeye indirerek, lafz, seyr ve mana katlarını ortadan kaldırmış; güzelliği nesneye bağımlı kılmış; kutsiyetle ilişkisini profanlığa peşkeş çekerek imgeleştirmiş ve hüsn-i hattı asıl vatanından kovmuş oluruz.
Bu olumsuzlukları yüklenen heykeli ya da heykelleri, bir dinî yayın stüdyosuna koyduğumuzda ise, artık onu dinî bir obje olmaktan da çıkartıp doğrudan putlaştırmış oluruz.
Nasıl?
“İbrahim’in oğlu İsmail (Allah’ın selamı ikisine olsun) Mekke’ye yerleştiğinde pek çok çocuğu oldu ve bunlar Mekke’yi doldurarak Amâlikalıları oradan sürdüler, aynı zamanda Mekke kendilerine de dar geldi ve aralarında harpler düşmanlıklar çıktı. Bir kısmı diğer bir kısmını sürdüler; sürülenler, ülkede yayıldılar, yeni geçimlikler aradılar.
Onları putlara ve taşlara tapmaya sürükleyen sebep şu oldu: Mekke’den uzaklaşan bir kimse, Kabe’ye saygısından ve Mekke’ye olan derin bağlılığından ötürü, yanına kutlu bölgeden bir taş almaksızın uzaklaşmazdı. Nerede konaklarlarsa onu bir yere koyarlar ve tıpkı Kâbe’yi tavaf ettikleri gibi kendilerine uğur getirsin diye, saygı ve sevgilerini ifade amacıyla onu tavaf ederlerdi (çevresinde dönerlerdi). Kâbe’ye ve Mekke’ye olan saygıları da devam ediyordu. Hz. İbrahim ve Hz. İsmail’den öğrendikleri üzere haccediyor, umre yapıyorlardı.
Bu davranışları onları, gitgide, hoşlarına giden şeylere tapmaya götürdü, asıl dinlerini unuttular; İbrahim’in ve İsmail’in dinini başkasıyla değiştirdiler. Putlara taptılar ve kendilerinden önceki toplumların durumuna düştüler.”
Nasipse sonraki yazımızı İbnü’l-Kelbî ile sürdüreceğiz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.