Banka yayıncılığının neresindeyiz?

04:004/08/2022, Perşembe
G: 4/08/2022, Perşembe
Ömer Lekesiz

Hayat hareketlere, hareketlerse kendi hakikatlerine tabidir.Burada hakikatten kastım, bir arketip yani değişmeyen bir öz değildir.Elbette değişmeyen özler de vardır ancak sosyal hareketler için ille de bir öz aranması gerekmez. Zira sosyal hayatın bilgisi geneldir ve tıpkı kültürlerde olduğu gibi büyük oranda enfeksiyon yoluyla yayılır.Bu manada kültür “…Tüm insani ve toplumsal pratiklerin toplamı”dır; dolayısıyla insanı ve toplumu “var eden kültür değil, aksine kültürü var eden onlar”dır. (Uğur

Hayat hareketlere, hareketlerse kendi hakikatlerine tabidir.

Burada hakikatten kastım, bir arketip yani değişmeyen bir öz değildir.

Elbette değişmeyen özler de vardır ancak sosyal hareketler için ille de bir öz aranması gerekmez. Zira sosyal hayatın bilgisi geneldir ve tıpkı kültürlerde olduğu gibi büyük oranda enfeksiyon yoluyla yayılır.

Bu manada kültür “…Tüm insani ve toplumsal pratiklerin toplamı”dır; dolayısıyla insanı ve toplumu “var eden kültür değil, aksine kültürü var eden onlar”dır. (Uğur Tanyeli, Yıkarak Yapmak)

Enfeksiyon ile var etme terimleri arasında bir çelişki aramak beyhudedir çünkü
çatışma
da hayata ve harekete dahildir; insan / toplum söz konusu enfeksiyonu yönlendirmeyle, dizginlemeyle… zorunlu hisseder kendini. Bu yolla, maruz kaldığı kültürü kendi güvenliğiyle, inançlarıyla, zevkleriyle… bağdaştırmaya ya da reddetmeye çalışır.

Bu ilişki içinde kültür tarafından belirlendiği gibi, kültürü de belirleyen kitap yayıncılığının hikâyesini tipik bir örnek olarak ele alabiliriz.

Hikâyenin başlangıcını çok gerilere götürmemize gerek yok. Milli Savaşın değil Ankara’nın muhalifi olan
Refik Halid
’in, milli güçlerin İstanbul’a vasıl oluşunun ardından
Ali Kemal
’in tutuklanmasıyla sıranın kendisine geldiğini düşünerek İngiliz elçiliğine sığınıp,
Aydede
’yi çıkarırken Vahdettin Han’ın iane olarak verdiği iki yüz lirayı kullanarak Beyrut’a kaçışını (1922) ilk tarih olarak seçersek, yayıncılığın Cumhuriyet’in daha ilk yıllarında neredeyse acilen korunmaya alınışındaki maksadı da doğru işaret etmiş oluruz.

Cumhuriyet Halk Fırkası, Tek Parti CHP’si ve Demokrat Parti iktidarlarında hangi yayıncıların doğrudan devlet tarafından beslendiği ya da dolaylı olarak desteklendiği ilgili kaynaklarda mevcuttur.

Mezkûr hikâye, daha yakın tarihte ve günümüzde, besleme ve destekleme görevini büyük sermayeli yayınevlerinin üstlenmesiyle sürmüştür. Böylece hikâyenin devamında devlet kendisini geriye çekmiş olmakta ancak, büyük sermayenin teşekkül etme şartları itibariyle işin aslında, işleyişinde büyük bir bir değişme söz konusu olmamaktadır. Diğer bir söyleyişle yayıncılık hikâyesi devlet ve sermaye ilişkilerindeki değişme nedeniyle değişmiş bulunmaktadır.

Dolayısıyla Osmanlı Bankası ile başlayıp, 1944’te Yapı Kredi, 1956’da Türkiye İş Bankası, sonrasında Şekerbank, Akbank, Denizbank ve Vakıf Bank… ile bugünlere ulaşan büyük sermaye yayıncılığının hikâyesi aynı zamanda söz konusu ilişkilerdeki değişmenin hikayesidir.

Öte yandan bu hikâye,
Deli Dumrul Hikayesi
’ndeki gibi, köprüsünden geçenden beş, geçmeyenden on akçe alan bankacılığın, kapitalist vahşetteki ürkütücü payını görmeyi bilen gözlerden saklayabilmek için yaptığı kültür, sanat ve edebiyat tanımlı bir makyaj faaliyetine de evrilmiştir.

Bu noktada, kendi kimliğim ve aidiyetlerim bakımından şu soruyu sormam gerekmektedir: “İslam” tanımlı katılımcı ve faizsiz bankacılık bu hikâyenin neresindedir?

Öyle ya, yaklaşık kırk yıldır farklı bir bankacılık yaptığını söyleyerek mevcut ekonomik sistem içinde önemli bir güç haline gelen İslamî bankacılıktan -hadi sanatı da bir yana bırakalım- kitap yayıncılığı bakımından yerli kültüre bir katkıda bulunmalarını beklememiz normal sayılmaz mı?

Ama görülen odur ki, mezkûr hikâyede bu bankacılığın henüz muhkem ve müstakil bir yeri yoktur.

Bunun tek istisnas
ı alBaraka Yayınları
olabilir. Özellikle hüsn-i hat konusundaki özendirici faaliyetleriyle öne çıkan alBaraka, başlangıçta prestij olarak nitelenebilecek değerli kimi kitapların yayımını da gerçekleştirmiş, ancak bunları herkesin erişimine açmamıştır.
Biraz da bu erişim sıkıntısını gidermek amacıyla olsa gerek 2019 yılının Ekim ayında, Genel Müdürü
Melikşah Utku
’nun organizasyonunda
Albaraka Kültür Sanat ve Yayıncılık
adıyla yeni bir yayın faaliyeti başlatıldı.
Genel Yayın Yönetmenliğini
Ahmet Faruk Çağlar
’ın üstlendiği bu faaliyet, bugün itibariyle yüz elliden fazla telif ve çeviri kitapla, iki yıl gibi kısa bir sürede sektöründe ve nitelikli okur nezdinde önemli bir yer kazandı.

alBaraka Yayınları’nın kazandığı bu önemde seçtiği türlerin çok etkili olduğunu sanıyorum. Neticede bir banka işi olarak ticaret, maliyet ve muhasebe konularındaki zorunlu yayınlarını paranteze alıp da söyleyecek olursak, sosyolojiden felsefeye, mimariden sinemaya, el sanatlarından sanat psikolojisine… uzanan geniş bir hatta harika kitaplar yayımlandı alBaraka’dan.

Böylece büyük sermaye yayıncılığının genel hikâyesine yeni bir katkıda bulunulmuş oldu.

Umarım bu tekerlek kalmaz tümsekte!

#Refik Halid
#Albaraka Kültür Sanat ve Yayıncılık
#Melikşah Utku