Yaklaşın, sihirli bir gardırobun öyküsünü anlatacağım size bugün. Yaklaşın, insanın öyküsünü anlatacağım size bugün.
Bu gardırobu ilk kim yapmış malumu değil kimesnenin. Kimisi “İdris peygamber elbise biçmeyi öğrettiğinde niyeti bozuk bir marangoz yaptı” der. Kimisi “İbrahim’in ateşe atıldığı şehirde Nemrut’a yaranmak için bir vezir yaptırdı” der. Kimisi “Bağdat’ta yapıldı” der, kimisi “Paris’te.” Ol rivayet muhteliftir. Biz, bildiğimizi anlatalım.
“Gardırop neçe sihirliymiş?” diye sual edilirse deriz ki: Öyle bir gardırop imiş ki içinden hangi elbiseyi çeksen giyen o elbisenin adamı olurmuş. Öncesinde kimsen kim imişsin. Yeter ki elini uzat gardıroba, bir elbise çek kendine ve o elbisenin insanı ol. Elbet bedeli de var imiş bu işin. Gardıroptan çekip de giydiğin elbise karşılığı gardıroptaki askıya şerefini, ahlakını, onurunu bırakırmışsın. Amma ki bunu dert etmeyen çoğ’imiş. Yeter ki şan-şöhret, mal-mülk, zevk-sefa gele.
Gardırobun marifetine de diyecek yok imiş hani. Yeter ki soyun da elini uzat. Yeter ki bir elbise seç kendine. Giyeni yılandan kıvrak, ejderhadan güçlü edermiş.
Bir elbise giydin de eskidi mi? İş görmez mi oldu artık? Ne gam! Çekermişsin işe yarayan yenisini bu gardıroptan. Koyarmışsın askıya haysiyetini, namusunu, vicdanını; gerisi gelirmiş. Açılırmış cümle kapılar. Altın istersen çilinden… Padişah yanında sedir istersen meşeden… İster kadın iste, ister deve iste, ister nam iste… Hepsi senin olurmuş.
Derler ki Ortaçağ’ın karanlık dehlizlerinde görenler olmuş bu gardırobu. İçinden “din kisvesi”ni çıkarıp giymiş çeşitli zalimler. Tanrı adına zavallı insanların varlıklarına el koymak, mallarına çökmek için işlerine yaramış bu gardırop. İnsanları cadı, kâfir, şeytan diyerek ateşe attıkça mallarına mal, zenginliklerine zenginlik katılmış.
Sonra Yeniçağ dedikleri zamanda da yetişmiş imdada bu sihirli gardırop. Adına “konkistador elbisesi” derler bir elbise çekmiş insanlar üzerlerine. Varıp gitmişler “yeni” dedikleri kadimler kadimi dünyaya. Öldürmüşler ki kendileri yaşaya. Öldürmüşler ki zenginlikleri arta. Öldürmüşler ki zulümleri süre.
Yine derler ki bu sihirli gardıroptaki en köklü tadilatı bir Floransalı usta gerçekleştirmiş. Adına Makyavel derler bu usta, elbise değiştirmekte ağır kalan bu gardıroba yepyeni düzenekler eklemiş. İnsanlar bu tadilattan sonra elde ettikleri güç, nam, zenginlik, şöhret sürsün deyü günde on, on beş elbise değiştirir olmuşlar da bana mısın dememiş gardırop. İsteyene uzatmış kisvesini. Dileyene vermiş kıyafetini.
Zaman evrilip devrilmiş, devran dönüp dolanmış. Sihirli gardırop her zaman orada, durduğu yerde durmuş. Bedelini ödeyen herkese hizmet etmiş.
“Günlerin insana getirdiği bir şey değil, asıl olan günlerin insanlardan götürdüğüdür” demiş miydi biri yoksa bu cümleyi şu an ben, bu öyküyü size anlatırken mi öylece kuruverdim bilmem. Ne ki sözüm hakikatin gölgesidir. Günlerin götürdüğü getirdiğinden çoktur artık. Dünya kocamıştır çünkü. Şehriyar olsam “dünya kazov-kader ölüm-itimdi / dünya boyu oğulsuzdu yetimdi” derdim amma vay hayıf, Şehriyar değilim. Bir garip âdemim ben. Adem içre âdemim.
“Bizim ilimizde de, bizim yöremizde de gören, bilen, kullanan olmuş mu ki bu sihirli gardırobu?” diye sual edilirse derim ki “beli kurban, hemi de ziyade.”
Sosyalizm elbisesini beğenmeyip sosyal demokrat olanı, onu da beğenmeyip liberal olanı, onu da beğenmeyip Fethullahçı olanı, onu da beğenmeyip Kemalist olanı, onu da beğenmeyip muhafazakâr olanı, onu da beğenmeyip… Aha da sıra böyle uzar gider. Dilersen birini başa koy da diğerini sona al. Değiştir gönlünce sıralamayı. Yeni kisveler ekle araya. Netice değişmez ay balam. “Beğenmeyip” dediğimde sözün çoku. Aslı “işine, menfaatine yaramadığını görüp” olacak. Lokma nereden gelirse yüzünü şemşamer gibi o yana dönerek lokmanın sahibi olduğunu zannedene “emret” diyen adamdan bol ne vardır bizim illerde? Üç günlük saltanat için olmadık dolaklara girip olmadık kisvelere bürünen adamdan bol ne vardır Allah’ınızın aşkına bir deyin hele bana?
Amma ki yiğidi şuracıkta kör bıçakla kıtır kıtır keselim de hakkını biz de yemeyelim başkasına da yedirmeyelim. Bizim elin gardıropçuları o elbiseleri öyle bir hünerle giyip çıkarırlar, giydikleri elbiseyi öyle yakıştırırlar ki kendilerine aklın şaşar kalır da hayretten hayrete düşersin. Sanırsın herifçi bin yıldır o davaya adamış kendini. Hem öyle adamış ki sen beyimize sülüs Kur’an yazsan hattını beğenmez, gül ağacından sedir yapsan tahtını beğenmez.
Evvel nefsimize diyelim hele şunu: Herkesi sonu ölüm olsa urbasını çıkarmayan halis demir belleme. Kimi demirin filizi hastalıklı olur da düzen tutmaz. Kimi demir de ustasına düşmez de yanlış dövüldüğünden pamuğa çalsan utandırır sahibini.
Eh, Neşet ağamızın dediği gibi vardan yoktan anlattık da çenemiz düştü. Canınızı sıktıysak affola. Hızır ile İlyas yoldaşımız ola. Hayırlar cem ola şerler def ola. Demine devranına Hû diyelim Hû.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.