Dikkat fay hattı!

04:0013/11/2018, Salı
G: 13/11/2018, Salı
İsmail Kılıçarslan

Allah’ın bildiğini kuldan saklayacağımız şeyler vardır elbet, ama bu onlardan biri değil. Ben son 10 Kasım’da da, hemen her 10 Kasım’da olduğu gibi saat 09.05 itibariyle sokakta olmamaya özen gösterdim. Bunu iki sebeple yaptım. Birincisi, Mustafa Kemal’in vefat anmasına katılmak istemediğimden, ikincisi de bu vefatı anmak isteyenlere saygısızlık etmeyi ayıp bulduğumdan.Nasıl bir saygısızlıktan bahsediyorum? Şöyle: Yüzbinlerce, milyonlarca insan 09.05 itibariyle Mustafa Kemal’e tazimlerini iletmek

Allah’ın bildiğini kuldan saklayacağımız şeyler vardır elbet, ama bu onlardan biri değil. Ben son 10 Kasım’da da, hemen her 10 Kasım’da olduğu gibi saat 09.05 itibariyle sokakta olmamaya özen gösterdim. Bunu iki sebeple yaptım. Birincisi, Mustafa Kemal’in vefat anmasına katılmak istemediğimden, ikincisi de bu vefatı anmak isteyenlere saygısızlık etmeyi ayıp bulduğumdan.


Nasıl bir saygısızlıktan bahsediyorum? Şöyle: Yüzbinlerce, milyonlarca insan 09.05 itibariyle Mustafa Kemal’e tazimlerini iletmek için ayakta saygı duruşunda bulunurken ben yürüyüp giderim sokakta olursam. Eh, bunun da o esnada tazim gösterenleri üzeceği, hatta belki kızdıracağı muhakkak. O yüzden senelerdir “en azından bu kadarını yapmak elimden gelir” diyerek 10 Kasımlarda 09.05 itibariyle kamusal alanlarda olmamaya özen gösteriyorum. Bunu bir çeşit “birlikte yaşama ahlâkı” ile de açıklayabilirim, bir çeşit “gerginliğe ne gerek var” refleksiyle de…

Şunu şöylece söyleyeyim: Bir 10 Kasım töreninde, herhangi birinin tam tören başlarken bağırıp çağırarak bu töreni protesto etmesini hem tuhaf hem gereksiz hem de ayıp buluyorum. Dolayısıyla E.Ş.’nin Edirne’deki 10 Kasım anmasında bağırıp çağırarak bu töreni protesto etmesi benim gözümde -eğer kız bunu provokasyon amaçlı yapmadıysa- gereksizliktir, tuhaflıktır, ayıptır.

“Provokasyon amaçlı yapmadıysa” demem de bütünüyle bir ihtiyat payı bırakıyor olmamdan kaynaklanıyor. Yoksa ardımda bıraktığım 43 sene bana bu tip işlerin altında hep bir bit yeniği aramam gerektiğini öğretti.

Birlikte hatırlayalım. Ortada fol yok yumurta yokken, üstelik tasavvuf geleneğimizde zikir töreni genellikle ehlince ve kapılar kapalıyken yapılan bir törenken, Aczimendiler Kocatepe Camisi’nin avlusunda zikir icra etmişlerdi.

Bugün bile “bir devlet kuruluşunda Aczimendi olarak çalışıyorum” cümlesini haklı çıkartacak bir provokasyondu bu ve ardından Türkiye’nin sosyal-siyasal vasatının nereye getirildiğini hep birlikte gördük. Tabii, “bir devlet kurumunda şeyh olarak çalışan” Ali Kalkancı ve yine “bir devlet kurumunda fettan kız olarak çalışan” Fadime Şahin’in katkılarını da unutmayalım.

Demem o ki, Edirne’deki 10 Kasım anmasını protesto eden kızın yaptığı şeyi “ne var ki bunda canım” diyerek normalleştirmek, verebileceğimiz en kötü tepki olur. Doğru tepki “bunda bir şey var” olmalıdır.

Bir de tabii işin bir başka yanı daha var. Bu son derece provokasyon kokan hareketi daha da büyütmeye yarayan “bir başka yan.” Savcı tutuklama istiyor, hâkim kızı tutukluyor. Niçin? Kız güya (güya diyorum çünkü gerçekten bunu söyleyip söylemediğini bilmiyoruz) “Atatürk ilâh değildir” demiş. Bunu söylediği için insan tutuklanmaz. Bir anmayı protesto ettiği için insan tutuklanmaz. En fazla tören bitene kadar gözetim altında tutulur, ifadesi alınır, varsa bir suç unsuru tutuksuz şekilde yargılanır. Dolayısıyla Edirne’deki kız provokatörse kızın tutuklanmasını sağlayan savcının-hâkimin performansı da o kızdan aşağı kalmaz yani. Toplumu iki ucundan tutup germekten başkaca hiçbir amaca hizmet etmez bu devasa yorum hatası.

Bir de tabii Edirne Belediye Başkanı diye biri var. Meğer adam “goygoyda dünya markası”ymış da imkan bulamadığından kendisini gösterememiş bu güne kadar. Töreni protesto eden kızın “geçen yıla kadar dekolte giyen meczubun biri” olduğunu şıpın işi çözerek elimizdeki insan kalitesine dair bir veri daha ekledi umutsuzluk defterimize.

Diyeceğim odur ki bu iş bana, protesto eden kızıyla, tutuklama isteyen savcısıyla, tutuklayan hâkimiyle, goygoy yapan belediye başkanıyla “laik-dindar fay hattını harekete geçirerek yeni bir toplumsal gerginlik ortamı oluşturmak konulu bir kompozisyon” gibi geliyor, daha fazlası değil.

Doğrusu bu ya, zaten pek çok fay hattını içerisinde barındıran canım memleketimizde ihtiyaç duyacağımız son şey, küllenmiş “laik-dindar çatışması”nın yeniden harlanmasıdır.

“Feraset” tam böyle anlarda anahtar kavramdır velhasıl.

#10 Kasım
#Atatürk
#Edirne