|
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke

Önce Merkez Bankası’nın enflasyon raporu sunumu toplantısından başlayacağım. Soru-cevap bölümünde ilk bahis maliye politikasına dairdi.

Bu sorunun cevabı “eşgüdümümüz çok yüksektir,” olmalıydı. O kadar.

Başkaca söylenecekler şunlardır; doğalgaz desteklerine girilmemeliydi, başka kurumlara referans verilmemeliydi, rapordaki ekonometrik modele işkence edilmemeliydi.

Ama bunlar detay. Asıl önemli olan Merkez Bankası başkanlarının psikolojilerinin rahat olmadığının görülmeseydi. Salona hakimiyet sözcükleri yerine özgüvenlerini tam ifade etmek için “yumuşak inişi başarmaya” vurgu yapıp ayarı tam tutturamazlarsa sert iniş olabileceğini hatırlatmaları yeterli olurdu. Artık herkes kaderine razı sonuçta. Ama gene “gerekirse sert iniş” vurgusuna asılarak finansal kesimi arkalarına alıp beyzbol sopalarıyla reel sektörün üzerine yürüme ihtiyacı hissettiklerini yansıttılar.

Büyük ihtimalle sürekli toplantılarla böyle bir refleks geliştirdiler. Fakat anlamaları ve psikolojilerini rahatlatmaları gereken husus şudur; evvelce Merkez Bankası’nın şahin açıklamaları ekonomi yönetiminin kalıcı olup olmadığına işaret ettiğinden faydalı görülüyordu. Şimdi artık zaten yersiz olan ekonomi yönetiminin görevde kalıp kalmayacağı tartışması kapandığına ve hemen herkes durumu kanıksadığına göre Merkez Bankası’nın şahin söylemlerinin faydası kalmamıştır. Hatta önümüzdeki dönemde şahin söylem kurmakta gereksiz ısrar fayda vermediği gibi zarara da neden olabilir.

Üstelik Merkez Bankasının psikolojisi ne denli bozuksa Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek’in psikolojisi bir o kadar iyi. Görünen o ki endişe sektöründe endişeyi yönetmek bakımından farklar var.

Ekonomi yönetiminin bileşenleri birbirlerine bakarak psikolojik seviyelerini eşitlese ekonomiye faydalı olur gibi geliyor. Ayrımcı olsa da endişelenmeme sektörü turizmin psikolojileri eşitlemeye önümüzdeki aylarda yardımı olacaktır.

Sn Bakan cuma günkü son konuşmasında şahin söylemlerle dayak atmak yerine önceki horonun açtığı konfor alanını sonuna kadar kullandı. Belki biraz fazla rahattı. Kendi alanını kendi açtığından…

Altın konusuna değindi. Altın alanlar ekonomiye verdikleri zarar nedeniyle bir anlamda kınandı. Kotalarla neden cezalandırıldıkları ekonomiye verdikleri zararla izah edildi. Dolar alanlara ise dokunulmadı. Dolar alanları manipüle edenlere hiç ilişilmedi zaten.

Sanırım Türkiye’deki altın alan-döviz alan sınıfsallaştırması sandığımdan daha çok yerleşmiş.
Altın alanlara yaklaşımla döviz alanlara yaklaşım arasındaki fark bir yönüyle bu ülkenin siyah insan-beyaz insan meselesidir.
Batı düşüncesinde altına rağbetin barbarlık kalıntısı olarak görüldüğünü de hatırlatırım.

Halbuki altın alanlar dolar alanlara karşın ekonomiye zarar vermek niyetindeki değil, kayıtsız kalınan sorunlarına çözüm arayan kimselerdir. Yani altın almak sebep değil, sonuçtur. Aşırı ihtiyatlılıklarının giderilmemiş olmasına tepki verirler. Biraz da hangi saikelerle altın aldıklarına bakılmaksızın getirilen toptancı çözümler kendilerine yaramadığından sağlamcılığa devam ederler.

Üstelik altın alanlar Türkiye’ye değil, bilakis FED’e gol atıyor. İhtiyatlılıkları aşırı olduğundan gözden kaçmış olabileceği için bu durumu hatırlatma ihtiyacı hissettim. Dolar alanlarsa Türkiye’ye gol attığı gibi doğrudan FED’e çalışıyor. Hem de ABD’nin borcu gayrisafi yurtiçi hasılasının %125’ine çıkmışken…

Sn Bakanın rahatlığının asıl karinesi ise konuşmasında KDV’yi artırdıklarını hatırlatmasıydı.

Ortam daha endişe verici olsa KDV’nin artırılmış olması metne girmez, girse de çıkarılırdı.

Ve bekleneceği üzere bu hatırlatmayı içeren konuşması elbette çok alkış aldı.

Böylece Türkiye, KDV’nin artırılmasını KDV’nin indirilmesinden daha çok alkışlayarak tarihe geçti. Bir de dünya üzerinde ihtimali en düşük loto (şans) oyunuyla hala tarihe geçmeye devam ediyor olmamız var gerçi.

Neyse. KDV artışı, yükün alt-orta gelir grubuna taşıtılacağının sadece sembolü değil, pratiğe dökülmüş haliydi. Alkışlayan finans kitlesi bunun farkında olmalıydı, değilse de fark etmez.

KDV artışının yeniden hatırlatılmasıyla Temmuz’da alt-orta gelir grubunun ihtiyaç duyduğu ücret artışının yapılmayacağına artık iyice kani oldum. Merkez Bankasının R2’siyle değişkenler evreninde hiç boşluk bırakmayan ekonometrik modelinin bu kanaatimin altını çizdiğini söylememe sanırım gerek yoktur. Sn Bakanın gene geçtiğimiz günlerde; ücretlerin asgari ücret kadarki kısmının vergiden muaf tutulduğunu ve ücretlilere sunulan diğer avantajları hatırlatması da bu kanaatimi iyiden iyiye destekliyor. Özetle geçen haftadan ulaştığım en önemli çıktı budur; ücretler artmayacak. Madem sorunları ücret artırmamak çözecek Ocak’ta da artırılmasın, denebilir.

Geçen hafta altı çizilen ücret artışı yapmamanın mukabelesi olaraksa bu hafta “kamuda tasarruf paketi” önerisi geldi. Geçen haftayı bu haftayla dengelemek anlamına gelen bir gündem geçişi oldu aslında.

Oysa gündemi dengelemek kamuda tasarrufla değil, vergiyi tavana yaymakla olurdu.

Kamuda tasarruf meselesi
fakir millet-zengin devlet
(28 Nisan tarihli yazım) denkleminde
Reno nostaljileriyle
öyle “dokunaklı ve içten” işlendi ki vergiyi “
tavana
” yaymamanın daha işlevsel ve ucuz bir yolu daha sanırım bulunamazdı.

Zengin millet-fakir devlet dengesi böylece gözden kaçırılıp korundu.

Önümüzdeki dönemde alt-orta gelir grubu artan fiyat etkisiyle gelirinin git gide daha yüksek bölümünü dolaylı vergilere harcayacak. Ama bu gerçeğe rağmen vergide artarak bozulan adaletin nasıl onarılacağı gündeme giremiyor.

Birkaç aydır küçük esnafa BKM tarafındaki sorunlarını çözmek yerine evire çevire atılan IBAN dayağı da en az Reno muhabbeti kadar gündem saptırmada işlev gördü. Meydan böyle dayak görmemiştir.

%25 kira artış sınırıyla bazen canından bezmiş bazen canından bezdirmiş evsahiplerine kira geliri beyanlarını vermeleri için kurulan baskı da aynı örtülemede rolünü oynadı.

Kamuda israf giderilsin (kamuda tasarruf başka mana taşır). Hatta kamu neden israf yapar ki, diye her sorumlusuna sorulsun. Fakat enflasyonun düşeceğine toplum ikna edilmek isteniyorsa vergiyi tavana yaymak noktasında adım atmak, ortadaki israfa rağmen kamuda tasarruftan daha etkili olacaktır, bunu görmek lazım.

Tüm dünyada olduğu gibi gidişat Türkiye’de de vergide adalet talebinin artacağını gösteriyor. Türkiye şimdiye değin konuyu söylem seviyesinde tutarak iyi geldi ama sonrasında adım atmaya başlamadan sorunlarını aşabileceğini düşünmek zor ol.

#Ekonomi
#Kamuda tasarruf
#Yusuf Dinç
19 gün önce
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke
İdam mı gayri insani müebbet mi?
İfâde hürriyeti
Bir Başka Mesele: Aşırı hayvan sevgisi ‘kaydırılmış merhamet’ projesidir
Sahibinin Sesi
BM değil, Mekke Sözleşmesi