Çünkü anlatmak istediğim Ayşe ile Mehmet'in aşkı değil. Aşkın duygusunu anlatmaya çalıştım
Aşk konusunda herkesin bir fikri vardır. Çok yıpratılmıştır, zor bir konudur...
Çok zor bir konu... Çünkü aşkı herkes kendisine göre yaşar. Kimsenin sevgisi birbiriyle aynı değildir. Bazı insanlar aşkı coşku içinde yaşar. Daha verici olurlar. O insanın duyduğu aşk da o boyutta olur. Mutluluğu da üzüntüsü de büyüktür.
Tavşanın gözüne fener tutmak gibi kalmaktır. O yüzden adı 'Aşk Tutulması'. Aşka tutulmuş insan kendinden vazgeçer. Kendini karşısındakine adar. Hep onu düşünür, o yoksa dünya bomboş gelir. Benim anladığım aşk böyle bir aşk.
Romantik bir tabiatım var aslında. Çok şiir severim. Yalnızlık severim. Kimi zaman da melankolik bir tavrım vardır. Hayal kurmayı severim. Benim en büyük oyuncağım kaleydoskoptu yıllarca. Sırtüstü yatıp kaleydoskop ile tavana baktım. Aşk da epeydir yazmak istediğim bir konuydu ama ne yazacağımı bilmiyordum.
Aşk kar kristalleri gibi. Kar kristallerine bakıyorsun sanki hepsi aynı gibi görünüyor. Halbuki çok yakından bakıldığında milyarlarca kar tanesi, hiçbiri birinin tekrarı değil. Hepsi ayrı güzellikte. Aşk da öyle bir duygu işte. Dışardan baktığında aşk hikâyeleri hep birbirine benziyor. Oysa farklılık var. Ben de o yüzden bu duygunun kendisini anlatmak istedim.
Kolay olmadı tabi. Ne yazıyorsam o duyguları yaşıyorum. Bu kitabı yazarken de âşık gibi dolaştım. Hala geçmedi. Bir de üzerine çok konuşuyorum ya sanki aşığım, sanki kaybedeceğim gibi duygular içindeyim.
Bugün söylendiği gibi 'takılalım' fikrine uzak biriyim ben. Anlattıklarımın onlarda bir karşılığı olmayabilir. Bugün pek çok şeyin kıymeti bilinmiyor. Aşk da onlardan biri.
Bir defa her ilişki aşk değildir. Hoşlanma aşk değildir. Birlikte buluşulur bir şeyler yapılır, birbirine güzel sözler söylenir. Buna aşk deniliyor. Halbuki aşk derinliktir. Âşık insanda sürekli kaybetme kor kusu olur. Hiçbir zaman yüzde yüz emin olamazsınız. Aşkta kendini unutursun. Ne özgüven kalıyor ne başka bir şey. Kontrol dışı bir duygu, çocuklaşıyorsun.
Çok seni seviyorum dersen eskir diye düşünenler var. Gerçek aşk eskimez.
Ben aşkın sınanması taraftarı değilim. Ben sevdiğimden ayrılmak istemem. Tahammül edemem kaybetmeye. Kimsenin aşkının eleştirilmesinden yana değilim. Çok mantıksız olabilir. Sana göre yanlış şeyler yapıyordur. Aşk beğenme ile ilgili bir şey değil. İnsan birini çok beğenebilir ama bu âşık olduğu anlamına gelmez. Tam tersi olabilir. Hiç beğenmezsin ama âşık olursun. Çok acı verici bir durum. Böyle aşklar da var sonuçta. Kontrollü bir şey değil ki... Birden bire oluyor. Tam bir trafik kazası. Uğrunda ne bedeller ödeyenler var. Mutlu aşk yok mu? Vardır herhalde.
Aşkla başlıyordur. Birlikte yaşadıktan sonra çılgın duygu azalabilir. Ama yerini başka bir şey dolduruyordur.
Sürebilir. Ama o da hastalıklı bence.
Gerçek aşklar kırıla döküle biter. Dostça biteceğine inanmıyorum. Aslında kendinden de nefret edersin. Ben ona çok şey verdim düşüncesi hâkim oluyor. Karşılığını göremeyince haksızlığa uğramış gibi hissediyorsun. Aşklar biraz da ihanetle bitiyor. Taraflardan biri sevmekten vazgeçiyor.
Bugün aşk kelimesi o kadar haksızlığa uğruyor ki... Canımı sıkıyor. Herkes birbirine 'aşkım' diyor. Anneler çocuklarına, çocuklar babalarına, arkadaşlar birbirine. İnsanlar neredeyse insanlar bakkala gidecek 'Aşkım bir kalıp beyaz peynir ver' diyecek. Bu çok kötü bir şey. İnsan aşkım kelimesini sadece âşık olduğuna söylemeli.
Âşık olmadığını söyleyenlerle karşılaştım. Gerçekten bilemem. İnsan en azından gençken olmuştur ama söylemiyordur. Belki kirli buluyordur.
Hayır, tabi ki... Belki ölçüsüzlüğü ve sınır tanımazlığından öyle görülüyor olabilir. Kirletildiğine de inanıyorum bir taraftan. O kadar da ayağa düşüyor ki... Bir de baskılar var.
Ben yaptığım işin önünde olmak isteyen bir insan değilim. Özel hayatımı gizlemiyorum. Ama onu ortaya dökmem. Çetin'le birlikte pek röportajımız yoktur. Varsa da genelde yazı konusundadır. Belli bir yaşa geldim. Okuyucum bana sevgi ve saygı duyuyor. Solmaz'ım ve öyle kalmak istiyorum. Bir de benim eşim Çetin Altan. Çok büyük güçlü bir isim. Onun gölgesinde de kalmak istemem.
Hayır. Onun ilgili sorulara cevap veriyorum ve bundan gurur duyuyorum. Sadece Çetin Altan'ın karısı olarak anılmak benim hoşuma gitmez.
Sanmıyorum. Eğer benimle ve yazdıklarımla ilgili bir röportaj yapılıyorsa benim Çetin'i anlatmam doğru olmaz. Bunu yapanlar yok mu, var. Ama ben yapmam. Çünkü işimi ciddiye alıyorum. Yarın bir gün arkamdan yazdığım kitapların yazarı olarak konuşulmak isterim. Ben zaten Çetin Altan'ın sadece karısı değilim, aynı zamanda kitaplarının editörüyüm. Yazılarını çok sıkı takip ederim.
Başlangıçta hayranlık üzerindendi. Nasıl öyle olmasın, çok güçlü bir adam.
Çok eskiden beridir tanışıyoruz. Ben 25 yaşlarındaydım Çetin'i tanıdığımda. Diş hekimliği yaptığım dönemde muayenemize gelirdi. Ben evliydim, o da evliydi. Ailece görüşüyorduk. Eşini de çok severdim, çok hanım bir kadındı. Ben onunla tanışmadan önce de yazılarını okuyordum. Sık sık görüşmedik ama uzun yıllar ara sıra konuştuk. Sonra ikimizin de hayatı değişti. 1996 yılından bu yana da aynı hayatı paylaşıyoruz.
Çetin bir defa bana sevilmeyi öğretmiş adamdır. Bir kadın nasıl sevilir ben onda gördüm, öğrendim. Hediye verilmesini, nasıl davranılması gerektiğini. Çetin bana evliliğimiz boyunca her Cuma çiçek getiren adamdır. Ne doğum günümü unutur ne de evlilik yıl dönümümüzü. Güzel sözler söyler, iltifatlar eder, beni şımartır. Bugüne kadar bana bir kere bile 'Solmaz' demedi hep 'hayatım' dedi. Bana o kadar büyük bir sevgi gösteriyor ki. Şanslıyım. Beni hiç kırmadı.
Demek ki kırmadan da ilişki yürüyebiliyor. Bu da bence gerçek sevgiyle ilgili. İnsan sevdiğini kırmaz. Her dakika düzeltmez. 'Öyle yapma, böyle yapma' demez. Her dakika düzeltiyorsan karşı tarafta da bir antipati uyandırırsın.
Özgüvenimi arttırdı. İçimdeki yaratıcılığı parlattı. Bana destek verdi. Beni övdü. Beni teşvik etti. Ne yapsam sever…
Bir yumurta kırsam adam bana der ki; 'Kimse senin gibi yumurta kıramaz. Senin gibi çiçeklere kimse bakamaz'. Bir kıyafetini değiştirsem kırk kere teşekkür eder. 'Çok zevklisin' der. Sevdiğini her dakika gösterir. Bir yere gidecek olsam bir saat sonra telefon eder 'Seni ben çok özledim. Şu kadar gün şu kadar saat kaldı' der.
Elbette. Eğer duyduğun sevgiye kimse ayna tutmuyorsa sevdiğin kadar sevgi göremiyorsan kırılmaya başlıyorsun. Sevilmeme endişesinden sevgin de azalıyor. Daha çok tutkuya dönüşüyor. Benim olsun demeye başlıyorsun. Özgüvenin eksiliyor. Kapasiten azalıyor. Bir kadını veya adamı o kadar çok düşünüyorsun ki yapabileceğinin pek azını yapabiliyorsun. Çetin sayesinde benim kapasitem arttı.
Evet. Koskoca Çetin Altan beni ezmedi. Tam tersine bana yol açtı. Sanıyorum hayatımda kimse beni Çetin kadar sevmedi. Beni sıkmadı. İçinde çok şey barındırıyor.
Olabilir. Belli bir yaştan sonra çok değerli oluyor. Çünkü sen karşındaki insanı sadece bir aşık gibi görmüyorsun. Çocuğun gibi, arkadaş gibi de seviyorsun. Ona öğretmek istiyorsun hayatı. Sende olan her şeyi ona vermek istiyorsun.
Ben 41 yaşındaydım. Çetin benden otuz yaş büyüktür. 69 yaşındaydı. Fakat o yaşta bir erkek gibi değildi. Hala değil. Çok dinç, kafası pırıl pırıldır. Yıllarca seyahat ettik, dans ettik. O da ben de dans etmeyi çok severiz. Ruhu her zaman gençti, hala da genç. Evde bile dans ediyorduk. Bana şiirler söyler.
İlginçtir herkes Çetin Altan'ın kadınlar hususunda çok zor biri olduğunu söyler. Benimle hiç olmadı. Herhalde didişmediğimizden mi nedir bilmiyorum.
Kolay bir adam değil. Ama aramızda uyum oldu.
Olabilir. Baskı kuran bir kadın olmadım. Hükmetmeye çalışmadım. Bana değer verdi, yüreklendirdi.
Daha yoğun yaşanmasına rağmen. Gençlikte bu duygunun kıymeti bilinmiyor. Biz insanlardan güzel sözleri esirgiyoruz. Annen de bekler senden güzel söz. Kafanı estiği bir anda beni aradı mı diyecek? Mutlu olacak gülümseyecek. Sevgiline söylediğinde o niye bıkıyor bu laftan? Demek ki gerçekten sevmiyor.
Keşke insan hak ettiği kadar değer verebilse. Ama bunu hesap edemiyorsun ki. Kadınlar erkekleri daha çabuk şımartıyor. Daha vericiler çünkü. Karşındaki insanın olgun olması lazım.
Gençken daha yoğun olur. Yaş ilerleyince de daha başka oluyor. Yaşanmışlıkla geliyorsun. Daha tedirgin, daha biliyorsunuz o duyguyu. Serbest toplumlardaki gibi yaşanmıyor şekilsel olarak fark var. Burada gizlemek zorunda kalıyor. Ama bunu sıkamazsınız bir yerden çıkar...
Evet. Bu hızlı yaşam biçiminde de sanırım insanlar birbirlerini bulamıyorlar. İşe gidiyor kapalı bir mekânda çalışıyor. O yalnızlık hissi nasıl kaybolacak? Akşam evinde bilgisayarın başında sosyal medyada vaktini harcıyor.
İlişki kurmak daha kolay... İnternetten her yaştan kimse birbirine uygun birilerini bulabiliyorlar. Aşkla başlamıyor ki. Çünkü doğal başlamıyor ilişki. Karşılıklı konuşma çok önemli.
Sadece yalnızlığını gidermek için ilişki kuranlar kolay ayrılıyorlar. Bir de diyelim ki bir iki defa görüştün. Kendini açamazsın ki, saklarsın. Oysa gerçek aşk kendini gizlemez. Ortaya döker. Kendini açar, teslim olursun. 'Al seninim ne yapıyorsan yap' dersin. Bunu karşı taraftan da beklersin.
Onlara hiç aklım ermiyor. Parodi gibi. 'Ne kadar değişmiş hayat' diyorum. Kocaman bir kadın çıkmış evlenmek istiyor. Şöyle olsun, şu kadar parası olsun... Bu kadının çocuğu falan yok mu diyorum. Eve gidince nasıl konu komşunun yüzüne bakıyor. Yadırgıyorum ben.
Bunun iyi tarafları da var. Ama çocuk sahibi olmak için kesinlikle aile olmak şart. Çünkü çocuk senin malın değil. Onun da hakları var. Bazı çocuklar talihsizdir. Babası vardır ölmüştür. Ama bu kararı sen veremezsin. Tek başına çocuk büyütmeye karşıyım. O kişilerin sonra ne kadar acı çektiklerini de gördüm. Bütün duygusal hayatını farklı bir yöne kaydıracaksın. Modern dünyaya da yüzde doksanı çift olarak yaşıyor. Sonuçta tabiatın dışında bir varlık değilsin. Tabiat çiftlerden oluşuyor. Sistemi bozamazsın.
İçinde aşk olsa da erkekler biraz bunu fütursuzca yapıyorlar. Nefislerine yenik düşüyorlar. Ancak her şeyin bedeli vardır. Başka bir kadına ilgi duyuyorsan bunu gider söylersin. Buna karşılık olarak sana 'Git ne istiyorsan yap gel, kararını ver, boşanmayacağım' deme hakkı olduğu gibi 'Git seni bir daha görmek istemiyorum' deme hakkı da var. Sen o kadına bu hakkı vermiyorsan bir gün bu gerçeği öğrendiğinde büyük kazık yemiş gibi hissediyor.
Eşi değil, başkası tarafından beğenilme arzusu...
Yıllar içinde ben şunu gördüm; sevgi için emek gerekiyor. Muhakkak empati şart. Bazen içinden geçeni söylememen de gerekiyor. Çünkü bazen kartopu çığ haline de dönüşebiliyor.