Arap Baharı'nın Suriye’de bir iç savaşa evrileceğini çok az kişi tahmin edebiliyordu. Arap Baharı'nı sosyal bir değişim, siyasal hakların talebi, daha fazla özgürlük ve halkların refahına gidiş olarak yorumlayanların heyecanına kapılan analistler Suriye’nin küresel ve bölgesel düzendeki yerini gözardı ettiler. Olaylar hızlı gelişti ve Suriye bir iç savaşa doğru sürüklendi. Geçmişteki ilişkiler, yeni durumdan vazife çıkaranlar ve en önemlisi bölge ülkelerinin tamamı ile ABD ve Rusya bu denklemin içinde yer aldı.
Hemen herkes, sahada varlık gösteren silahlı muhalifler bile Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken iki yeni aktör öne çıkartılarak bu söylem anlamsızlaştırıldı: PKK’nın uzantısı PYD ve el-Kaide’nin uzantısı DAEŞ. İkisinin de gerçekte halkta bir karşılığı yoktu ancak küresel ve bölgesel dengeler sahada hızlıca yer tutmalarına imkan sağladı.
Bütün bu gelişmelerden en çok Türkiye etkilendi. Zira Suriye’de yaşananlar artık bir iç savaş olmaktan uzaklaşmıştı. Savaş sadece sınırlarına değil, Türkiyenin içine de taşındı. Bu şartlar altında Fırat Kalkanı harekatı yapılması zorunlu hale geldi. Ama öncesinde hem uluslararası camia ve hem de Türkiye’de pek çok kesim bu askeri harekata tavır almaya ve yanlış bir politika olduğunu söylemeye başladılar.
Türkiye kararlılık göstermeyip Fırat Kalkanı harekatını yapmayarak PYD’ye net bir mesaj vermeseydi hem Suriye iç savaşı daha da genişleyebilir ve hem de PYD/YPG özellikle ABD’den aldığı silah desteğini Türkiye sınırlarına yaklaştırarak “Akdeniz koridoruna” bir adım daha yaklaşmış olabilirdi.
Süreci bir kere daha hatırlayalım. Halep’i ele geçiren Suriye rejimi burada ve etrafında İran, Rusya ve Hizbullah’ın desteği ile büyük bir kıyıma sebep olmuş ve yüz binlerce insanın İdlib’e göç etmesini tetiklemişti. Bunun bir ileri adımı aynı koalisyonun bu sefer DAEŞ’e operasyon bahanesi ve ABD’nin de yardımı ile yine milyonları Türkiye sınırına yığmak olacaktı. Peki Türkiye bu sınırı kapatabilecek miydi? Kesinlikle hayır. Dolayısıyla bu durum masum insanlar ile birlikte binlerce savaşçıyı da Türkiye içine sokacaktı. Yani Suriye iç savaşı bir kere daha Türkiye’ye taşınacaktı.
Peki sürecin hiç mi dezavantajları yoktur? Elbette vardır.
* Bu operasyonun dezavantajlarının en önemlisi HTŞ’nin muhtemel davranışlarıdır. Uluslararası analizlerde HTŞ’nin Astana planının dışında kalması eleştirilmişti. Bu operasyonda ise HTŞ’nin sahada Türkiye’ye partnerlik yapıyormuş gibi algılanması Türkiye’ye yeni eleştiriler getirebilecektir. Ayrıca güvenli ortamdan istifadeyle HTŞ’nin sahadaki hakimiyetini sağlamlaştırma girişimi de önemli bir sorundur. Şu anda bu tehdit olmasa da karşılıklı anlayışların sahada ne kadar sürebileceği şüphelidir. Özellikle İran ve desteklediği gruplarıın tahriki ile HTŞ bu durumu bir çatışmaya dönüştürebilir mi sorusu gündemde kalacaktır.
* Bir başka dezavantaj ise Rusya’nın bu ittifakı Suriye rejimi lehinde kullanma ihtimalidir. Böyle bir durum bütün dengeleri altüst edecektir.
* Afrin meselesindeki muhtemel belirsizlik de bir diğer dezavantajdır. Türkiye İdlib harekatını Afrin’e taşıyabilecek mi? Rusya buna nasıl bakacaktır?
Ancak her şeyin bir bedeli vardır. Pahalıya malolsa da barış güzeldir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.