Türkiye’nin İdlib’te ne işi var, harekattan neler beklenebilir?

04:0016/10/2017, Pazartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Zekeriya Kurşun

Arap Baharı'nın Suriye’de bir iç savaşa evrileceğini çok az kişi tahmin edebiliyordu. Arap Baharı'nı sosyal bir değişim, siyasal hakların talebi, daha fazla özgürlük ve halkların refahına gidiş olarak yorumlayanların heyecanına kapılan analistler Suriye’nin küresel ve bölgesel düzendeki yerini gözardı ettiler. Olaylar hızlı gelişti ve Suriye bir iç savaşa doğru sürüklendi. Geçmişteki ilişkiler, yeni durumdan vazife çıkaranlar ve en önemlisi bölge ülkelerinin tamamı ile ABD ve Rusya bu denklemin

Arap Baharı'nın Suriye’de bir iç savaşa evrileceğini çok az kişi tahmin edebiliyordu. Arap Baharı'nı sosyal bir değişim, siyasal hakların talebi, daha fazla özgürlük ve halkların refahına gidiş olarak yorumlayanların heyecanına kapılan analistler Suriye’nin küresel ve bölgesel düzendeki yerini gözardı ettiler. Olaylar hızlı gelişti ve Suriye bir iç savaşa doğru sürüklendi. Geçmişteki ilişkiler, yeni durumdan vazife çıkaranlar ve en önemlisi bölge ülkelerinin tamamı ile ABD ve Rusya bu denklemin içinde yer aldı.


Suriye meselesinin sadece bölge halklarının talep ettiği rejim değişikliği ya da daha fazla özgürlük meselesi olmadığı, aksine soğuk savaşın son kalesi olduğu bir süre sonra ortaya çıkacaktı ama bu süreçte sahanın dışında kalmak istemeyen bütün aktörler de vekilleriyle pazarlıklarını tamamlayarak geri dönülmez bir yola girmişlerdi.

Hemen herkes, sahada varlık gösteren silahlı muhalifler bile Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunurken iki yeni aktör öne çıkartılarak bu söylem anlamsızlaştırıldı: PKK’nın uzantısı PYD ve el-Kaide’nin uzantısı DAEŞ. İkisinin de gerçekte halkta bir karşılığı yoktu ancak küresel ve bölgesel dengeler sahada hızlıca yer tutmalarına imkan sağladı.

Bütün bu gelişmelerden en çok Türkiye etkilendi. Zira Suriye’de yaşananlar artık bir iç savaş olmaktan uzaklaşmıştı. Savaş sadece sınırlarına değil, Türkiyenin içine de taşındı. Bu şartlar altında Fırat Kalkanı harekatı yapılması zorunlu hale geldi. Ama öncesinde hem uluslararası camia ve hem de Türkiye’de pek çok kesim bu askeri harekata tavır almaya ve yanlış bir politika olduğunu söylemeye başladılar.

Türkiye kararlılık göstermeyip Fırat Kalkanı harekatını yapmayarak PYD’ye net bir mesaj vermeseydi hem Suriye iç savaşı daha da genişleyebilir ve hem de PYD/YPG özellikle ABD’den aldığı silah desteğini Türkiye sınırlarına yaklaştırarak “Akdeniz koridoruna” bir adım daha yaklaşmış olabilirdi.

FIRAT KALKANI’NDAN
İDLİB OPERASYONUNA
Şimdi de benzeri tartışmalar gündemde. Hem içeride, hem dışarıda Türkiye’nin İdlib’te ne işi var sorgulaması yapılıyor. Yapılması da gerekir.
Fakat meseleyi irredentist, yayılmacı ve DAEŞ taraftarlarının iddiasında olduğu gibi “Müslümanlara karşı emperyalistler ile işbirliği” safsatalarından okumak büyük yanlışlıktır.
TBMM’nin TSK’ya Suriye ve Irak’ta harekat yapma yetkisinin verilmesini eleştirenler veya bu yetkinin yanlış kullanıldığını düşünenler de aynı hataya düşmektedirler.
Bugün bölge güvenlik haritalarına bakıldığında rejimin kontrolündeki yerler dahil Suriye’deki yegane güvenli alanın Fırat Kalkanı harekat alanı olduğu görülecektir.

Süreci bir kere daha hatırlayalım. Halep’i ele geçiren Suriye rejimi burada ve etrafında İran, Rusya ve Hizbullah’ın desteği ile büyük bir kıyıma sebep olmuş ve yüz binlerce insanın İdlib’e göç etmesini tetiklemişti. Bunun bir ileri adımı aynı koalisyonun bu sefer DAEŞ’e operasyon bahanesi ve ABD’nin de yardımı ile yine milyonları Türkiye sınırına yığmak olacaktı. Peki Türkiye bu sınırı kapatabilecek miydi? Kesinlikle hayır. Dolayısıyla bu durum masum insanlar ile birlikte binlerce savaşçıyı da Türkiye içine sokacaktı. Yani Suriye iç savaşı bir kere daha Türkiye’ye taşınacaktı.

Pek çok eleştiriye muhatap olan ve özellikle sahayı kontrol eden Hey’et Tahrir El Şam’ın (HTŞ) kabullenemediği Astana formülü böyle başladı. Türkiye’nin Suriye’de İran ve Rusya ile menfaat müşterekliği mümkündür fakat aynı hedeflere aynı beklentilere sahip olmasının mümkün olmadığı da gün gibi aşikardır. Buna rağmen,
Türkiye’nin, Rusya ve İran ile ABD’nin de kabul etmeye mecbur kaldığı “İdlib ve civarında bir çatışmasızlık bölgesinin” oluşturulması konusunda anlaşmaya varması yakın tarihte alınan en büyük diplomatik başarı olarak tarihe kaydedilecektir.
Türkiye İdlib’te bir savaşa girmemiştir bilakis savaşı önleyen taraf olma gayesindedir.
Aslında bu operasyon, Suriye meselesinin başladığı tarihte kesinlikle kurulması gereken ama hangi etkiyle yapılamadığı meçhul kalan tampon bölgeler fikrinin gecikmeyle de olsa vücut bulmasıdır.
Zaten TSK’nın bölgedeki ilerleyişine HTŞ’nin sadece rıza göstermeyip rehberlik etmesi de bunun en önemli delilidir. Ayrıca halkın gösterdiği yakın ilgi de cabasıdır.
İDLİB HAREKATINDAN
NE BEKLENEBİLİR?
1-
Suriye meselesi daha uzun bir süre gündemde kalacaktır. Bu yüzden İdlib harekatı savaştan başka çözüm üretmemiş tarafları bir masa etrafında buluşturmaya daha fazla yaklaştıracaktır. Hatta farklı muhalif grupların siyasal anlamda olgunlaşmasına imkan verebilecektir. TSK’nın saha hakimiyeti, muhalefeti ve rejimi savaştan çok siyasi sürece yakınlaştıracaktır.
2-
Savaşın Türkiye sınırlarından uzaklaştırılmasına, yeni bir göç dalgasının önlenmesine ve mağduriyete maruz kalmış bölge halklarının güven içinde rehabilitasyonuna imkan verecektir.
3-
TSK saha hakimiyeti sağlayarak PYD/YPG’nin muhtemel adımlarını önleyebilecek, özellikle Afrin ve çevresinde Türkiye’ye karşı oluşan yapılanmalar baskı altına alınabilecektir. Suriye Kürtlerinin de siyasi çözümün taraflarından birisinin olması sağlanabilecektir.

Peki sürecin hiç mi dezavantajları yoktur? Elbette vardır.

* Bu operasyonun dezavantajlarının en önemlisi HTŞ’nin muhtemel davranışlarıdır. Uluslararası analizlerde HTŞ’nin Astana planının dışında kalması eleştirilmişti. Bu operasyonda ise HTŞ’nin sahada Türkiye’ye partnerlik yapıyormuş gibi algılanması Türkiye’ye yeni eleştiriler getirebilecektir. Ayrıca güvenli ortamdan istifadeyle HTŞ’nin sahadaki hakimiyetini sağlamlaştırma girişimi de önemli bir sorundur. Şu anda bu tehdit olmasa da karşılıklı anlayışların sahada ne kadar sürebileceği şüphelidir. Özellikle İran ve desteklediği gruplarıın tahriki ile HTŞ bu durumu bir çatışmaya dönüştürebilir mi sorusu gündemde kalacaktır.

* Bir başka dezavantaj ise Rusya’nın bu ittifakı Suriye rejimi lehinde kullanma ihtimalidir. Böyle bir durum bütün dengeleri altüst edecektir.

* Afrin meselesindeki muhtemel belirsizlik de bir diğer dezavantajdır. Türkiye İdlib harekatını Afrin’e taşıyabilecek mi? Rusya buna nasıl bakacaktır?

Ancak her şeyin bir bedeli vardır. Pahalıya malolsa da barış güzeldir.

#Türkiye
#Suriye
#İdlib