Sezaryenle Anayasa

04:001/02/2016, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yusuf Ziya Cömert

Oğlum, bana soruyor. Oğlum İsmail. Yaşı 18. Bu sene üniversiteye başladı.



“Baba, Başkanlık sistemine sen nasıl bakıyorsun?”


“Olumlu”

diyorum.

“Eğer hukuka, demokrasinin icaplarına riayet edilirse.”


Ya da buna yakın bir şey. Şimdi aynı cümleyi toparlayıp koyamıyorum buraya.



Ben, 'politika yapma'ya yatkın değilim.



Ekranda konuşurken bile, sözü çoğu kez dümdüz söylüyorum.



Dümdüz söyleyemediğim yerde de, lafı dümdüz hale getirdiğinde doğrusu anlaşılacak şekilde söylüyorum.



Yani biraz engebeli, ama engebeler düzeltildiğinde doğrusu görülür. Biraz, Başkanlık sistemini konuştuktan sonra bir soru daha soruyor oğlum.



“Başkanlık, Cumhurbaşkanı'nın şahsi meselesi mi?”


Buna ne diyebilirim?



“Hayır oğlum, Başkanlık, Cumhurbaşkanı'nın şahsi meselesi değil”

diyebilir miyim?



Diyebilirim belki.



Ne de olsa konu kamuya mal oldu. Dersem, söylediğim kayıtlara

'yalan'

olarak geçmez.



Kayıtlara derken,

'beşeri'

kayıtlara.



Beşeri kayıtlarla baş etmek kolaydır. Laf kalabalığıyla, sesini yükselterek, ya da mızmızlanarak haklı çıkabilirsin.



Ama, biliyoruz, yalan ve gerçek, beşeri kayıtlardan çok farklı bir mahiyette, senin göstermek istediğin, senin kafanda meşrulaştırdığın şekilde değil de, hakikatte neyse o şekilde kaydediliyor.



Bu adam benim oğlum.



Ona, 'politik' mi davranmalıyım?



Ben, babamın veya annemin, bana 'politika' yapmalarını tercih eder miydim?



Etmezdim.



Bu yüzden, düz söyledim.



(Hoş, soran oğlum olmasa da düz söylerdim.)



“Tabii ki, Cumhurbaşkanı'nın şahsıyla ilgili.”


Şu anda, Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan başka birinin 'başkan' seçilmesi mevzubahis olsaydı, konuyu bu şekilde tartışmazdık.



Nitekim, daha önceleri, başkaları -Sezer, Gül- Cumhurbaşkanıyken tartışmıyorduk.



“Ama, bir tarafıyla da, artık, toplumun meselesi.”


Cumhurbaşkanı'nın halk oyuyla seçilmiş olması, meselenin 'niteliği'ni kaçınılmaz bir şekilde değiştiriyor.



Sonra şunu sordu oğlum:



“Cumhurbaşkanı'nın yetkileri belirlenirken, başka bir zamanda, gelecekte, Tayyip Erdoğan'dan farklı birinin 'Başkan' seçilebilme ihtimalini göz
önünde bulundurmak lazım değil mi
?


Sorunun cevabı içindeydi. Ben, sadece onayladım.



Konunun, elbette, çocuklarımın bana henüz sormadığı boyutları var.



Mesela, bugün, -artık kabul etmemiz gerekiyor-

'fiili başkanlık'

gerçeğiyle karşı karşıyayız.



Bunu yıllar önce yazmıştım,

“Rejimin niteliği, 'Cumhurbaşkanı'nı halk seçer' maddesi referandumdan geçince değişmişti. O madde, etkisi sonradan ortaya çıkan ilaçlar gibi, zamanla etkisini gösterecek”

diye.



'Fiili başkanlık' durumunu kolaylaştıran faktörler var.



Bu faktörlerden en önemlisi, AK Parti'nin tek başına iktidarda olması.



Başka bir partinin iktidar olması,

'fiili başkanlık'

ı bir

'fiili kriz'

e dönüştürebilirdi.



Olmadı öyle bir şey. Ve biz, bir 'fiili başkanlık' gerçeğine şahitlik ediyoruz.



Peki bu 'pratik' nasıl kağıda dökülecek? Nasıl, bir metne dönüşüp Anayasa'ya girecek?



Evet, bir 'uzlaşma komisyonu' oluşuyor. Yeni anayasa, konuşulacak, tartışılacak.



Peki, bu komisyondan netice çıkar mı?


Belki, çok iyi niyetli ve samimi bir siyasi uzlaşma, Türkiye'ye sıhhatli, yargıyı şaibeden kurtaracak, Meclis'e itibar kazandıracak ve demokratikleşmeyi garanti altına alacak bir 'başkanlık sistemi' kazandırabilirdi.



Bu, herkes için iyi olurdu. Sağlıklı ve normal doğum gibi...



Fakat, şu andaki siyasi atmosfer bu konuda umut vermiyor. Meclis aritmetiği de müsait görünmüyor.



Alttan alta, bir 'erken seçim' veya 'baskın seçim' söylemi dolaşıyor.



Bunu ilk solculardan duydum.



Diyorlardı ki, “Bir kısım HDP'liler'in vekilliği düşürülecek. Kısmi seçim yapılacak. AK Parti bu seçimlerde 15-20 milletvekili daha kazanarak, Anayasa değişikliğini referanduma götürecek sayıyı elde edecek.”



Bu, 'uçuk' bir senaryoydu. Bana sorulduğunda, hiç ihtimal vermediğimi söyledim. Zaten senaryo da tedavülden kalktı.



Şimdi, bir adım ilerisi, bir 'rivayet' halinde konuşuluyor.



HDP'nin sandalye kaybedeceği, AK Parti'nin de 330'un üzerine çıkacağı bir erken seçim senaryosu.



Buna elbette 'normal doğum' denilemez. Bir operasyon, tabir caizse bir 'sezaryen' operasyonu...



Bir 'erken seçim' millete nasıl izah edilir, millet bu izahı nasıl anlar, anladığı şeyi sandıkta nasıl tefsir eder, bunu kimse ölçemez.



Farz-ı muhal, oldu böyle bir şey, o gün rüzgarlar nasıl eser, bunu da kimse bilemez.



Ben sonuçta vatandaşım. Fikrimi söylerim, köşeme çekilirim.



Fikrim de şöyle:


Sezaryen, risklidir. Sağlıklı olan, normal doğumdur.


#Anayasa
#gündem
#​Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan