Fitne pergeli Türkiye’yi çiziyor

04:006/01/2016, Çarşamba
G: 13/09/2019, Cuma
Yusuf Ziya Cömert

'Ehl-i Irak, ehl-i firak, ehl-i şikak.' Bilmiyorum, bu tamlamalar kaç defa geçiyor, Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya'sında.Firak, malum, farkın çoğulu. 'Tefrika' da aynı kökten. Şikak ise, bölünme.Cevdet Paşa bu terkipleri en çok İmam Hüseyn'in Kufe'ye doğru yola çıkmasını anlattığı bölümlerde kullanıyor.Mektuplar geliyor Hz. Hüseyin'e. “Biz, Yezid'in valisini istemiyoruz. Onun peşinde Cuma'ya gitmiyoruz. Gel.”Yola çıkıyor efendimiz Hüseyn.Böyle başlar, Kerbela'nın bütün Müslümanların yüreğini bin

'Ehl-i Irak, ehl-i firak, ehl-i şikak.
' Bilmiyorum, bu tamlamalar kaç defa geçiyor, Cevdet Paşa'nın Kısas-ı Enbiya'sında.

Firak, malum, farkın çoğulu. 'Tefrika' da aynı kökten. Şikak ise, bölünme.

Cevdet Paşa bu terkipleri en çok İmam Hüseyn'in Kufe'ye doğru yola çıkmasını anlattığı bölümlerde kullanıyor.

Mektuplar geliyor Hz. Hüseyin'e. “
Biz, Yezid'in valisini istemiyoruz. Onun peşinde Cuma'ya gitmiyoruz. Gel.”

Yola çıkıyor efendimiz Hüseyn.

Böyle başlar, Kerbela'nın bütün Müslümanların yüreğini bin dört yüz yıldır ağrıtan hazin hikayesi.

Diyor ki yolda karşılaştıkları tacirler, seyyahlar... Ve şair Ferezdak: “
Kufe'de, insanların gönülleri senden yana, fakat kılıçları sana doğrudur.”

Fitne kazanının altındaki ateş, Irak'taydı bin dört yüz sene önce. Bunun tek sebebi Kerbela değildir. Bütün mezhepler, neredeyse bütün dinler, orada vardır. Fakat Kerbela ve Kerbela etrafında dolaşan meseleler, içimizdeki ateşin bitmesi tükenmesi olmayan menbaıdır.

(İşte, bir kaç gün önce, Suudi Arabistan'da Ayetullah Bakır en-Nemr idam edildi. Bu, tabii ki ateşi söndürmeye yaramayacak.)

20. Yüzyıl'ın sonunda, dünya sistemi, fitne pergelinin iğneli –ve kanlı- tarafını aynı bölgenin kalbine çaktı. Dicle ve Fırat'ın topraklarına...

80'lerden bugüne kadar, İran-Irak savaşını, Baba-Oğul Bush'ların Irak'ın paramparça edilmesiyle neticelenen Körfez harekatlarını gördük orada.

Sudan çok kan aktı Fırat ve Dicle'de o günlerden beri.

Hala her şey berbat.

Oradaki 'berbatlık' yetmedi. Geldik Suriye'ye.

Şimdi, pergelin iğneli ucunu Şam'a çaktılar. Birkaç yıl önce sokaklarında dolaştığımız, kıraathanelerinde kahve içtiğimiz, nane çayı içtiğimiz Şam-ı Şerif'e.

Emeviye Camii'nde namaz kılıyorduk. Şimdi kılamıyoruz.

Şam, bilenler bilir, sadece şehir merkezini, yani Dımaşk'ı ifade etmez. Suriye demektir.

Gelin, Suriye'nin bize ettiklerine bakalım.

İran'la gül gibi geçiniyorduk.

Bu geçim, iki ülkenin de işine yarıyordu. Alışveriş yürüyordu, dostluk yürüyordu.

Suriye'de ayrı taraflara düştük. Dostluğumuzun tadı kaçtı.

Türkiye'de, '
Acem oyunu
' lafları gırla gidiyor. Burada olan, İran'da da oluyor. İran basınında da kötü Türkiye haberleri, sevimsiz Türkiye senaryoları.

Bu söylemlere '
mezhep sosu
' katanlar da oluyor ve bu son derece tehlikeli.

Buna rağmen, Allah'a şükür, birbirimize girmedik. İdare ediyoruz.

İnşallah, iki ülkenin yöneticileri, attıkları adımları hesap ede ede atarlar da, Müslümanların başına yeni bir iş açmazlar.

Sade bu mu?

Ağır aksak yürüyordu çözüm süreci.

Çözülmüyordu bir şey ama hiç olmazsa kan dökülmüyordu.

Diyarbakır'a gidip, Sur'da, Hasan Paşa Hanı'nda kuvvetli bir kahve içebilirdiniz.

Ya şimdi?

Suriye'de bir Rojova, bir de Kobani icat ettiler, çözüme zaten isteksizdi, tekaüde ayrılma fikri Kandilciler'i çok rahatsız ediyordu.

Bahaneyle, çözümü hepten masadan kaldırdılar.

Bir de '
Dabbetü'l Arz'
gibi çıktı IŞİD.

Bir ucu Musul'da, öteki ucu Şam'da.

IŞİD sayesinde '
yarı terörist-yarı müttefik
' lisansı elde etti PKK.

Böylece, 'barış'ı kaybettiğimiz gibi, biz Türkler ve biz Kürtler, yeni bir bela almış olduk başımıza.

Bitti mi?

Bitmedi, bir de Rusya var.

Biz, Doğu'yla konuşurken, Batı'yla yakınlığımızdan istifade ediyorduk. Batı'yla konuşurken Doğu'yla yakınlığımızdan...

Rusya'yla, İran'la dostluğumuz olması işimize yarıyordu.

Rus uçağı sınırı aştı, bizim pilotlar Rus uçağını düşürdü ve biz, Suriye doğumlu yeni ve büyük bir sıkıntıya sahip olduk.

Pergelin kanlı ucu Şam'a dikildi dikileli 'ümmet'in başına gelen işlere bakın!

Ve pergelin öteki ucu, Türkiye'nin üstünde dolaşıyor.

(Şam'daki 'fitne' öyle şiddetli ki, bakın, Avrupa'nın bile ayarları bozuldu. Şengen dilim dilim dilimlendi. Artık, Bulgaristan'dan girip, hudut kontrolüne rastlamadan Portekiz'e kadar gidemezsiniz.)

Bu dertlerin arasında, milyonlarca Suriyeli'nin evinden ocağından ayrılıp Türkiye'ye, Ürdün'e, başka memleketlere dağılmasını saymalı mıyım?

Müslümanları mağdur eden bir felaket olarak, sayarım.

Başımıza yıkılmış bir 'angarya' olarak saymam.

Kardeşinin yükünü paylaşmak, bir külfet değildir.

Belki, AK Parti, o 'terbiye'nin bereketiyle yüzde 49 oy alıp tek başına iktidara geldi, kim bilir?

Bütün bunları sayıp dökerken aynı zamanda neyi saymış oldum?

İktidarın baş etmek zorunda olduğu sorunları saymış oldum.

Oy oranı yüksek. Fakat, baş edilecek sorunlar her zamankinden daha yüksek.

Allah Erdoğan'a da Davutoğlu'na da kolaylık versin.
#Ehl-i Irak
#ehl-i firak
#ehl-i şikak