Öcalan demiş ki, 'Demirtaş projedir, ben yerliyim.' Rivayet böyle. 'Sahih' midir, 'mevzu' mu bilmiyorum.
Bence Öcalan, kendisine bir rakip inşa eder gibi, Demirtaş'la kendini kıyaslayan bir cümle sarf etmez.
Hani, fizik, geometri sınavlarında problemi tam çözemesen de, çözmek için takip ettiğin yol doğruysa, öğretmen biraz not verir...
Der ki, 'gidiş yolu doğru.'
Bu rivayet de, külliyen yalansa bile, 'gidiş yolu doğru.'
Roller dağılıyor.
Bir rol Demirtaş'a.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren yükselen bir 'profil'i vardı.
Nerede yükseliyordu profil?
Birincisi, kendi camiasında. HDP çevresinde.
İkincisi, ulusalcı-liberal karışımı sol çevrede.
(Özellikle ulusalcılar. Dikkat edin, bunlar, çözüm sürecinde 'PKK'ya göz yumuluyor' diye kıyameti koparıp, operasyonlar başlayınca 'İki polis öldü diye operasyon mu yapılır' diyenlerle aynı kişiler.)
Kendisi de fark etti yükselişi. Konuşmaları, hali tavrı değişti.
İmralı'nın geri plana itilmesinde bir sakınca görmedi.
Öcalan'dan rol çaldığı bile söylendi.
Ne zamana kadar?
Terör makinası yeniden çalışmaya başlayıncaya kadar.
Terör makinasının zembereği, düğmesi Kandil'de. Kararları Kandil alıyor. Beyanatları Kandil veriyor.
Kaç rol saymış olduk?
Üç.
Biri Öcalan, biri Demirtaş, biri Kandil.
Öcalan'ın bugünlerde ne düşündüğünü bilen yok. Varsa da bilenler, bildiğini paylaşmıyor.
Öcalan, 'çözüm süreci'nde etkiliydi. Sürecin başlamasında aktif rol oynadı.
PKK'nın 'silah bırakması'nı bile telaffuz etti.
Fakat, dikkat edilirse, sürecin etkili aktörü Kandil'di.
Kandil, İmralı'dan gelen mesajlara 'hürmetlerini' arzettiyse bile, o mesajların gereğini yapmaktan ziyade kendi politikasını uyguladı.
Terör unsurlarının sınır dışına gitmesini ağırdan aldı.
'Silah bırakma' işine ise, teşebbüs bile etmedi.
Son olarak, Türkiye IŞİD'le mücadeleye katılmayı açıkça kabul edince Kandil ABD nezdinde pozisyon kaybetti.
Pozisyon kaybetti derken, büsbütün kaybetmeyi kastetmiyorum. Biraz eksildi.
Bunun üzerine, -Suruç katliamını bahane ederek- cinayetlerine yeniden başladı.
(Dikkat ederseniz, 6-8 Ekim teröründe de, benzer saikler vardı.)
Neyi amaçlıyordu Kandil?
Dışarıdaki bir handikapı aşmak için içerideki Kürt nüfusu kullanmayı amaçlıyordu.
İçeriyi karıştırarak Türkiye'yi Suriye'de bir şeye zorlamak istiyordu. Mesela, Kuzey Suriye'de kurmak istediği 'PYD kuşağı'nı bozacak adımlardan caydırmaya.
Nedir bu adım?
Kuzey Suriye'de, Hür Suriye Ordusu'na hareket alanı sağlayacak bir 'güvenli bölge'nin kurulması.
Böyle bir bölge kurulursa, Kuzey Suriye'deki 'PYD kuşağı' ortasına yakın bir yerden bölünebilir.
Belki böyle bir sebebi vardır, Kandil'in terörü yeniden başlatmasının.
Terör yeniden başlarken, halkın silahlanmasından bahsediyordu Demirtaş.
Yeniden seçim görünür hale gelince HDP'ye giden 'emanet oylar'a hitap etme ihtiyacı duydu.
Ne dedi?
'PKK, amasız silah bırakmalı' dedi.
Sürprizdi bu. Demirtaş, Kandil'e böyle bir tavsiyede bulunamazdı.
Kandil çağrıyı Cemil Bayık'ın ağzıyla reddetti.
Bunu dünkü basın toplantısında Demirtaş'a sordular.
Demirtaş, 'O eski bir röportajdı' diye geçiştirdi.
Demirtaş tam bunu söylerken, Kandil'in internet siteleri Duran Kalkan'ın röportajını yayınladı. Röportaj, 'ayar' veriyordu Demirtaş'a.
Demirtaş, Kandil'le Avrupa arasında bocalayadursun, bir çok HDP'li vekil partinin terörle 'dayanışma'sını hiç gizlemeden konuşup duruyor.
PKK vesayeti, Demirtaş'ın 'fasit daire'si. Vazgeçemiyor.
Vazgeçemeyince, 'Kürt sorunu'nun terörsüz, silahsız, politik bir mesele olarak tartışılıp çözülmesi imkanı bilinmeyen bir zamana tehir ediliyor.
Şimdi, terör atmosferinde seçime gidiyoruz.
Başbakan Davutoğlu, Anayasa'nın öngördüğü şekilde, Meclis'teki bütün partilerden üyeler alarak seçim hükümeti kuracak.
HDP, önce yarım ağızla bir 'kırmızı çizgi' ihdas etti. 'Kabineye alacağınız HDP'liler konusunda bizimle istişare etmezseniz, seçim hükümetine girmeyiz' dedi.
Sonra ne olduysa, 'Davutoğlu'nun kimi seçtiği önemli değil, bizim vekillerimizin hangisini isterse alsın' noktasına geldi.
Ben baştan, 'görmeden inanmam' demiştim ama, mevzuattan kaçış yok, galiba olacak. Bir kaç HDP'li kabineye girecek.
Bir tarafta terör, bir tarafta HDP'li bakanlar.
Bu, 'demokrasinin cilvesi'dir belki. Belki 'demokrasinin imtihanı.'
(HDP'nin de imtihanı olsaydı, iyi olurdu.)
Anlamlı mıdır, sormak, Kandil'in diliyle konuşan militan vekillere:
Devlete Bakan oldunuz, daha ne istiyorsunuz?