Araba kullanıyorsunuz. Karşıdan gelen adam, sizin olduğunuz şeridi ihlal ediyor.
Olacak şey değil. Dünyada tek sen mi varsın? Bizim millet adam olmaz. Biz, başkalarının da var olduğu bir dünyada yaşamayı asla öğrenemeyeceğiz.
Birisi, arabanızın önünü kapatacak şekilde parketmiş:
Biz bu kafayla AB'ye mabeye giremeyiz.
Vaaay be!
Bu kadar sıradan bir hadiseye bu kadar felsefe!
Bu felsefe, hatayı
yaptığı zaman.
Şeridi ihlal eden, veya başkasının önünü kapatan bizsek, daha toleranslıyız.
'İki
dakka beklesen ölür müsün?''
Başkası, ters yola girmiş:
Biz ters yola girmişiz:
Tasavvufu seviyorum. Biraz da bu yüzden.
Eğer, temiz bir niyetle intisap ettiyseniz tasavvufa, önce kendinize bakıyorsunuz.
Kitab'ı da böyle okuyorsunuz, Sünnet'i de.
'Kınayan nefs.'
Ahali, ekseriyetle gözünü '
'ye diktiği için, '
'yi fazla konuşan olmaz.
Ben, 'nefs-i levvame'yi güzel buluyorum. (Hasan Kaçan, kulakları çınlasın, çok söylerdi bu lafı, ilk mucidi o mudur bilemem:
.)
halini anlatır nefs-i levvame. Çünkü, kendini levmeder. (Levm: Kınama...)
Kur'an-ı Kerim'de, Sünnet'te, Tasavvuf'ta, var da 'özeleştiri'... Bizde yok.
Biz herşeyi tersinden okuyoruz.
bugün artık dünyevi bir mertebedir. Bunu geniş zamanda anlatırım.
Dersimiz tasavvuf değil. Olsa bile, dersi vermek bize düşmez.
Başka bir şey, dersimiz.
Bir bebek.
O sabah, gördüm resmini.
Aylan.
Aylan Kurdi.
Sanki
olması bir şey değiştirirmiş gibi!
İster Kurdi olsun, ister Türki, İster Arabi...
Benim çocuklarım gibi bir çocuk işte.
Akdeniz sahilinde, yüzükoyun.
Akdeniz, o zulme isyan edip kalksa, çıldırsa...
Kendini zaptedemeyip yutsa hepimizi, yeridir.
Dünyadan hiç bir iz, hiç bir kir, hiç bir leke yok bebeğin üstünde.
Ne teninde, ne ruhunda.
Sessiz ve tertemiz.
Canı yok.
Ama sanki, ruhu bekliyor orada.
Ruhu, bir bebeğin safiyetiyle yüzümüze bakıyor.
Soruyor, Kur'an-ı Kerim'in sorduğu gibi.
'Wa ize'l mev'udetü suilet, bieyyi zenbin kutilet?'
'Kız çocuğuna, hangi suçtan dolayı öldürüldüğü sorulduğu zaman.'
El kadar çocuk, ne diyecek?
Ne cevap verecek?
Aylan, bulur diyecek bir şey.
Çünkü masum.
Çünkü mazlum.
Bebek, lisanıyla sussa da olur.
Lisan-ı hal ile söyler söyleyeceğini.
Söylüyor zaten.
Ya, Aylan'ın hangi suçtan dolayı öldürüldüğü/öldüğü, bize sorulursa?
'Bana sıra gelene kadar, kimler kimler' var, deyip, cevap külfetini daha bu dünyada hall ü fasl edebilir miyiz.
Ya da, 'bebek kız değil ki' diye sözü kesip atalım.
Burada olur.
Orada?
Demagoji işe yarar mı?
Bu soru bana sorulduğunda, benim verecek hiç bir cevabım yok.
Ben, laf bilirim. İşim bu.
Herkesin aklının erdiği şeye benim de aklım erer.
İsterseniz, emperyalizmi suçlayayım, isterseniz faşizmi...
Başkasını suçlamanın bütün çeşitlerine aklım erer.
Fakat,
nedir ki, Aylan-ı Kurdi'nin sessiz ve temiz ruhunun karşısında?
Bana sorulacak sorunun cevabı, emperyalizm, faşizm değildir. O soru, onlara sorulur.
Bana, bu zulümden, benim hisseme düşen neyse o sorulur.
Ne düşer o zulümden bana?
Kitapta yeri var.
Taşıyabileceğim kadar düşer.
Neyi taşıyabilirim?
Misali var. Kendi mazimizde gördük.
kadar taşıyabiliriz. O kadar düşer.
Kimse, gözünü
na dikmesin, önce kendi sualinin cevabını düşünsün.
Herkes edebini takınsın.
Çünkü, bir trafik kusurundan bahsetmiyoruz. Bir insanlık suçundan bahsediyoruz.
Caddede değiliz. Bir bebeğin huzurundayız.
Fakat, ne kadar çok beklemişiz, Aylan'ın boğulmasını, başkalarını suçlamak, başkalarına küfretmek için?
Yazılar görüyorum.
Suriyeliler'i, Iraklılar'ı günahları kadar sevmeyen tiplerin yazıları.
(Filan gazete, filan yazar, filan grup deyip yeni bir kirliliğe sebep olmak istemiyorum.)
Kendi suçlarını laf kalabalığıyla örtmek ister gibi, Aylan-ı Kurdi'ye katil tayin ediyorlar.
Korkunç bir arsızlığın ortasındayız.
Sanki herkes '
' olmuş!