Türkiye’ye savaşıyorlar üç cepheden...

04:0015/01/2016, Friday
G: 13/09/2019, Friday
Yusuf Kaplan

Sultanahmet gibi merkezî bir yerde, İstanbul'un kalbinde, turistlerin katledilmesi, öyle basit ve geçiştirilecek bir hâdise değil!



Birileri, Türkiye'yi dize getirmek için her yolu deniyor: Irak'ı, Suriye'yi dize getirdiler ve parçaladılar vahşî canavarlar gibi! Pakistan'ı paçavraya çevirdiler, güçten-kuvvetten düşürdüler, kelimenin tam anlamıyla “hadım ettiler” -atom bombası yaptı diye.



Ama İran, nükleer yaptı, önü açıldı: Irak'a, Suriye'ye, Arap Yarımadası'na yerleştirildi. İran vurulmadı, durdurulmadı; aksine “yürü!” denildi... Niçin peki!



TÜRKİYE SON KALE OLDUĞU İÇİN KUŞATILIYOR!


Ve Türkiye vuruluyor, güya Batı ittifakının bir üyesi Türkiye'nin etrafı ateş çemberine çevriliyor, kuşatılıyor!



Türkiye, niçin kuşatılıyor olabilir ki?



Son Kale olduğu için.



Sistem içinden de olsa, sisteme muhalefet ettiği için.



Daha önemlisi de, bölgenin geleceğini belirleyebilecek güce, tarihî derinliğe, medeniyet tecrübesine, çok kültürlü medeniyet pratiğine -dünyada- yalnızca Türkiye sahip olduğu için.



Ve yeniden bu tecrübeyi hayata geçirme iradesi göstermeye kalkıştığı için Türkiye vuruluyor, durdurulmaya ve dize getirilmeye çalışılıyor.



Aç kurtlar çok korkuyorlar! Biz gelince onlar gidecekler çünkü.



O yüzden bölgede kan banyosu yaptırıyorlar mazlum halklara.



Kana doymuyorlar! Doymadılar! Doymayacaklar! Türkiye'yi de dize getirmek, sersemletmek ve teslim almak için saldırıyorlar barbarca!



Ama başaramayacaklar!



ÜÇ CEPHEDEN TÜRKİYE'Yİ BİTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR!


Türkiye'yi Suriyelileştirmeye, iç savaşın eşiğine sürüklemeye ve parçalamaya çalışıyorlar.



O yüzden 3 cepheden savaşıyorlar Türkiye'yle:



1-Terör örgütlerini kullanarak...



2-İşbirlikçi türedi beyinsizleri satın alarak veya kışkırtarak...



3-Şergüçlerin bizzat kendileri bütün askerî, stratejik, “entelektüel” imkânlarını seferber ederek...



Böylelikle, son kale Türkiye vurulmuş olacak, İslâm dünyasının toparlanması, gerçek bağımsızlığına kavuşması ve ortak bir medeniyet yolculuğuna çıkabilmesi imkânsızlaşacak!



Bu, sadece Türkiye için hatta sadece İslâm dünyası açısından değil, dünyanın geleceği açısından geri dönüşü imkânsız büyük bir felâket olur!



Biz henüz farkında bile değiliz ama Batılılar şu yakıcı gerçeği çok iyi biliyorlar: Bin yıldır, dünya tarihini Selçuklu ve Osmanlı'yla birlikte biz yaptık. Çin, Rusya, Hindistan, Latin Amerika, Afrika bitirildi: Her şeye rağmen İslâm dünyası dize getirilemedi ve İslâm'ın diriltici gücü bitirilemedi.



Eğer Türkiye dize getirilemez ve bitirilemezse, orta ve uzun vadede Türkiye'nin bölgesel ve küresel güç hâline gelmesi, dün olduğu gibi yarın da İslâm dünyasını toparlayarak tarihin akışını değiştirmesi önlenemez!



Batılılar, bu hayatî gerçeği, bizim bedenen burada ama zihnen Batı'da yaşayan, o yüzden şizofren ve celladına âşık zavallı entelijansiyamızdan çok daha iyi biliyorlar!



TARİHÎ BİR YOL AYRIMININ EŞİĞİNDEN GEÇİYORUZ!


Geleceğim nokta hayatî: Türkiye, yüz yıllık, tarihte tatil yapma macerasının sonuna geldi: Tam bir yol ayrımı bu.



Türkiye, ya medeniyet dinamikleriyle kuşanacak ve tarihi yapan bir aktör olarak büyük medeniyet yolculuğuna soyunacak.



Böylelikle medeniyet coğrafyamızda sömürgeci Batılıların haksız hegemonyalarına son verecek bir medeniyet fikrinin hayata geçirilmesi için önce çakıl taşlarını temizleyecek, sonra da muhkem yapıtaşlarını döşeyecek ve tarihin akışını değiştirecek uzun bir yolculuğa çıkacak...



Ya da medeniyet iddialarını filan unutmaya devam edecek ve tarih yapan bir aktör değil tarihte tatil yapan bir figüran olarak Batılıların kölesi olacak, sonunda leş kargalarının bu ülkeyi bize / İslâm'a mezar etmesini aslâ önleyemeyecek.



Bu ülkede, iki taraf, ülkenin geleceğini şekillendirme kavgası veriyor:



Birinci taraf, Batılıların uydusu olarak kalacak seküler bir Türkiye için savaşıyor: Bunun için Batılılardan her türlü lojistik ve stratejik destek alıyor.



İkinci tarafsa, Türkiye'nin istiklal ve istikbali için yeniden medeniyet iddialarına sahip çıkma ve tarihin yeniden yapıldığı bir zaman diliminde tarihi yapacak bir aktör olma mücadelesi veriyor.



Birinci taraf, yani sekülerler, tıpkı İnönü gibi “yeni bir dünya kurulur, Türkiye de o dünyada -elbette ki, figüran olarak- yerini alır,” diyor; ama o zaman ortada Türkiye kalır mı, diye düşünmüyor, düşünemiyor; çünkü zihinsel olarak seküler-köle zaten.



İkinci tarafsa, yeni bir dünya kurulacak, Türkiye yeni bir dünyanın kurulmasında kurucu bir rol oynayacak, diyor.



Masal mı bu?



Bin yıllık dünya tarihini, yani tarihin yapıldığı üç kıtanın tarihini yapan birincil aktör olduğumuz gerçeği masalsa, bu da masaldır!



Elbette ki, bu iş, kolay olmayacak. Ama zora talip olmazsak önümüzde tek seçenek kalacak: Önce bir süre daha Batılıların figüranı olmak ama sonra, tarihten silinip gitmek, sonunda -Allah muhafaza.



Sözün özü: Tarihî bir yol ayrımının eşiğindeyiz: İyi hazırlanırsak, büyük hata yapmazsak tarihin akışını yine biz şekillendirebiliriz; yoksa yok olmaktan bile kurtulamayız -Allah korusun!




#Sultanahmet
#canlı bomba
#islam alemi
#iran