Taban’sız, kök’süz bir yolculuk talan’la ve yıkım’la sonuçlanır...

04:005/12/2016, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yusuf Kaplan

Taban'dan, en temel'den, kök'ten başlamayan bir yolculuk köksalmaz, meyve vermez.


Taban'dan başlamayan, kök'ten fışkırmayan bir yolculuk uzun sürmez.


Taban'dan başlamayan, esinini ve besini gök'ten almayan bir yolculuk talan'la, tahribat'la ve yıkımla sonuçlanır.



Burada “taban” sözcüğünü hem felsefî hem de sosyolojik anlamda kullanıyorum.



Bu yazıda, yalnızca “taban”ın felsefî anlamının anlamına dâir kısa ama zihin açıcı bir yolculuğa çıkarmak niyetindeyim sizleri.



KÖK, GÖK-EKİNİ BİR “MEYVE”DİR


Felsefî anlamda taban, kök'le, dolayısıyla “gök”le ve “ruh kökü”yle irtibatlı bir kavram.



Şöyle ki:

Kök, gök-ekini bir meyvedir

: Rüzgâr eser, gök'le yer arasında aşı yapar, yağmur yağar, tohum toprakta köksalar, dalbudak olur ve meyveye durur...



Bütün bunlar

yalnızca fizik hâdisesi değildir; Rahmân'ın Rahmet eser'idir.


Böyle böyle

toprakta kök salan ağaç, insanla tabiat arasında sarsılmaz bir bağ kurar

.

Rüzgâr

(

rîh

) estikçe, gökten gelen “

yağmur

”, gökle kök arasında kurduğu bu

irtibatla

, insana, ötelerin ötesine ulaştıran, kanatlandıran bir

ruh

sunar.



İnsan, bu dünyada yalnız olmadığını anlar. Dahası, bu dünyanın dışında ve ötesinde bambaşka dünyalar, hakikatler ve hayatlar olduğu gerçeğinin farkına varır.



Geçen zaman, akıp giden hayat, bu dünyanın gelip geçici olduğunu, insanın burada göçebe olarak konakladığını, ân be ân

sonsuz bir hayata doğru yol aldığını hatırlatır insana gök'le kök arasındaki bu muhteşem kozmik münasebetle, alış-verişle, gidiş-gelişle ve akış-bakışla...


ÇAĞDAŞ İNSAN, AĞDAŞ İNSANA NASIL DÖNÜŞTÜ?


Kök'le gök arasındaki bu harikulâde irtibat, insanın dışında gerçekleşir.



Yaşanan şey, bir tabiat hâdisesidir ama yalnızca bir tabiat hâdisesinden

ibaret

değildir; bir

ibret

vesîlesidir; yaşanan bu hâdiseden yola çıkarak insanın yaratılış sırrını idrak ve

tabir

etme imkânları sunar insanın önüne ve unuttuğumuz ya da umursamadığımız

şu yakıcı oluş, varoluş ve diriliş hakikatini öğretir insana: Köksüz ağaç meyve vermez.


Çağdaş insan, ağdaş insan:



O yüzden

araçları kutsadı, araçların toprakla, tabiatla, kökle ve gökle irtibatını kopardı.


O yüzden

araçları amaç hâline getirdi ve araçların kölesi hâline geldi.


O yüzden

tabiatı talan etti; dünyayı orman kanunlarının hâkim olduğu acımasız ve ruhsuz bir cehenneme çevirdi.


Unuttuğu ya da göremediği muhkem varoluş ilkesi şuydu çünkü:

Dünyayı dâr / yurt edinenler, dünyayı insana dar ederler/di sonunda

. Bu kaçınılmazdı.



Önce kök'le gök arasında insanın dışında gerçekleşen irtibatı fark edemeyen ya da gözardı eden insan, sonra tabiatı delik deşik etti, yok etti.



Tabiatı yok eden insan, kendi tabiatını da yok edecek tehlikeli, tahrip edici ve yıkıcı bir felâketin tohumlarını ektiğini göremeyecek kadar zihnen ve rûhen çölleşmişti

.



Tabiatı yok ettiği andan itibaren önce kendi tabiatını, sonra da kendi ruhunu ve bizatihî kendisini de adım adım yok edeceğini görebilmesi imkânsızdı ağdaş insanın.


Yine o yüzden amaçlarını unuttu; insanın hayatını yalnızca bu dünyadan ibaret gördü;

tabiata hâkim olma güdüsü, insanın gücü, güç üreten araçları ele geçirme güdüsü tarafından güdülmesine, sonuçta, sahip olduğu araçların insana sahip olmasına yol açtı.


İşte bu zorlu, fırtınalı süreç, insanı makinalaştırdı; ruhsuz bir makinaya dönüştürdü; duyarsızlaştırdı ve acımasızlaştırdı.



Şu ân,

taban'sız, dolayısıyla kök'süz

çağdaş insan.

Tabansız düz koşu yapıyor: Fenâ hâlde düşecek...


Köksüz olduğu için de, ağaç meyve vermiyor; insanı ve hayatı yok edecek mermi üretiyor, makinalı, smart teknolojiler üretiyor yalnızca...



Dünyayı ve insanlığı, ruhsuz savaşların, acımasız katliamların, büyük felâketlerin eşiğine sürükleyecek

kendi cehenneminin yapı taşlarını döşüyor...


KALK AYAĞA! UYAN ASIRLIK KIŞ UYKUNDAN!


İnsanın yokoluş, daha doğrusu

kendini ve dünyayı yok ediş çılgınlığını sona erdirecek, gök'le kök arasındaki muhkem irtibatı yeniden tesis edecek

, yeniden hatırlatacak

bilgece bir sese

ve ötelerden getirilecek

diriltici nefese

, dünyayı cehenneme çeviren cinnet hâlinden kurtaracak zamanları ve mekânları delip geçen muazzez haykırışa ihtiyacı var insanlığın.



Bu ses, bu topraklarda gizli.


Bu ses, sensin, sende gizli.


İyi de sen neredesin ey hakikatten süt emen yürek ülkesinin çocuğu, hangi derelerde debelenmektesin?


İnsanlığın yok oluş çığlığına ne zaman ses vereceksin?



Ey bu toprakların çilekeş çocuğu!



Kalk ayağa!



Silkin asırlık kış uykundan!



İnsanlığın “susuzluğunu” giderecek, insanlığa Rahman'ın rahmet kanatlarını gerecek hakikat ağacının tohumunu toprağa düşür...



#Çağdaşlık
#İnsan