Perşembe ve cuma günleri, çok özel ve çok güzel bir yerdeydim: Lezîz iki gün geçirdim: Anlatılması zor; ama ancak tadıldığında, yaşandığında anlaşılabilecek; hayatımda heyecanı, coşkuyu, umudu, ötelerin ötesine uzanma ufkunu bilhal ve bizzat iliklerine kadar soluduğum; doyumsuz, tarifsiz ve benzersiz iki nefis gün.
Tarihin nasıl yapıldığına, gelmekte olanın nasıl sessizce ve derinden gelmekte olduğuna şahit oldum bütün hücrelerimle iki günde. Allah'a binlerce kez hamdettim.
GİZLİ HAZİNE: İSRAFİL'İN DİRİLİŞ SÛRU
Bu aziz milletin, İslâm milletinin makus talihini yenecek derinlerde kök salan, ilim, irfan ve hikmet sütunlarından oluşan kök-hücrelerini oluşturan mayasının, dip dalgasının vakti zamanı geldiğinde insanlığın önünü açacak nasıl muazzez bir ruh üfleyebilecek bir gizli hazineye sahip olduğunu gördüm; hem gözlerimle hem de kalp gözümle.
Allah'a, bu mazlum ümmetin düştüğü yerden kalkacağı günleri görmeyi, bu konuda bir nefescik de olsa İsrafil'in Sûr'unu andıran bu diriliş sûruna üfleyebilmeyi nasip etmesi için dua ettim yürekten. Ve rotasını bulmuş ama menzilini yitirmek üzere olan, oraya buraya savrulan bu çilekeş toplumun İsrafil'in diriltici Sûr'una benzeyen lezîz bir soluğun üflenişine bizzat şahit kıldığı için Yüce Rabbime binlerce kez şükrettim.
Yer ve isimler önemli. Ama mahrem kalması, yapılan işin samimiyetine ve ihlasına gölge düşürmemesi bakımından zikredilmemesi de önemli. Ama yapılan işin çapı, geçmişten geleceğe uzanışı, çıkılan yolculuğun geleceğe uzanan boyutlara sahip oluşu da önemli. Ama en önemlisi, sessizce, mahviyetkârâne ve derinden yapılışı bu işin.
Geleceğimizin manevî / fikrî temellerini atan Türkiye'nin en büyük ilim, irfan ve hikmet yuvası olacak bir medresenin “ya Allah, bismillah, yelkenler fora!” denilerek açılışına, talebeleri ve hocaları Türkiye'nin dışına taşan muazzez bir medeniyet yolculuğuna çıkılışına tanıklık ettim.
Bir rüzgâr esti Anadolu'dan. Orta Asya'dan çıkılan yolculukla binbir çileyle ekilen tohumların Selçuklu'yla mayayı kardığı, Osmanlı'yla ruhunu oluşturduğu Moğol ve Haçlı saldırılarını boşa çıkaran bin yıllık Hakikat Sarayı'nın küllerinden ve kök hücrelerinden yeniden nasıl inşa edilebileceğini gösteren tohumların muhkem bir şekilde ekildiğine, hakikat bayrağı'nın aslâ yere düşürülemeyeceğine ve yeniden göndere çekileceğine işaret eden uzun sürecek ama sonunda bütün insanlığa leziz meyveler verecek bir ilim, irfan ve hikmet yolculuğunun tohumlarının toprağa düşürülüşünün, meyveye durduruluşunun tanığı oldum. Hamdolsun. Yeniden diriliş ve varoluş yolculuğumuzun bu kilometre taşı, Hakikat medeniyetinin önündeki çakıl taşlarını temizleme, önümüzü açacak yapıtaşlarını döşeme çabasının temeli olsun.
ÜÇ MENZİL'DEN ESEN RÜZGÂR
İki asırdır, Müslümanlar olarak tarihimizin en büyük, en sarsıcı, en yıkıcı buhranını yaşıyoruz: İkinci büyük medeniyet krizi bu. Birinci büyük medeniyet krizinden daha derin ama tehlikeleri de imkânları da daha büyük bu ikinci medeniyet krizinin.
Eğer krizi iyi tahlil edebilir, içinde yaşadığımız çağı çok iyi tanıyabilir ve bu çağ'a hakikatin diriltici soluğunu üfleyebilecek uzun soluklu akidevî ve fikrî bir yolculuğa çıkabilirsek, bu ikinci krizin imkânlarının daha büyük olduğunu bizzat göreceğiz biiznillah.
Ama krizi, nedenlerini çok iyi tahlil edemez, içinde yaşadığımız çağı bütün boyutlarıyla kavrayamazsak, bu çağa hakikatin neyi, nasıl söylemesi gerektiğini, daha da önemlisi bizim bu çağ'a neyi, nasıl ve niçin söyleyebileceğimiz yakıcı gerçeğini aslâ idrak edemeyiz.
Onun için her şeye sil baştan, yeniden ve ümmîleşerek (çağın ağlarından, bağlarından, bağlamlarından ve kavramlarından kurtularak, arınarak, çağrı'mızın çağını kuracağı ilim, irfan ve hikmet sütunlarını dikecek) zorlu ve münbit bir ribat, irtibat ve rabıta yolculuğuna çıkmak zorundayız.
Ribat menzilinde İlahî Şiar'a dayanan Mekke'mizi, irtibat menzilinde Nebevî Şuur'la donanan Medine'mizi, rabıta menzilinde ise İlahî Şiar'den süt emen Nebevî Şuur'la meyve veren Hakikat Medeniyeti'ni inşa etmeliyiz.
Mekke menziIi, ilme'I-yakin'le ilimle mücehhez âlim şahsiyetini, Medine menzili irfanla müteşekkil ârif şahsiyetini, medeniyet menzili ise hikmet'le mümeyyiz hakîm şahsiyetini hediye etmeli insanlığa.
İnsanlık kendine gelmeli, hakikate ermeli, Rabbine yönelmeli ki yeniden yeryüzünde adalet ve hakkaniyet, silm ve selâmet, kardeşlik ve nihayet hakikatten süt emen muazzez medeniyet rüzgarları esebilsin.
Menzilini yitirmesin, hakikat rüzgârları güneyden ve kuzeyden, doğudan ve batıdan her yönden esebilsin, insanlığa hakikat aşısı yapacak derinden bir ruh üflesin ve insanlığın önünü açacak Yeni Gazâlî'ler, Râzî'ler, Rabbânî'ler, Şah-ı Nakşibendî'ler, Sinan'lar, Itrî'ler, Mevlânâ'lar, Yunus'lar, Fuzûlî'ler ve Şeyh Galipler yetiştirilebilsin.
Nebevî soluk, yeniden insanlığa Rahman'ın Rahmet nefesini üflesin, merhamet kanatlarını gersin.
HEYECANDAN 3 GECE UYUYAMADIM
İşte o iki gün, Türkiye'nin en büyük medresesinin açılışı sırasında 99 talebe için düzenlenen icazet merasiminde bunları düşündüm.
Büyük düşler gördüm. Gelmekte olanın gelmesini sağlayacak, gelecek 100 yılın, 200 yılın tohumlarının ekilişine şahadet ettim. Rabbime binlerce kez şükrettim.
O gece, sonraki gece ve üçüncü gece heyecanımdan, coşkumdan ötürü uykularım kaçtı, 3 günde toplam 7 saat uyuyabildim.
Ya Rab Şükran Sana! Minnet Sana! Hamd Sana! Uykuyu haram kılmak “bana”!