Medyanın dili ve doğası hakkında zorunlu felsefî bir kavrayışa ve donanıma sahip olmadan, medyanın sosyal boyutlarını anlamak hem imkânsızdır hem de son derece tehlikeli sonuçlara yol açar.
Düşünürler, şimdi››de, bura''da yaşamazlar. Geleceği ve gelecekte yaşarlar. Ve bizi geleceğe taşırlar.
Çağımızın en büyük düşünürü Martin Heidegger, “kamera, izleyiciye yöneltilmiş bir silahtır,” demişti.
İletişim çağında yaşıyoruz ama iletişimsizlik en büyük sorun.
O yüzden, çağımız iletişim çağı değil, medya çağıdır.
Medya, görünüşte iletişim aracıdır; ama gerçekte, iktidar ve hâkimiyet kurma aracıdır.
MEDYANIN GÜCÜ, GÜCÜN MEDYASI
Medyaların gücü tartışılamaz. Medyalar çok güçlü; bu açık.
Ama medyaların gücünden ziyade, gücün medyasından sözetmemiz gerekir öncelikle.
Gücün medyasını ıskalayanlar, medyanın gücünü kavrayamazlar.
Medyanın gücünü de, gücün medyasını da gözardı edenlerse, bizi hem medyaya hem de güce mahkûm ederler.
Gücün medyasının medyanın gücünü nasıl bir küresel dekadans, nasıl ayartıcı, vulger bir kültürel ve entelektüel yıkım makinası olarak kullandığının en çarpıcı örneği Hollywood''tur.
HOLLYWOOD OLMASA, AMERİKA OLABİLİR Mİ/YDİ?
Hollywood, Amerika demektir; Amerika da Hollywood.
Hollywood, sinemanın bittiği yerdir: Tastamam siyasî teolojidir.
Amerika, dünya üzerindeki hegemonyasını silah gücüne değil, medya gücüne borçludur.
Hollywood olmasa, Amerika da, Amerikan hâkimiyeti de olmaz, olamazdı.
Hem medyanın gücünü hem de gücün medyasını aynı anda anlayamadığımız sürece, ne medyayı, ne de gücü ve türlü iktidar biçimlerini kavrayabiliriz.
Bütün dünyada, öncelikle Batı''da geliştirilen üç tür yayıncılık biçiminden sözedebiliriz:
1-Kamu Yayıncılığı: Bilgilendirme, haber verme, eğlendirme, ilkelerine dayanır. Haber vererek bilgilendirme ve eğlendirme kaygısı güder. Kabaca modernliğin ürünüdür ve modernliği üretir. Genellikle Avrupa ülkelerindeki ana yayıncılık formudur.
2-Ticarî Yayıncılık: Amerikan kapitalizminin ve sefih liberalizminin ürünüdür: Eğlendirerek haber verme ve bilgilendirme amacı güder; haberi magazinleştirir, televizyonu ayartıcı bir şov mekânına ve ayartı, tapıntı mabedine dönüştürür. Ticarî yayıncılık, postmodernliğin ürünüdür ve postmodernliği yeniden-üretir.
3-Azınlık (Minority) Yayıncılığı: Kültürel, sosyal, entelektüel azınlıklara yönelik, en gelişkin ve ''derinlikli'' yayıncılık biçimidir.
BATI MEDYASININ ÜÇ TEMEL İŞLEVİ
Batı''da medya, esas itibariyle üç temel işlev görür:
a-Ulusal kimliklerin, değerlerin, anlam haritalarının yeniden-inşası.
b-Özgürlüklerin alanlarının genişletilmesi.
c-Hakların korunması.
Türkiye''de ise medya, topluma, Batılı / seküler bir kimlik dayatılması, Türkiye''nin medeniyet, kültür, düşünce ve sanat dinamiklerinin aşındırılması ve yıkılması gibi bir işlev görüyor.
TÜRK MEDYASININ ÖZNESİ YOKTUR
O yüzden ''Türk medyası'' yoktur: Öznesi halk değildir Türk medyasının çünkü.
Öznesi olmayan, topluma ayartarak kimlik ve kültür dayatan, yabancılaştırıcı ve sömürgeci bir medyadır adına «Türk medyası» dediğimiz şey.
Türkiye, dünyada sömürgeleştirilemeyen tek ülkedir ama kendi kendini sömürgeleştiren tek ülkedir aynı zamanda!
TÜRK DİZİLERİNİN SEKÜLER MİSYONERLİĞİ
Bunun en çarpıcı ve ürpertici örneği sözümona ''Türk'' dizileridir.
''Türk'' dizileri, Batı kültürünün, duyuş, düşünme ve yaşayış biçimlerinin acentalığını yapıyor ve Türkiye''ye ve bütün bir Osmanlı coğrafyasına seküler davranış biçimi, hayat tarzı yayan medyatik bir misyonerlik görevi ifa ediyor!
Oysa bizim dünyaya kendi hikâyemizi, kendi medeniyet değerlerimizi, ufkumuzu, dinamiklerimizi, sözlerimizi anlatmamız gerekiyor. Dünya, bizden bunu bekliyor; Batılı, seküler değerlerin misyonerliğini yapmamızı değil.
SOSYAL MEDYA, A-SOSYAL MEDYADIR
Sosyal medya, a-sosyal medyadır: Görünüşte sosyalleşme biçimlerini kullanır ama gerçekte bireyi de, sosyal''i de, gerçeği de simülatifleştirerek buharlaştırır ve yok eder.
Bu, haklar rejimi demokrasi''nin bitişi, hız ve hazlar rejimi DROMOkrasi''nin zaferini ilan edişidir.
Niteliksizleşme... Şeyleşme... Niceliğin hükümranlığı...
Özetle: Panopticon düzeninden synopticon düzenine geçiş.
İZLEME"DEN DİKİZLEME"YE...
Panopticon düzeni, modernliği sembolize eder ve burada azınlığın çoğunluğu izlemesi ve kontrol etmesi sözkonusudur.
Synopticon düzeni ise postmodernliği sembolize eder; burada ise çoğunluğun azınlığı dikizlemesi sözkonusudur.
İzleme"den dikizleme''ye geçiş, mekânı kontrol eden klasik sömürgecilik biçiminden, zamanı ve bilinçaltını bu kez ayartarak, baştan çıkararak, estetize yöntemlerle dolayısıyla dolaylı şekillerde kontrol eden yeni-sömürgecilik biçimlerine geçiştir.
Dikizleme''ye dayalı dolaylı kontrol ve kolonizasyon biçimleri, izleme''ye dayalı doğrudan kontrol ve kolonizasyon biçimlerinden daha tehlikelidir.
Çünkü dikizleme / synopticon düzeni, izleyicinin düşünme melekelerini ve süreçlerini iptal eder; izleyicinin yalnızca duygularına ve arzularına hitap eder: İzleyiciyi çocuksulaştırır; haz üreterek, ayartarak izleyiciyi baştan çıkarır ve böylece teslim alır.
TEKNO-PAGANİZM VE AYARTICI NEW AGE DİNLERİ
Ortaya çıkan şey, felsefî olarak izafileşme ve senkretizm (uzlaştırmacılık) biçimlerinin hükümranlığını ilan etmesidir...
Tanrı''yla şeytan''ın eşitlenmesi.
Atomlaşma: “Anything goes / Her şey mübah” mottosunun her şeyi bura''ya ve şimdi››ye kilitlemesi, bura''yı ve şimdi''yi mutlaklaştırması, kutsaması ve Baudrillard''ın yerinde tespitiyle tarih duygusunu iptal etmesi.
Geçmiş ve gelecek zaman duygusunun iptali, zamanın genişletilmiş bir zamana indirgenmesi.
Siyasî, sosyal ve kültürel olarak ise ''uyuşturma'', ''uyuzlaştırma'', bütün duyarlık biçimlerinin buharlaşması.
Kişinin sadece fetişlerine / saplantılarına, arzularına, hazlarına, bencilliklerine kul köle olması.
Bu, tekno-paganizm biçimlerine dönüşen yeni-paganizm biçimlerinin bütün küre ölçeğinde yaygınlaşması, spor, müzik, film, medya endüstrisinin ürettiği din-dışı kutsallıklarda tam anlamıyla bir patlama yaşanmasıdır: New Age dinlerinin zaferi.
Ve nihayet, ekonomik, siyasî, teknolojik ve askerî gücü ellerinde bulunduran güçlerin küre ölçeğinde egemenliklerini -tereyağından kıl çeker gibi- kitleleri ayartarak sürdürmelerinin önünün sonuna kadar açılması.
Batı medyası, Batı uygarlığının Tanrı, Kâinat ve İnsan tasavvurunun çatışmaya dayalı olmasından ötürü çatışmacı bir dil kullanır.
Bizim medeniyetimizde çatışma değil, uyum vardır.
Bizim kuracağımız medyanın dili, çatışmacı (confrontational) değil, müzakereci (conversational);
Monolojik değil, diyalojik;
Ben-merkezci ve ötekileştirici, nesneleştirici değil, özne-özne ilişkisine dayanan;
Hâkimiyet kurmayı değil, tanımayı ve tanış olmayı, bilişmeyi ve biliş olmayı eksene alan;
Yok etmeyi değil, varetmeyi hedefleyen kuşatıcı ve kucaklayıcı, zenginleştirici ve hakikatin izini sürücü bir dil olmalıdır.