Önce şu yakıcı gerçeklerin altını çizmek isterim:
Bu ülkede, bütün cinayetler laiklik adına işlendi!
Binlerce İskilipli Atıf, laiklik adına ipe gönderildi!
Darbeler, laiklik adına gerçekleştirildi!
Bu toplum, "irtica tehdidi” diye diye laiklik adına dayak yedi, sindirildi!
Önce, bütün devlet ve kurumları laikleştirildi, İslâm'dan “temizlendi”; sonra da toplum.
İyi de, laiklik ne, peki? Bu ülkenin boynuna geçirilmiş bir “tasma”, elbette ki.
Türkiye'de laiklik konusunda kafamız tam anlamıyla çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüşmüş durumda.
Ne laikliğin ne olduğunu, Batı'da nasıl doğduğunu, ne tür işlevler gördüğünü; ne de Türkiye'de ne işe yaradığını biliyoruz hakkıyla!
Batı, laikleşmek zorundaydı. (Burada laiklikle sekülerliği birbirinden ayırmadığımı, din-dışı bir dünyaya işaret eden aynı paradigma'nın farklı tezahürleri olan ama esas itibariyle insanı tanrılaştıran paganlaşma sürecinin bizatihî kendisi olduğu gerçeğini hatırlatmak isterim.)
İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumaya, insanın özgür iradesini ipotek altına alan Kilise ile cevap üretebilmesi çok zordu Batı'nın.
'nun son temsilcisi, yaşayan en büyük tarihçi
, 2500 yıllık Batı uygarlık tarihi tecrübesini enfes bir şekilde bir cümleyle şöyle özetler: “
” der.
Batılılar, İslâm medeniyetinin geliştirdiği meydan okumayı durdurabilmek için, Kilise'yi yıktılar; yerine, din-dışı, pagan bir yolculuğa çıktılar.
, 2 ciltlik nefis “
” başlıklı kitabında, bu
sürecini “
” diye tarif eder.
Gelelim laiklik meselesine...
, Türkiye'deki bütün kesimler arasında “
”, “
” olarak anlaşılır.
Acaba öyle mi, gerçekten?
Muhafazakâr kesimlerin de, laik kesimlerin de laiklikten anladığı bu, işte!
Ama bu laiklik anlayışı, tam anlamıyla ezberdir, efsanedir, masaldır!
Önce
, Batı kökenli felsefî sistemlere, inanış biçimlerine eşit mesafededir.
ötekileştirilir, dışlanır, en azından marjinalleştirilir, periferiye itilir ve “hadım edilir”.
İslamofobi, işte bu Batı'nın eseri:
adına, kaç devlet işgal edildi, kaç terör örgütü kuruldu ve sahaya sürüldü, değil mi?
İkincisi,
iddiası da tam anlamıyla
Batılılar, “laikliği, uygarlığı, demokrasiyi, insan hakları” söylemlerini dillerinden düşürmüyorlar ama öte yandan da diktatörlüklerle iş tutuyorlar, istedikleri ülkeleri işgal etmekten çekinmiyorlar ve dünyaya 5 zorba devletle “orman kanunları”na göre çeki düzen veriyorlar! Öyle değil mi?
Özgürlük, bütün bunların neresinde, peki?
Kaldı ki,
. Sözgelişi, çağımızın iki büyük tarihçisinden biri, Fernand
.
Yine William McNeill,
üzere doğduğunu anlatır uzun uzadıya -
'ndan yayımladığımız “
” başlıklı kitabında.
Meselenin
daha da hayatîdir: Laiklik, Tanrı fikrini, hakikat fikrini yok etmiş, insanı tanrılaştırmıştır. Ortaya çıkan manzarayı, parlak filozoflardan
şöyle özetler:
“
”
Ve şöyle devam eder,
: “
”.
Dikkat buyurusun lütfen: Bu sözleri söyleyen filozof,
Başka alıntı yapmayacağım Batılı düşünürlerden. Sadece şu kadarını söylemekle yetineceğim:
, bizde bırakın laik, sosyalist kesimleri, İslâmî kesimler tarafından bile neredeyse tartışılmaz mutlak ve evrensel özgürlük ilkesi olarak benimsenebiliyor!
Bu nasıl bir travmadır, nasıl bir savrulmadır, insanın nutku kesiliyor, gerçekten!
Bu meseleye pazar günkü yazıda da devam edeceğim. Son olarak şunu söylemeden geçemeyeceğim:
, sadece “
dünyayı sömürgeleştirmeye, dize getirmeye devam ediyorlar.
İslâm dünyasında
ve “demokrasi, özgürlük” nutukları atmayı da ihmal etmiyorlar hiç bir zaman! Dünyayı aptallaştırıyorlar.
Türkiye'nin “
” yapımı sürecinde
ekseninde bir anayasa yapmasını bekliyorum. Toplum da bunu bekliyor yarım asırdır...
Pazar günkü yazıda
yazacağım...
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.