Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en zorlu dönemecinden geçiyor: Kardeş kavgasının, “iç savaş”ın eşiğine sürüklenmek isteniyor.
Benzer etnik sorunların yaşandığı İspanya ve İngiltere gibi ülkelerde yaşanan, bu ülkeleri perişan eden bir sorun yaşanmadı bizim ülkemizde.
DERİN İRFÂNİ KODLAR VE HALKIN BASÎRETİ
İrfan mayasıyla örülen “kültürel” / varoluşsal kodların, dip dalgayı muhkem bir şekilde inşa etmesinden ötürü de yaşanamazdı zaten.
O yüzden, iki halk, dip dalganın kodlarının inşa ettiği derûnî basîretini, ferasetini kuşandı ve aslâ birbirine düşürülemedi bu ülkede.
İşte bu, bu sorunda parmağı olan, sorunu her fırsatta kaşıyan, ayrılıkçı terör örgütüne hem silah hem de istihbarat desteği veren Batı ülkelerini çıldırttı.
7 Haziran sonrası'ndaki terör olaylarında da “iç savaş” çıkarmayı başaramamaları, HDP'nin Jönkürt-Kemalist-Stalinist elitlerinin “devrimci halk ayaklanması”ndan filan sözetmelerine rağmen HDP'li Kürt anaların -bile- “bizi birbirimizden ayıramazsınız” diye isyan etmeleri, daha da çıldırtmış olmalı Batılı emperyalist güçleri ve şebek-e-lerini!
ERBAKAN VE ÇANAKKALE FİKRİ
Rahmetli Erbakan, bu sorunun bütün boyutlarını ve sonuçlarını, dolayısıyla nasıl aşılabileceğini nefis bir şekilde özetleyen şöyle bir söz söylemişti vakti zamanında:
“Türk ile Kürt'ü ayırırsanız, ne Türk kalır ne de Kürt. Eğer Çanakkale misali birleştirirseniz, ne İngiliz kalır ne de Fransız.”
Rahmetli Hoca'nın dehasını yansıtan hepimizi “Çanakkale ruhu” etrafında top/ar/lanmaya çağıran
bu sözü, çok önemli.
Bu sözü, herkes kulağına küpe etmeli.
Bugün Rahmetli Hoca olsaydı, “Bırakın bu kavmiyetçilik fitnesini! Siz Selçuklu'nun, Selahaddin'in torunlarısınız. Çanakkale ruhu'nu diriltin, Çanakkale ruhunu!” derdi.
DAHA ÇOOK ÇILDIRACAKSINIZ!
Türk'le Kürdü ayırırsanız,
bu topraklar leş kargalarına yem olur!
Birleştirirseniz, emperyalistler defolur!
Ve tarihi biz yaparız yeniden.
Halk “kardeşlik” diyor, Jönkürtler, “ayaklanma” ilan ediyor:
Şehirleri işgal ediyor, silah deposu hâline getiriyor, hendekler kazıyor!
Ama şer güçler ve şebek-e-leri, halk, birbirine düşmediği için çıldırıyorlar!
Oysa bilmiyorlar ki, bu halk, Müslümandır; Müslüman her hâl ve şartta, irfan ve basiret sahibidir.
Bu halk, bu yüzden bugüne kadar bu oyuna geImedi; bundan sonra da aslâ gelmeyecek!
Ve siz daha çook çıldıracaksınız!
BU HALK, ÇOK İYİ BİLİYOR Kİ...
Çünkü bu halk çok iyi biliyor ki, Selçuklu'nun torunları ile
Selahaddin'in torunları
birbirine düşerse,
son kale Türkiye elden gider:
Mazlumların umudu suya düşer: Kefere-i fecere bayram eder!
Yine bu halk çok iyi biliyor ki, biz bu toprakları, kardeş olduğumuz için vatan yaptık.
Ve insanlığın son adası, son güvenli limanı, en güvenilir sığınağı, barınağı ve korunağı yaptık.
2 milyondan fazla Suriyeli kardeşimizi o yüzden yalnızca biz bağrımıza bastık. Bu, şaka değil. Batılıları çıldırtan bir vakıa!
Bizim gücümüzün kaynağının nereden fişkırdığını, o kaynağı günışığına çıkarıp yeniden gürül gürül akan bir hakikat medeniyeti ırmağına dönüştürebileceğimiz gerçeğini gözler önüne seren, Batılıları ürperten ve bizim genetik kültürel kodlarımızı ele veren muazzam bir vakıa!
Çünkü bu halk çok iyi biliyor ki, dün birbirimize omuz verdiğimiz için, Haçlı saldırganlara karşı omuz omuza aynı amaç için, İslâm'ın bayrağını yere düşürmemek için, birlikte savaştığımız için burdayız.
Birbirimize
sırt çevirir, omuz atarsak, Türk'ü de Kürd'ü de
bu topraklardan atarlar! Gözümüzün yaşına bakmazlar!
Bu halk, çok iyi biliyor bu psikotarihî derinlikleri ve hakikatleri.
O yüzden diyorum ki, kardeşsin sen, kardeş!
Kardeşliğin
kıymetini, değerini bilemezsen, kardeşini vurur,
Kardeşini hor görürsen,
Kefereye bir leşsin sadece, leş!
O yüzden Çanakkale'yi unutmamalısın, diri tutmalısın!
Peki, Çanakkale ruhu neydi?
Bir yokoluş mevsiminde,
bir varoluş destanı yazmak için
ırk, deri, dil farkı gözetmeksizin bütün Müslümanlarca ortak ümmet şarkısının bestelendiği bir kardeşlik şiiriydi.
Türk, Arap, Kürt, Kafkas ve Balkanların hep birlikte yedi düvele karşı küheylan gibi kükrediği, yağız atlar gibi kişnediği bir diriliş umudu, silkiniş ufkuydu.
* * *
Mekke'de doğan Güneş,
Medine'den dalga dalga, sayha sayha
insanlığa
adalet ve
kardeşliğe, cihanşümul sulh ve selamete
dayalı
hakikat medeniyetinin Işık'larını yaymıştı.
Bizi
kardeş kavgasına sürüklenmekten
kurtaracak şey, etnik bilinç değil, Medeniyet fikrini yeşertecek
kardeşliği tesis edecek ümmet ufku ve bilinci, ümmet ruhu ve şiiridir.
HAKİKAT GÜNEŞİ, DAHA GÜR DOĞACAK...
İşte bizi birbirimize kenetleyecek, herkese hakkını verecek, herkese kendi dünyasını ve hayatını yaşatacak zemini tesis edecek vazgeçilmez, aşılamamış ve anlaşılamamış, anlaşılamadığı için aşılamadığı da anlaşılamamış cihanşümul ilke, ülkü ve “ülke” bu!
Tıpkı önce Medine'de tohumları ekildiği, son olarak da, en gelişmiş örneğinin gerçekleştirildiği, hayata geçirildiği yeniden ve vahyin ışığında yenilenerek keşfedilmeyi bekleyen
Osmanlı medeniyet tecrübesinde olduğu gibi!
Sözün özü: Mekke'de doğan hakikat güneşi batmayacak, batırılamayacak.
Bu zor/Iu günler, bize, kardeşliğin nasıl muazzam bir nimet olduğunu daha iyi öğretecek, kardeşliğimizi daha da gürleştirecek. Bizi, hakikat medeniyeti yürüyüşüne yeniden çıkaracak. Biz gelince, zorba şer güçler, defolacak gidecek -Allah'ın izni ve yardımıyla.