ABD seyahatimizin en önemli programı, Fethullah Gülen Hocaefendi ziyareti. Yorucu bir yolculuktan sonra Houston'dan Pennsylvania'ya ulaşıyoruz, akşama doğru.
Hava soğuk ve rüzgârlı… Bizi, Hocaefendi'ye götürecek araçla, şiddetli yağmur eşliğinde yol alıyoruz… Dışarıda göz gözü görmüyor… Yaklaşık üç saat sonra akşamın ilerleyen ve kararan saatlerinde, Hocaefendi'nin kaldığı "çiftliğe" varıyoruz.
Odasına alındığımızda Hocaefendi, koltuğuna oturmuyor; "aranızda en yaşlı kimse o otursun" diyor. Kendisi, yan tarafta bir koltuğa ilişiyor: Arkasındaki duvarda, "Ya Hayy"el-Kayyûm" yazan bir tablo var.
"Hoşgeldiniz, yoruldunuz, şeref verdiniz," diyor. Sonra, bir süre, derin bir sessizlik çöküyor odaya. Yüzünde hüzün var; derin bir hüzün. Gözleri, göz kapakları şişmiş ağlamaktan. Ellerini, tıpkı namazda olduğu gibi, birbirine kavuşturarak önüne bakıyor.
Hepimiz, onun konuşmasını, söze onun başlamasını bekliyoruz. Tevazusu, hem herkesi rahatlatıyor, hem de geriyor açıkçası.
Ve tane tane konuşmaya başlıyor. İlk kurduğu cümleler, "Müslümanların meşveretle, istişareyle halledemeyeceği hiçbir mesele yok. Müslümanlar, meşvereti yitirdikleri zaman, dünyaları çöktü," şeklinde oluyor.
Sonra, kibir"den, kibrin insanları nasıl derin uçurumların eşiğine sürüklediğinden bahsediyor.
Daha sonra, sorulan çeşitli sorular üzerine şunları söylüyor:
"Devlet büyüklerimizin sırtında çok büyük bir yük var. Türkiye, pek çok konuda büyük mesafeler katetti. Allah, büyüklerimizin yükünü hafifletsin, onlara yardımını esirgemesin."
Suriye"de bir süre yanında kaldığı ünlü Kürt âlim Ramazan el-Bûtî"ye referansla, Kürt meselesi ve dolayısıyla hükümetle ilişkiler konusunda şunları söylüyor:
"5 yıl önce, Kürt meselesi konusunda bölge halkıyla bütünleşmeyi, hemdert olmayı, insanlarımızın gönüllerini fethetmeyi sağlayacak bir öneride bulunduk hükümetimize. Bu öneriler dikkate alınmış olsaydı, mesele, Allah-u a"lem, bu noktalara gelmeyebilirdi."
"GÖNÜLLERİ FETHETME ZAMANI"
"Zaman, kırıp-dökme, yakıp-yıkma zamanı değil. Bir Mevlânâ, bir Yunus, bir Yesevî gibi gönülleri fethetme zamanı. Husûmetleri, nefretleri kaşıma, celbetme zamanı değil. Ateşe körükle gitmemek lazım. Meselelere ve insanlara sevgiyle, şefkatle, hizmet aşkı ve şevkiyle yaklaşılmalı," diyor.
Bu yaklaşımı benimsedikleri için fedakâr Anadolu çocuklarının dünyanın dört bir tarafında Türk okullarını açabildiklerini hatırlatıyor. Ve dünyayla ilişkileri de bu çerçevede kurmak gerektiğine dikkat çekiyor.
Hocaefendi, ABD"de Türkiye için yapılan lobi faaliyetlerine ve önemine de özellikle vurgu yapıyor.
HOCAEFENDİ, 28 ŞUBAT"TAN SONRA ABD"DE YARGILANMIŞ
Ayrıca ilk defa kendisiyle ilgili özel bir hâdiseyi naklediyor: Hocaefendi, 28 Şubat"tan sonra Amerika"da yargılanmış.
Savcı"nın karşısına çıkarken biraz tedirginmiş. Ama savcının kendisine bizzat bir bardak su vermesinden, oldukça nâzik davranmasından ve kapıya kadar uğurlamasından sonra tedirginliği gitmiş, rahatlamış.
Bunlar, Hocaefendi'yle görüşmemizde bizzat kendisinin söyledikleri. Hocaefendi"yle özel olarak görüş/türül/ebilseydim, o ortamda sorulamayacak bazı hayatî sorularım ve cemaatin gidişâtına ilişkin bazı gözlemlerim olacaktı.
Soracağım sorular kısaca şunlardı:
1-Özelde ABD"nin, genelde küresel sistemin, İslâm dünyasında yaklaşık çeyrek asırdır uyguladığı İslâm"ın protestanlaştırılması, İslâmî söylemlerin ve hareketlerin küresel sisteme -itiraz etmeyecek şekilde- entegre edilerek "ehlileştirilmesi" konusunda ne düşünüyordu Hocaefendi?
2-"Ilımlı İslâm" olarak da adlandırılan İslâm"ın protestanlaştırılması projesinin, İslâm"ı -tıpkı Hıristiyanlık gibi- hayattan uzaklaştırarak bireysel bir inanç meselesine indirgeyeceği tehlikesini öngörüyor muydu?
3-Gayr-i müslimlerle kurulan diyalog, iletişim ve ilişkiler, Müslüman cemaatler de kurulabiliyor muydu? Cemaat, İslâmî cemaatlerle istişarelerde bulunuyor muydu? Cemaatin hükümetle ilişkilerinin seyri konusunda neler düşünüyordu?
4-Cemaatin bir medeniyet fikri var mıydı? İttihad-ı İslâm konusunda bir girişimleri sözkonusu muydu?
5-Cemaatin, İslâmî ilim, irfan ve hikmet geleneğini özümsemiş ve dünyanın düşünce birikimini de iyi tanıyan bir öncü kuşak yetiştirme çabası var mı/ydı?
5-Cemaat, neden çaplı yazarlar, düşünürler, edebiyatçılar, sanatçılar yetiştiremiyordu?
6-Cemaatin küre ölçekli eğitim faaliyetleri her türlü takdirin üstündeydi. Ama cemaatin, dünyaya sunulabilecek imajinatif bir İslâmî eğitim modeli geliştirme çabası var mıydı?
7-Bu kadar büyüyen bir oluşumun, küresel güçler tarafından kontrol edilmesine karşı ne tür önlemler alınıyor/du acaba?
8-Risalelerin sadeleştirilmesi konusunda ne düşünüyordu? Bu konuda Bediüzzaman"ın yaşayan talebelerinin yazdıkları mektubun kendisine iletilmesinin engellenmesini nasıl izah ediyordu?
9-Cemaatin, fazlasıyla siyasileştiği yönündeki eleştirileri nasıl değerlendiriyor/du?
10-Zaman gazetesinde, İslâmcılık karşıtı, genellemeci, şirazesiz, bazı İslâmî kesinleri rencide eden ağır yazıların yayımlanması konusunda ne düşünüyordu?