Hicret ruhu: Diriliş umudu ve ufku

04:002/10/2016, Pazar
G: 16/09/2019, Pazartesi
Yusuf Kaplan

Bugün hicrî 1438 yılının ilk günü.



Çölden doğan Hakikat Güneşi'nin yeryüzüne ışık saçtığı, insanlığın önünü açtığı

hakikat medeniyeti yolculuğunun başlangıcı.



Diriliş takvimimizin başlangıç noktası.



İnsanı,

esfel-i sâfilîn

'den / en aşağı özelliklerden arındırarak

ahsen-i takvîm

'e / en yüce özelliklerle donatan,

insana eşref-i mahlûkât özellikleri kazandıran hakikat yolculuğunun miladı.


HİCRET RUHU: SÜFLÎ ÖZELLİKLERİ TERKETMEK, ULVÎ ÖZELLİKLERE YÖNELMEK


Çağdaş insan hızın, hazzın, ayartıcı hırslarının ve arzularının izini sürmeyi özgürleşmek sanıyor.



Ne büyük gaflet!



Bunlar, süflî / düşük özelliklerdir; insanı özgürleştirmez; en düşük özelliklerinin kölesi hâline getirir ve düşürür insanı.



Kişi,

süflî özelliklerinden kurtularak ulvî özelliklerle donanmaya başladığı zaman, her tür putu yenebilir ve ancak o zaman özgürleşebilir ve insanlaşabilir.


Süflî özellikler, “virüs” gibi yapışkandır

: Kişiyi, kendine mahkûm eder. Aklını, kalbini ve ruhunu öldürür kişinin.



Ulvî özellikler ise su gibi akışkandır

: Kişiyi sürgit akan su gibi sürekli olarak yıkar, temizler ve kirlerinden arındırır; hem dış dünyada, hem de iç dünyada leziz ve nefis yolculuklara çıkarır insanı. Dolayısıyla,

ulvî özellikler, insanın aklını da, kalbini de, ruhunu da diriltir, diri tutar.


Bu nedenle, ulvî özellikler, insanın diğer varlıklarla kopmaz irtibatlar kurmasını sağlar, önünde

u
ç
suz bucaksız koridorlar a
ç
ar

ve arş-ı a'lâ'ya yükseltir insanı.



İşte insanı, süflî özelliklerden arındırarak ulvî niteliklerle donatan şey,

hicret ruhudur.


Tarih, insanın hem dış dünyada, hem de iç dünyada ger
ç
ekleştirdiği hicret yolculuğuyla hayata ve hakikate kavuşur. İnsanı aziz yolculuklara çıkarır...


TARİHİ Y
Ü
R
ÜTEB
İLMEK İÇİN…


Tam bu noktada sorulması ve izi sürülmesi gereken, insanlık olarak varoluşsal sorunlarımızı kavramımızı ve insanca bir hayat kurmamızı sağlayabilecek temel soru şu galiba:

Tarih, alelade yürünülen bir yol mudur; yoksa, yürütülen fevkalade bir yolculuk mu?


Tarihte bir yürüyüş gerçekleştirmek, tarihi yürütmekle gerçeğe dönüşebilir.

Tarihte yürüyebilenler, ancak tarihi yürütmesini bilebilenlerdir.


Tarihi yürütenler

, ulvî özelliklerle donanan ve kemâl yolculuğuna çıkan insanlardır yalnızca.



Süflî özelliklerine mahkûm olan kişilerse, tarihte oraya buraya sürüklenirler ve hâkim konuma geçtikleri zaman da, hayatı çatışmalardan, işgallerden, tecavüzden geçilmeyen bir cehenneme çevirirler;

hakikati hayattan sürerek sürgün ettikleri i
ç
in insanları da
«s
ürüleştirirler”.


HAKİ
KAT
İ HAYATTAN S
Ü
RG
Ü
N
ETMEN
İ
N BEDEL
İ: ÖZGÜRLÜĞÜN YİTİRİLMESİ


Batı uygarlığı tarihi, süflî özelliklerinden kurtulamayanların

, hakikati hayattan sürgün ettikleri için bütün insanlığı «sürüleştirdikleri” bir

yokoluşlar ve yokedişler tarihidir.


Latin Amerika medeniyetleri

, bu yüzden tarihten sürülmüş, izleri silinmiştir.

Afrikalılar

, bu nedenle topraklarından koparılmış, zincirlere vurularak Avrupalara ve Amerikalara sürgün edilmiştir.

End
ülüs'ün kökü bu nedenle kazınmış, İspanya ve Portekiz Müslümanlara mezar edilmiştir.


O yüzden özgürlük sorunu,

Batı uygarlığı tarihinin hem teolojik, hem felsefî, hem de siyasî açıdan en temel sorunlarından biri olmuştur.


BİR VAROLUŞ
VE VARKILI
Ş TARİHİ


Müslümanların tarihi, insanın süflî özelliklerinden kurtularak insanlaşmasının, ulvî özelliklerle donanmasının örneklerinin ortaya konulduğu bir varoluş ve varkılış tarihidir.



Elbette ki, Müslümanların tarihinde de gözardı edilemeyecek sorunlar yaşanmıştır. Ama bu sorunlar, Batı uygarlığı tarihinde yaşanan sorunlarla karşılaştırıldığında devede kulak gibidir. Müslümanların tarihine panoramik bir şekilde bakıldığında bu gerçeği test edebiliriz kolaylıkla.



Müslümanların tarihi,

Mekke'de

müslümanlara nefes aldırmayanlara, Müslümanların

Medine'de

hayat ve varolma hakkı tanıdıkları;

Abbasiler

döneminde Arap yarımadasında ve hinterlandında; İspanya'da

End
ülüs'te

ve nihayet Balkanlar, Kafkaslar ve Ortadoğu coğrafyalarında

Osmanlı medeniyetinde birbirinden farklı bütün inan
ç
ların

, inanç ve düşünce sahiplerinin güven içinde varolabildikleri, kendilerini gerçekleştirebildikleri zeminlere ve imkânlara kavuşabildikleri

sadece Müslümanlar i
ç
in de
ğil, herkes i
ç
in bir darü'
s-sel
âm / barış yurdu tarihidir.


MEDEN
İYETİN YAPITAŞLARI, HİCRET RUHUYLA DÖŞ
EN
İR


Tarihte, hayatın hakikate, hakikatin hayata kavuşması da, insanın insanca bir hayat sürdürebilmesi de, nihayet

tarihi yürütebilmesi de yine hicretle mümkündür.


Hicret

, tarihin de, hayatın da çok katmanlı, her şeyi ve herkesi varedici derûnî bir mânâya ulaşmasıdır. Hicret, tarihin de, hayatın da kötülüklerden arınması ve bütün varlıklara diriltici bir nefes üfleyen kanatlandırıcı bir ruhla donanmasıdır.



Hicret, insanı süflî özelliklere mahkûm ve esir eden beşerliğinin, ulvî özelliklerle donanarak insanlaşmasının, kemâle ulaşma yolculuğunun bidayetine erişilmesi zorlu yürüyüşünün adıdır.



Medeniyetin yollarının yapıtaşları, Mekke'lerden Medine'lere ger
ç
ekleştirilen hicretlerle döşenir.


O yüzden, tarihte varoluş şartı hicrette, hicret ruhuyla donanabilmekte gizlidir.



*



Yeni hicrî yılımız mübarek olsun. Hayırlı ve taze başlangıçlara vesile olsun. Vesselâm.


#Mekke
#Endülüs
#Hakikat Güneşi