TRT'den bir grup arkadaşla Saraybosna'dayız. Cumartesi günü, Srebrenitsa'dan 4 saati aşkın yayın yaptık, Şehitlik'ten. Soykırım mezarlarının bulunduğu, binlerce acı'yı yüreğine gömen, bağrına basan ve bizi, bütün insanlığı böylesine hunharca katliamlara karşı uyaran, diri tutan şehitlikten.
Dün herkes Srebrenitsa'daydı. Herkesin kalbi orada attı.
Biz de TRT için Srebrenitsa'dan bu tarihî anı, burada bulunmayanlara da 4 saat hissettirmeye, yaşatmaya çalışan yayın yaptık sevgili Yusuf Armağan ve Bekim Mukhtareviç kardeşimle birlikte.
Anma gününde yaşadıklarımızı, içimizde çakan şimşekleri, kalbimizi delip geçen fişekleri daha sonraki yazılarda sizlerle paylaşacağım.
Bu yazıda, önce güçlü bir Balkan stratejisinin temel ilkelerini, hedeflerini ve hayata geçiriliş süreçlerini -daha önceki bir yazımdan alıntılayarak- sizlerle paylaşacağım. Balkanlar üzerine yol haritası çıkaracak, teorik ve pratik olarak neler yapmamız gerektiğine dair fikir verecek birkaç yazı yazacağım. O yazılara giriş olsun bu yazı.
BALKANLARI BARIŞ ADASINA DÖNÜŞTÜRECEK MEDENİYET FİKRİ
Birkaç aydır, Balkanları dolaşıyorum adım adım. Balkanları yeniden barış adasına dönüştürebilecek medeniyet fikrini Balkan yöneticiler ve aydınlarla paylaşıyorum. Doğrusunu söylemem gerekirse, Balkanlarda verdiğim bu konferanslara her dinden, her çevreden Balkan aydınlarının, yöneticilerinin, sivil toplum kuruluşlarının gösterdiği ilgi, beni de şaşırttı.
Bu kadar ilgi beklemiyordum. Medeniyetler ve düşünce tarihinde yaptığım yolculuklar ve pratik tarihî gerçeklerden verdiğim örneklerin söylediklerime ilginin artmasına yol açtığını söylüyor arkadaşlar.
Şu: Bakanlarla aramıza örülen duvarları düşünce, sanat ve kültürde yapacağımız kalıcı işbirliği projeleriyle, karşılıklı fikir-alışverişleriyle yıkmanın çok kolay olduğunu gördüm.
Düşünce, sanat ve kültürde yapılabilecek atılımların daha kapsamlı ve köklü bir Balkan stratejisi çerçevesinde gerçekleştirilmesi durumunda, bütün engelleri aşabileceğimizi, yıkılmaz sanılan duvarları yerle bir edebileceğimizi söylemek bile gerekmiyor.
TÜRKİYE, BALKANLARA UMUT AŞILADI
Osmanlı durduruldu, Balkanların kalbi durdu; Balkanlar, toparlanabilmek, nefes alabilmek için yeniden Türkiye'yi beklemeye koyuldu.
Türkiye'nin son 10 küsûr yılda gerçekleştirdiği atılımlar, Balkanlarda taptaze bir heyecan doğurdu. Balkan ülkelerindeki hükümetlerin, Müslümanların sorunlarıyla, talepleriyle daha yakından ilgilenmelerine neden oldu bu. Bu durum, Balkan ülkelerindeki Müslümanlara özgüven kazandırdı; İslâmî faaliyetlerin önünü gözle görülür bir şekilde açtı. Bütün farklılıklarını koruyarak Balkanların, en büyük gizil gücü İslâm'ın etrafında toparlanmaları hâlinde, yeniden barış yurdu olabileceğine dair kanaatlerin güçlenmesine imkân tanıdı.
Neredeyse Balkanlarda görüştüğüm bütün yetkililer, aydınlar ve kanaat önderleri, 100 yıllık kopmanın, ayrılığın sona ereceğine dâir umutların gerçeğe dönüşebileceğini farketmiş durumdalar. Bunun için iki tarafa da önemli görevler düşüyor. Ama asıl büyük adımların Türkiye tarafından atılması gerektiğini iki tarafın yöneticileri de, aydınları da çok iyi biliyor.
Türkiye'nin gerçekleştirdiği atılımlar, Balkanlara umut aşıladı; ama bu umutların adım adım gerçeğe dönüşmesini sağlayabilecek büyük engeller henüz aşılamadı.
Bu engellerin başında, Balkanlar ile Türkiye arasında kısa, orta ve uzun vadeli stratejik planlamaların henüz yapılmamış olması geliyor. Bu tür büyük stratejik planlamaların yapılabilmesi için Türkiye'nin derinlikli, çaplı, geleceğe projeksiyon yapacak, 50 yıllık, 100 yıllık yol haritalarını hazırlayacak enstitülerin, araştırma kurumlarının olmaması geliyor.
TİKA, son on yılın en büyük devrimlerinden biri. Çok büyük işler yapıyor, geleceğin yapı taşlarını döşüyor. TİKA Başkanı Serdar Çamlı, şimdiden tarihe geçti bile.
Benzer bir devrimi, Yunus Emre'lerde de yapabiliriz. Bunun için Yunus Emre'nin yeni bir yasayla güçlendirilmesi, ekonomik, lojistik ve entelektüel sermayesinin hakettiği ölçüde maksimize edilmesi gerekiyor. Ve Yunus Emre'de merkezde görev yapan parlak yönetici arkadaşlarımızın önIerinin açılması şart.
Aynı şekilde İHH'nın, Hüdai, Menzil gibi cemaatlerin, Diyanet'in ve tabii çeşitli sorunları olsa da Yunus Emre'lerin faaliyetleri, gözdolduruyor, müşterek geleceğimizi kuruyor.
Ancak bu faaliyetlerin ortak stratejik hedefler doğrultusunda, koordineli, iyi planlanmış bir stratejik akılla yürütülmesi gerekiyor. Bu konuda önemli eksiklikler sözkonusu. Özetle, Türkiye'nin, çerçevesi iyi çizilmiş, hedefleri iyi belirlenmiş, yeni bir medeniyet atılımına imkân tanıyacak köklü ve güçlü bir Balkan stratejisine ihtiyacı var.
twitter.com/yenisafakwriter