Ehl-i Sünnet omurga çökerse, din de çöker, ortada dinden eser kalmaz, diyorum, insanlar mezhepçilik yapmakla itham ediyorlar beni.
Çok sığ ve basiretsizce bir suçlama bu!
Önerilen ve hızla yaygınlaştığı gözlenen şey ne peki?
Şu: “Peygamberimizin mezhebi mi vardı? Mezhepler bölücü, İslâm bize yeter! Kur'ân bize yeter! Sünnet bize yeter!”
Nedir bu? Sığlığın ve basiretsizliğin dibidir elbette ki!
Önce şunu iyi bilelim: “
“Peygamberimizin mezhebi mi vardı?” sorusunu soran kişinin dinden zırnık kadar anlamadığını, aklını başına devşirmesi ve haddini bilmesi gerektiğini, söylemekle yetiniyorum sadece.
İslâm tarihi boyunca,
İşte bu nedenledir ki, mezheplerin varlık sebebi, sâbitelerin değişkenler tarafından yutulmasının önüne set çekmek, sabiteler ışığında değişkenleri, değişen hâdiseleri, meseleleri sonuna kadar yorumlama imkânı sunmaktır.
Sadece 1618-1648 yılları arasında yaşanan, değişkenleri sabitelerin yerine yerleştirdiği için sahte bir dine dönüşen Protestanlığın doğuşu sırasında
, söylemek istediğim şeyin doğruluğunu sınamanız için kâfidir.
İslâm tarihinde,
; hem de sâbiteler korunduğu için değişkenlerin sâbiteler ışığında yorumlanmasının önü açıldı ve bütün medeniyetlerden -vahyin filtresinden geçirerek beslenen-, bütün medeniyetleri besleyen, -Batılılar gibi- hiç bir medeniyetin kökünü kazımayan, aksine bütün dinlere, kültürlere, medeniyetlere varolma ve kendini varetme hakkı tanıyan
Burada mezheplerin doğuşu, büyük müctehidlerde aranan şartlar gibi hayatî meselelerin çok iyi bilinmesi gerekiyor. Bu meseleyi sonraki yazılarda konu edineceğim.
Yazının bundan sonraki bölümünde mezheplerin dayandığı sâbiteler nedeniyle dini nasıl koruduğunu, neden sanıldığının aksine zihni ve ufku alabildiğine açtığını, buna mukabil, değişkenleri kutsayan kültürün (münhasıran seküler-kapitalist Batı kültürünün) neden “küfür” olduğunu, insanın Tanrı fikrini ve hakikati yitirmesine yol açtığını, dünyayı cehenneme çevirdiğini ezberleri bozacak şekilde gözler önüne sermek istiyorum.
Din, sâbitelere dayanır. Dinin dışındaki bütün beşerî çabalar, buluşlar, yolculuklarsa değişkenlere.
Din'in kaynağı, ilâhîdir. Yani sağlam, sarsılmaz bir kök'ten beslenir. Kök, gök-ekini bir rahmet meyvesidir.
Dolayısıyla din, aslîdir; bütün beşerî yolculuklar bu arzda gerçekleşir, dolayısıyla arızîdir.
: Din'in sâbiteleri, ne kadar beşer üstünden, ilâhî kaynak'tan gelirse, insanın önünü açma imkânları, insanın fıtratına ulaşma, kendini aşma, kendini merkeze alma düşüklüğü sergilememe, başkalarının dünyalarına ve sorunlarına vukûfiyet kesbetme araçları, yolları da o kadar artar.
Kültür, bu geçici arzda, sürgit değişen ve değişken dünyada beşerin yapıp ettikleridir. O yüzden değişkendir. O yüzden kültürü sâbitlemek, değişmez hâle getirmek “küfür”dür. Dolayısıyla kültür, en büyük “küfür”dür.
Geçici olanı kalıcı kılmak, değişkeni değişmez yapmak, hayatın donması, zihnin körleşmesi, yeni ufuklara açılma imkânlarının iptal edilmesi ile sonuçlanır çünkü.
Din, sâbitelere inanmakla başlar. Dindeki en temel sâbiteler, ilâhî kaynağı rahmet eseri olarak bize bahşettiği akîdelerdir.
Niçin?
Din'in sâbitelerinin sunduğu akîdeleri terkeden insan, kendi icat ettiği değişkenleri değişmez katına yükseltmeye kalkışır, dolayısıyla değişkeni sâbitler;
: İçinde yaşadıkları çağda hükümfermâ olan çağdaş hurafeler çöplüğünde debelendiklerini, orada konuşlanarak, oradan konuştuklarını da aslâ idrak edemezler ve çağa rengini, şeklini, ruhunu ve dokusunu veren
Uydurulmuş din'den sözederler ama değişken, gelip-geçici kültürün içinden, hâkim kültürün zihin setleri, görme biçimleri, idrak çerçeveleri üzerinden konuşurlar ama konuştukları yerin orası olmadığını kavrayacak yetilerden yoksun oldukları için değişkenleri sabite katına yükseltirler ve bizi çağdaş hurafeler çöplüğünün ağlarına, bağlarına, bağlamlarına ve dünyasına çağırırlar aslında.
Sözün özü: Tıpkı Protestanlık örneğinde ve bütün dinler tarihinde ve düşünce tarihinde karşımıza çıkan protestanlaşma çabalarında gözürdüğümüz ayartıcı ve yıkıcı gerçek şudur:
Yerim bitti. Ama söyleyeceklerim henüz bitmedi. O yüzden burada başlangıç noktasında söylediklerimden ötürü yapılacak eleştirilerin özellikle mezheplerin doğuş ve varlık sebeplerini irdeleyeceğim sonraki yazıdan sonra yapılması durumunda bir anlam ifade edeceğini özellikle hatırlatmak isterim.
Son söz: Sonraki yazıya giriş cümlesi olarak şu hayatî cümleyi kuruyorum:
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.