Batı “uygar”, İslâm “barbar”, öyle mi?

04:0010/08/2015, Pazartesi
G: 13/09/2019, Cuma
Yusuf Kaplan

Önce birkaç tespit yapmak zihin açıcı, düşünme›ye kışkırtıcı olabilir:TARİH NE? DÜNYA NERESİ? İNSAN NEREDE?Tarih, tarihi kutsayanları, kusar; boğar; yutar. Tam da bunu yaşıyor ve dünyaya hâkim olduğu için de bütün insanlığa bunu yaşatıyor modern Batılılar.Dünyayı kutsayanları, dünya alçaltır, sonu gelmez çatışmaların eşiğine fırlatır. Yine tam da bunu yaşıyor ve bütün insanlığa yaşatıyor modern Batılılar.Son olarak: İnsanı kutsarsanız ve tanrılaştırmaya kalkışırsanız, insanı azmanlaştırırsınız ve

Önce birkaç tespit yapmak zihin açıcı, düşünme›ye kışkırtıcı olabilir:

TARİH NE? DÜNYA NERESİ? İNSAN NEREDE?

Tarih, tarihi kutsayanları, kusar; boğar; yutar. Tam da bunu yaşıyor ve dünyaya hâkim olduğu için de bütün insanlığa bunu yaşatıyor modern Batılılar.

Dünyayı kutsayanları, dünya alçaltır, sonu gelmez çatışmaların eşiğine fırlatır. Yine tam da bunu yaşıyor ve bütün insanlığa yaşatıyor modern Batılılar.

Son olarak: İnsanı kutsarsanız ve tanrılaştırmaya kalkışırsanız, insanı azmanlaştırırsınız ve dünyayı barbar çatışmaların yaşandığı vahşî bir Roma arenası ve agorası yapar çıkarsınız! Ortada insan da kalmaz, “Roma” da!

O yüzden Roma, mezarlık şimdi: Zulüm, barbarlık ve şarlatanlık anıtı!

JAPONYA: BATI'NIN MEZARI

Avrupa da, Amerika da oraya doğru koşuyor hızla: Mezarını kazıyor! Kendi mezarını öncelikle. Başkalarını öldürerek kendi mezarını genişletiyor.

Bunun en ürpertici örneği: Japonya'nın -Hiroşima'dan sonra- Nagasaki kentine attığı atom bombası!

70 yıl önce Nagasaki, atom bombası yedi! 140 bin kişi “kimyasal toz!” oldu: Dünyanın kanı dondu: Japonya öldü; Batı uygarlığı, Japonya mezarına gömüldü!

TARİH BİLİNCİ, LİNÇ EDER

“Tarih bilinci” başka bir şeydir; “tarih şuuru” bambaşka bir şey. Açalım...

Tarih bilinci, modemlerin eseridir: İnsanı tarihin esiri eder.

Tarihi, bu dünyayı ve insanı mutlaklaştırır modernler: Ve, tarihi bitirir; dünyayı çöle çevirir; insanı da, bilincini de linç ederler.

TARİH ŞUURU, İNSANI ŞİİRE DURDURUR...

Tarih şuuru, Müslümanların ufkudur: İlâhî şiar'lar, Nebevî şuur'u melekût âleminden devşirilen manevî yemişlerle besler; mülk âleminde yaşayan insana emanet eder; melekût âleminden süt emen hakikat insanı, hayatı beşerî şiire durdurur.

Tarih, geçicidir; mutlak değildir. O yüzden hakikatin izini sürmelidir.

Hakikatin izini sürecek İlâhî şiarlardan ve Nebevî şuur'dan yoksun bir tarih tasavvuru, hakikatin izini silmekten başka bir işe yaramaz.

SEKÜLER TARİH TASAVVURU

Allah'ın (cc), Müslümanlardan “tarih yapmak” gibi bir talebi yoktur. Allah'ın Müslümanlardan bu dünyadaki talebi, yalnızca Allah'a kul olmaları, böylelikle, Allah'ın dışındaki ayartıcı her tür puta, paraya-pula, güce ve güç üreten araca kul -ve mahkûm- olmaktan kurtulmaları.

Tarih yapmak, Müslümanlar için, bu dünyayı, bu dünyada güç üreten araçları ele geçirme kavgası değildir: Bu, seküler bir tarih tasavvurudur.

Mülk âlemini, yani bu dünyayı mutlaklaştıran, her şeyi mülk âleminden ibaret gören, insanı bu dünyada meliklik taslamaya, bu dünyaya ve bu dünyadaki her şeye mâlik ve sahip olmaya kışkırtan, böylelikle insanı insanlığından uzaklaştıran, azmanlaştıran, canavarlaştıran, barbarlaştıran, bunun mantıkî sonucu olarak da insanı narsistleştiren, kendine taptıran ve nihayet başkalarına, başka toplumlara, medeniyetlere hayat hakkı tanımayan, kendisine boyun eğdikleri sürece “yaşama” hakkı tanıyan seküler / parçalı / tek boyutlu bir dünya tasavvuru.

KOZMOLOJİK TARİH TASAVVURU

Müslümanların tarih tasavvuru, kozmolojiktir: Kozmolojik tarih tasavvuru, seküler tarih tasavvuru gibi yalnızca mülk âlemine kapatmaz insanın tarih serüvenini.

Kozmolojik tarih tasavvuru, melekût âleminin yeryüzünde tecellî ve tezâhür ettirilmesi mücahedesidir.

Burada yaratıcı / imajinatif bir paradoks var: İnsan, bu dünyada yaşar; ama bu dünyayı, melekût âleminden devşirdiği hakikat ilkeleri çerçevesinde kurar.

Özlü bir ifadeyle: Melekût âleminden süt emen insan bu dünyada yaşar; ama yalnızca bu dünyayı ve yalnızca bu dünyada yaşamaz: Bu dünyada, bu dünyayı aşar; melekût âlemine ulaşır; bu dünyaya melekût âleminden diriltici bir hakikat aşısı yapar.

İnsan, mülk âlemini aştığı, melekût âlemine ulaştığı ölçüde meleksileşir; insanî melekeleri gelişir.

Böylelikle bu dünyada meliklik taslamaya, modernliğin kurucu düşünürü Descartes gibi “tabiatın efendileri ve hâkimleri olacağız!” demeye kalkışmaz.

BATI “UYGAR” OLUYOR, MÜSLÜMANLAR “BARBAR”!

Mülk âlemini kutsayan modernler / Batılılar, yalnızca “tabiatın efendileri ve hâkimleri” olmakla yetinmediler!

Bütün dünyanın efendileri ve hâkimleri olmaktan, bütün dünyayı cehenneme çevirmekten, bütün dinleri fosilleştirmekten, bütün medeniyetlerin temellerini yerle bir etmekten ve hepsini tarihten sürmekten, sürgüne göndermekten çekinmediler!

Üstelik de bu varoluşsal saldırıyı, modern süreçte, “uygarlaştırma misyonu”; post modern süreçte ise, «insan hakları, özgürlükler» gibi ayartıcı / «pornografik» sloganlarla gerçekleştirdiler!

Fatih, Bosna'ya girerken güllerle karşılanmıştı: Ve “Hıristiyanlara, Yahudilere dokunanı 'yakarım'” demişti. Aynı zaman diliminde Avrupalılar, Endülüs'ün kökünü kazımışlar ve Hıristiyan olmayanı yakmışlardı!

Sözün özü: Biri gül uzatıyor; diğeri kan'da boğuyor: Osmanlı, 3 kıtada 5 asır adalet dağıtıyor; Batılılar bütün dünyaya bombayla, silahlarla kan kusturuyor!

Ama Batı, “uygar” oluyor; Osmanlı ve Müslümanlarsa “barbar”!

Biz de yutuyoruz bu zokayı, öyle mi?

*

twitter.com/yenisafakwriter
#Mülk âlemi
#Descartes
#kozmolojik