Terör son zamanlardaki en kalleş, en cani ve en barbar yüzünü Ankara'da gösterdi. Miting için toplanmakta olan insanların arasında, mümkün en fazla ölümü hedefleyerek patlatılan canlı bombalar, toplumun birliğini, bütünlüğünü, barışını geçtik, daha önemlisi izanını, vicdanını, dengesini, sağduyusunu ve aklını hedef almıştır.
Terörün ve şiddetin ölçeğini bu kadar büyütünce yarattığı travma insanlardaki her türlü vicdani ölçüyü de, akli melekeyi de dumura uğratıyor.
Terörün bir işlevi varsa zaten budur. Akla hitap etmez, aklı yok eder. Vicdana hitap etmez, vicdanı yaralar, felce uğratır, doğrudan en arkaik duygulara yöneltir ve o duyguları patlatır.
Geriye hedefini şaşırmış, veya terörün yarattığı travmatik hipnozla gösterilen hedefe bodoslama dalan şuursuz kitleler üretir.
Ortada gencecik yaşta toprağa canice düşürülmüş bedenler var. Bu bedenlerin her birinin kordan ateş olup yaktığı ocaklar, ciğeri yanmış analar, babalar var. Bunların acılarının kimsenin umurunda olmaması, buna rağmen kalabalık güruhların bu acılardan paylarına düşen rantları toplamaya koşması, terörün acısından daha da vahim bir görüntü koyar ortaya. İnsanlığın yavaş yavaş seviye düşüşü, alçalışı ve toplumca hepimizin bunun bir parçası haline gelişimiz. Trajedi budur.
Yas, ölenlere saygı, yakınlarının acısına katılmak ve böylece toplum olarak tamir olmak için önemli bir fırsat, aynı zamanda bir insanlık halidir. Yas ölenlerin geride kalanlar üzerindeki hakkıdır.
Yakınlarının, ateşin düştüğü yüreklerinin başka yüreklerin katılımıyla acılarından bir çıkış yoludur. Yası usulüne göre tutmak teröre verilecek, terörün karanlık amaçlarını boşa çıkaracak ilk büyük cevaptır. Sonrası için gereken her türlü adalet, soruşturma, sorgulama, hatta hesaplaşma süreçleri işletilir elbet. Ama akılla, vicdanla, sağduyuyla, metanetini ve muvazeneyi kaybetmeden...
Ölenlerin hakkını ödemeden, tam da ölenler üzerinden politik kar devşirmeye çalışanlar ya terörün bizzat işbirlikçisi olarak veya terörün ağına düşürdüğü cahiller olarak sahnedeki
. Daha olayın mahiyeti hakkında hiç kimsenin hiç bir fikri yokken olayın faillerini, suçlularını, arkasındakileri, önündekileri ilan edip halkı sokağa çağıran Demirtaş'ın duygularını çözümleyecek bir psikoloji ilmi var mıdır?
Tam bir yıl önce aynı şehvetle insanları sokağa döküp 50'nin üstünde canın toprağa düşmesinin birinci derece sorumlusuyken,
bu olayı bahane ederek yaptığı sokak çağrısı tek kelimeyle iğrenç bir fırsatçılıktan başka bir şey değil
. Türkiye'de terörle alenen bu kadar içiçe bir siyaset yapıyorken, terörden şikayet etmeyecek belki tek kişi o ve siyasal temsilini üstlendiği örgüt. Daha cesetler ortadayken başka canlara da mal olabilecek bir sokak çağrısı, doğrusu olay için başka fail de aratmıyor.
23 Temmuz'dan beri halkı öz-savunma çağrılarıyla sokaklara dökmek için yapılan akıl almaz çağrılar, hareketlenmeler, tahrikler, cenazeler, basın açıklamaları... hiç biri halkı sokaklara dökmeye yaramadı, yetmedi.
Ancak Ankara Garı'nın önünde patlayan bombalar ve gerçekleşen yüksek sayıda ölümün yarattığı atmosferin yardımıyla bir çok ilde uzun zamandır ilk defa nispeten daha yüksek katılımlı eylemler düzenlendi. JPG'nin zorlamasıyla uzun zamandır ilk defa bazı yerlerde kepenk kapattırılabildi. HDP kaybettiği eylemlilik zeminini bu tür olaylarda bulabiliyor. Kobani bahanesiyle yakalananınkine benzer bir hava şimdi yaratılmış oldu. Silahlı kanadı tek taraflı ateşkes ilan etmişken, siyasi kanat sokakları terörize etmek üzere talimatını veriyor. Böylece HDP bu vahşi katliamı herkesin gözü önünde çirkince bir siyasi fırsata çevirmiş oluyor.
İLK SUÇLAYAN TERÖR EYLEMİNİN BİR PARÇASIDIR
Suç takibinde bilinen ilke: olayın kimin işine yaradığından hareketle suçluya ulaşılır. Bu kural, her zaman aynı etkililikte işlemez. Neticede bir eylemden, hele suç içerikli bir eylemden yarar umanlar ya bu eylemin planladıklarından farklı sonuçlar verme ihtimali karşısında veya enselenmeleri durumunda eylemden en fazla zarar gören durumuna düşmeleri de mümkün.
Suçlunun görünürde başka bir kılıkla ortaya çıkması, suçun niteliğiyle ve kapsamıyla ilgilidir. İstenen hedefe ulaşabilmek için seçilen eylemcinin de hatta eylemciyi çalıştıran taşeronun da rastgele olmaması çok önemli. Bu tür eylemler sadece failin görünür kimliğiyle anlaşılabilecek eylemler değil. Hatta faillerin görünen kimliği bu eylemlerin hedeflerini tayin edebilmek için özellikle seçilir. Mersin, Adana ve Diyarbakır saldırılarının kimin işine yaradığından bugün neredeyse hiç kimsenin kuşkusu yok. Aynı mantıkla yapılmış olduğu belli olan Ankara Garı saldırısının da bu yüzden kimden geldiği veya en azından kimden gelmediği hususunda ortada bir müphemlik kalmıyor.
Saldırının kimliğini ele veren daha güçlü veri saldırıyla eşzamanlı olarak devreye giren ithamlar. Daha olay duyulalı dakikalar olmamış, olayla ilgili hiç bir delil toplanmamışken, belli ki son derece sofistike bir siyasi katliamla ilgili hemen kesin yargıya vararak suçlu gösterenler, hiç kuşkusuz bu saldırının organizasyonunun bir parçasıdırlar. Bu konuda Türkiye aslında sayısız tecrübeye sahip. Geçmişte siyasi cinayetler, tam tamına işbölümünde cinayet sonrası ortamın yönetimini de üstlenmiştir. O yüzden şunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz: Bu tür eylemlerde suçlamayı ilk yapana dikkat ediniz. Suçun parçası olma ihtimali son derece yüksektir.