Şerif Mardin’in katkısını doğru anlamak

04:0011/09/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yasin Aktay

Türk Sosyolojisinin duayen ismi Prof. Dr. Şerif Mardin hakkın rahmetinekavuştu.Onun Türk sosyal bilimcileri için, Türk siyasi düşünce tarihi için ne anlam ifade ettiği konusu, yıllarca ne kadar tartışılmış olsa da, şimdi üzerinden bir de ölümünün geçtiği yepyeni bir bağlama kavuştu. Kişi hayatta nasıl bir etkinlik içinde olursa olsun, ölünce bütün bir hayatı, geçmişi ve anlamı bambaşka bir bağlama kavuşur.Bir anlamda kişi ölünce tamamlanmış bir metne dönüşür, bir başka açıdan da, ölen kişinin bütün

Türk Sosyolojisinin duayen ismi Prof. Dr. Şerif Mardin hakkın rahmetine
.

Onun Türk sosyal bilimcileri için, Türk siyasi düşünce tarihi için ne anlam ifade ettiği konusu, yıllarca ne kadar tartışılmış olsa da, şimdi üzerinden bir de ölümünün geçtiği yepyeni bir bağlama kavuştu. Kişi hayatta nasıl bir etkinlik içinde olursa olsun, ölünce bütün bir hayatı, geçmişi ve anlamı bambaşka bir bağlama kavuşur.


Bir anlamda kişi ölünce tamamlanmış bir metne dönüşür, bir başka açıdan da, ölen kişinin bütün eseri üzerine ölümüyle birlikte yepyeni bir bütünlüğe ulaşır.
Bu açıdan bakıldığında, kişi öldüğünde tamamlanmış olmuyor yeni bir kulvarda eserini icra etmeye veya eserine veya eserinin anlamına yeni katkılar almaya devam eder. Burada artık
“katkılar yapmaktan”
ziyade
“katkılar almanın”
daha belirleyici olduğunu görmek önemli bir detaydır. Çünkü artık eserinin kimin tarafından nasıl anlaşılacağına kendisi karar veremiyor, belli ki, ortaya koyduğu eserin gücü onun daha etkin anlaşılmasına, yorumlanmasına etki eder, ama neticede ondan kimin neyi anlayıp neyi yeniden üreteceği onun inisiyatifinden tamamen çıkmıştır.

Çok kısa bir süre önce kendisinden bir ömür boyu esirgenen TÜBA ödülünü, üzerine “şeref” payesi koyarak verilmesiyle ilgili yaşanan tartışmalar geldi aklıma. O tartışmalar üzerine ben de bu köşede iki ayrı yazı yazmıştım.

Ölümünün hemen ardından hakkında yazılanlara baktığımda ana hatlarıyla o tartışmaların bağlamının hemen yeniden telaffuz edilmesi şaşırtıcı olmadı.

Malum, aslında Mardin hiçbir zaman muhafazakar veya İslamcı bir çizgide olmadı. Ama yazdıkları dolayısıyla bilhassa Said Nursi ve Nurculuğu çok parlatmış olduğu dolayısıyla çok eleştirildi. Gülen hareketinin FETÖ yüzünün ortaya çıkmasıyla birlikte geriye dönük bu hareketin palazlanmasında kendisine bir suç ortaklığı bile isnat edilebildi. Oysa daha önce de söylediğimiz gibi
Mardin’in bütün yaptığı Türkiye’de ciddi bir toplumsal karşılığı olan bu hareketi, kültürel, sosyolojik ve tarihsel kökenlerini anlamaya ve açıklamaya çalışmaktı.
Bilakis bu ölçekte bir harekete ilgisiz-kayıtsız kalmak bir sosyoloji ekolü için ciddi bir ayıptır.
Ne yazık ki, sosyal bilimcinin çalıştığı konuyu anlamaya çalışması değil, o konuda peşin peşin taraf tutup bir propaganda elemanı gibi çalışmasının beklendiği bir ortamda Şerif Mardin çalıştığı konuya doğrudan angaje olmuş gibi damgalanabilmiştir. Akademik hayatım boyunca Kürt milliyetçiliğine asla prim vermemiş olduğum halde Kürt siyasal hareketini hem kendim çalışmış hem de lisans-üstü öğrencilerime çalıştırmışımdır. Aynı şekilde sol-sosyalist harekete, anlayışa olan apaçık mesafeme rağmen sol-sosyalist hareketin farklı dergilerini, trendlerini, fraksiyonlarını ve söylemlerini hem çalışmış hem de ra öğrencilerime çalıştırmışım. Bunları yaparken öğrencilerimden talep ettiğim çalıştıkları konuya bir mesafe koymak ve durduk yerde çalıştıkları hareketi eleştirmeye girişmemeleri, sadece anlamaya çalışmaları olmuştur.
Bunu yapmakla ne Kürt hareketine ne de Sosyalist harekete siyasi anlamda bir katkı vermeyi düşünmüş değilim. Bu sosyal bilimin olmazsa olmaz bir kuralıdır, bunu bile yapamıyorsanız sosyal bilimin kenarından bile geçmiş olmazsınız.
Bu anlamacı sosyoloji geleneği aslında Batı’da kendi ideolojisinden veya teorisinden yola çıkarak olan biteni “
açıklama
” sınırında kalan pozitivist sosyal bilime karşı, olan biteni önce sosyal olgunun aktörlerinin bakış açısından
“anlamayı”
önemseyen yorumcu sosyolojinin (verstehende) çizgisidir. Batı’da en önemli temsilciliğini
Max Weber
’in yaptığı bu çizginin Türkiye’deki en önemli iki temsilcisinden biri
Şerif Mardin
diğeri de
F. Sabri Ülgener
’dir.
Marksist militanlığın sosyal bilim zannedildiği bir ortamda Mardin’in anlamayı, ideolojiyi, kültürü öne çıkarışı mevcut akademik establishmenti doğal olarak rahatsız etmiştir. Yoksa onun nurculuğa veya incelediği alanlara en ufak bir sempati duymuş olduğunu söylemek mümkün değil.
Doğrusu bunu hiçbir zaman beklemediğimiz gibi, incelediği bu alana karşı oryantalistçe bir tutumdan hiçbir zaman kurtulamadığını da daha önce kaydetmiştik.
Bu arada Nurculuğu incelerken, onun modernizmle bağını ortaya koymakla acaba hangi Müslümanı veya hangi Nurcuyu mutlu ve memnun etmiştir? Bu konu çok tartışma götürür.
Şu var ki, Gülen’i ve hareketini incelerken çalışmanın ortasında bildiği bütün etkin sosyal bilim metodolojileri adına “pes etmiş” olduğunu açıklamış olması bile FETÖ’nün anlaşılması için ciddi bir katkı sayılmalıydı.
Çünkü ona göre Gülen hareketini incelemek, onların, kendilerini sosyal bilimciye istedikleri gibi yansıtma konusundaki çabaları dolayısıyla, arkada hep karanlık bir alan bırakacak, dolayısıyla hiç mümkün olamayacaktı.
Aynı şekilde tuhaf bir biçimde Mardin’i AK Parti karşıtlığı temelinde değerlendirenlerin onu çalışmalarıyla “AK Parti’nin yükselişine önayak olmakla” eleştirmeleri de tam bir Şerif Mardin paradoksuna dönüşmüş durumda.
AK Parti’yi sadece anlamaya çalışmış olmanın AK Parti’nin gelişmesine nasıl bir katkısı olmuş olabilir?
AK Parti gibi gibi derin toplumsal kökleri olan bir hareket bir sosyal bilimcinin onu anlamaya veya açıklamaya çalışmasıyla mı gelişmiş sayıyorlar?
Bu biraz da sosyal bilimcilerin rollerini gereğinden fazla abartmayla da ilgili bir durum sanırım.
Sosyal bilimcilerin Türkiye’de ve aslında bütün dünyada, olan biteni, genellikle olup bittikten sonra anlamaya çalışmaktan öte bir rolleri olmuyor halbuki. Sosyal bilimciden bir tür kahinlik veya gelecekle ilgili öngörü hatta liderlik beklentisi hep olagelmiştir, ama bunu bile yapabilen çok nadir sosyal bilimci olmuştur.
“Dünyayı yorumlamakla yetinen filozofları”
aşağılayıp “
dünyayı değiştirmeye soyunan filozof” olmaya azmeden Marx’ın bile bu rolün filozof için imkansızlığını anlayıp bundan kaçması için sadece 4 sene yetmiş de artmıştı bile.

Şerif Mardin’in ne nurculuğun gelişimine ne de AK Parti’nin birer sosyal hareket olarak gelişimine en ufak bir katkısı olmuş değil, onun tek katkısı o hareketlerin sosyal bilim düşüncesi açısından anlaşılmasına katkı yapmış olmasıdır. Bu kadarı onu halihazırda Türk sosyolojisinin en önemli ismi yapmasına yetmiştir.

Allah rahmetiyle muamele etsin.

#Şerif Mardin
#Marx
#Türkiye
#AK Parti