Hiçbir zaman güçlü Meclis istemediler

04:0027/02/2017, Pazartesi
G: 17/09/2019, Salı
Yasin Aktay

Bütün bu kayıpların bir telafi yolu yönetim erkinin yasama erkinden tamamen ayrıştırılması ve zamanı muayyen bir iktidar dönemi için güçlendirilmesidir. Var mı bunun başka izah tarzı?

Mevcut parlamenter sistemle ilgili iyi-kötü 70 yıllık bir deneyimimiz oluşmuş. Bu deneyimdir ki, bizi bu sistemin Türkiye'yi daha fazla taşıyamayacağı noktasına getirmiştir. CHP lideri gayet naif, gayet safa yatan bir pişkinlikle “iyi de bu sistem bizi şimdiye kadar getirdi işte, ne sorununu gördünüz?” diye sorarak aklı sıra bulanık suda balık sürüsünün peşine takacak insanları.



Oysa ortada bir balık sürüsü de yok, bu aklın götürebileceği sağlam bir yer de yok

. 70 yıldır bu ülke bir yerden bir yere geldi, ama nasıl geldiğini hep birlikte yaşadık, gördük. Tam 4 defa doğrudan darbe yaşadık. Bütün darbelerin arasında da sürekli olarak askeri darbe tehdidi dolayısıyla siyaset-dışı odakların mutlak vesayeti altında bir rejimle buraya kadar geldik.



Parlamenter sistem dedikleri sistem aslında hiçbir zaman yaşanmadı Türkiye'de.
Parlamentonun hiçbir zaman etkisi ve yetkisi anayasada kendisine yazılan kadar bile olmadı, olamadı

. Vesayet kurumları yakın zamana kadar, her zaman parlamenter sistem üzerinde istedikleri manipülasyonları yapmayı başardı. Parlamenter sistemi çok seviyor olmaları o yüzdendir.



Hesapta “egemenlik kayıtsız şartsız milletin” idi ve bu millet egemenliğini parlamento üzerinden yürütecekti, ama bu parlamentodan 411 milletvekili ile, yani görülebilecek en yüksek oranlı konsensüs ile çıkmış bir karar bile vesayet kurumlarının arzusu hilafına olduğu için bir kalemde siliniverdi.

Bununla birlikte iyice pasifize ettikleri Meclis'i söylemde yücelterek demokratik zevahiri giyinmekten de pişkin pişkin geri durmadılar. Onlar parlamenter sistemi çok seviyorlar çünkü onu hariçten çok iyi yönetebilme ihtimalini seviyorlar.


Cumhurbaşkanlığı sistemine Meclis'i zayıflatacağı ve böylece diktatörlüğe yol açacağı endişesini öne sürerek karşı çıkan

CHP, Meclis'in 411 milletvekiliyle almış olduğu bir kararı bile tanımamış, onu kendi safında olduğunu çok iyi bildiği Anayasa Mahkemesi'ne götürmek suretiyle iptal ettirmişti.

İstediklerinin güçlü Meclis olmadığı sadece bu örnekten de yeterince net bir biçimde anlaşılabilir.



Şayet sonradan başörtüsü konusunda bazı düzeltmelere karşı çıkmamışsa CHP, bu konuda artık siyasal bir olgunluğa ulaşmış olduğu veya bir anda özgürlükçü bir çizgiye evirildiği için değil, artık bu konuda takoz olma umudu taşıyamadığı için karşı çıkamamıştır.

Yoksa Anayasa Mahkemesi'nden başörtüsü konusunda yasak lehine bir karar çıkarabileceği umudunu bir nebze taşısa CHP bu fırsatı asla kaçırmazdı.


367 fırıldağı da bu parlamenter sistem içinde çevrilmişti ve özü itibariyle aslında Meclis'in manevi kişiliğini hiçe saymaktan onunla dalga geçmekten başka bir anlamı yoktu. Yeter ki AYM ve diğer harici vesayet odakları yanlarında olsun,

Meclis otoritesi de ne oluyormuş?!

Üstelik bunu yaparken parlamenter sisteme methiyeler düzmekten geri de durmadılar hiç.

Çünkü onlar gerçekten her zaman bu parlamentonun vesayetlerine açık taraflarını sevdiler. Parlamentoya oyun dışı müdahale üzerinden sahip olmadıkları bir iktidarı kullanabilme ihtimalini…


Şimdi parlamentonun kendi vesayetlerine açık kapıları kapanıyor

. Epey zamandır çok kapısı kapanmıştı gerçi, ama hala ciddi bir açık kapı var ve bunu açık tutmak istiyorlar.

Cumhurbaşkanlığı sistemi Meclis'i zayıflatmayacak, bilakis daha da güçlendirecektir.

Meclis üzerinden yapılacak manipülasyonların ülkeyi bir istikrarsızlığa sürüklemesinin önü kapanmış olacak.

Böylece millete karşı, ülkeye karşı oyun alanları iyice daralmış olacak.


Ülke için ve ülke içinde muhalefet imkanı ise zannedildiğinin aksine alabildiğine genişlemiş olacak,

kim ne derse desin. Meclis yasamasını yapacak, denetimini yapacak, bütçesini çıkaracak, bu arada hükümetten çok daha bağımsız hareket edebilecek, çünkü hükümetin bakanları Meclis'in içinden olmayacak.



Hükümet Meclis'teki dağılıma gereğinden fazla bağımlı olduğunda, güçlü bir yürütme erkinin oluşması mümkün olmaz.

Oysa fazla parçalı bir parlamento dağılımı hükümetleri zayıf, kısa ömürlü kılıyor ve bunun oluşturduğu boşluğu başka odakların doldurması mukadder oluyor. Bu durum da zannedildiğinin aksine Meclis'in daha güçlü olmasını değil, daha da zayıf olmasını beraberinde getiriyor

. Çünkü Meclis'in görünür gücü aynı zamanda kendi varlığına da karşı işleyen, kendi altını oyan, yani siyaseti zayıflatıp bürokrasiyi güçlendiren bir etki yapar.



Bıçak sırtında duran veya ABD siyasetindeki deyimiyle sürekli topal ördek konumundaki Meclis veya yürütme erki karşısında ülke bürokrasinin mutlak vesayeti altına girer.

Bürokratlar hükümetleri veya siyasetçileri, yani halkın iradesini gelip geçici, ciddiye alınması gerekmeyen bir şey olarak görür ve her şeyi kendi bildikleri gibi yapma cüretkarlığını kurumsallaştırır.



Onun için parlamento, böyle bir süreç içinde aslında yok hükmündedir ve bu da gücünü milletten almayan fırsatçılara çok iyi gelir.


Kılıçdaroğlu,

“Son 15 yıldır bu ülkeyi yöneten sizsiniz, ne istediniz de bu sistem engel oldu?”

diye soruyor mesela. Hafızalarımızla alay eden pişkinliğinin üzerine tüy dikiyor böylece. Duymak istiyorsa söyleyelim. Son 15 yıldır AK Parti'nin bu ülkeye her alanda yaşattığı bir devrim var. Bu devrimin her adımı, her aşaması CHP'nin parlamenter sistem içinden bulduğu fırsatlarla engellemesine rağmen gerçekleşti.

Her
“darbem var” diyene partisini alıp koştu CHP lideri.

Ne 27 Nisan'ı, ne 7 Şubat'ı, ne Gezi kalkışmasını, ne 17-25 Aralık darbe teşebbüslerini kaçırdı, hepsine de partisini alıp koşmaktan geri durmadı. Bu darbe teşebbüslerinin her biri ülkeye çok zaman, enerji ve varlık kaybettirdi.



Bütün bu kayıpların bir telafi yolu yönetim erkinin yasama erkinden tamamen ayrıştırılması ve zamanı muayyen bir iktidar dönemi için güçlendirilmesidir. Var mı bunun başka izah tarzı?

#Meclis
#Parlamenter Sistem
#Cumhurbaşkanlığı Sistemi