Türkiye ve Rusya'nın Suriye konusunda gelişen işbirliği krizin çözümünde yeni imkanlar yaratmaya devam ediyor. Halep'teki insani krizin derinleşmesinin ve sivil can kayıplarının önüne Türkiye ve Rusya arasında varılan mutabakat geçmişti. İran'ın da bu işbirliğine katkı sağlamaya başlaması Moskova Deklarasyonu ile neticelendi. Türkiye, İran ve Rusya'nın katılımıyla Astana'da bir Suriye Zirvesi gerçekleştiriliyor. Cenevre'nin ve Batılı girişimlerin iflas etmesi üzerine inisiyatif alan bölge ülkeleri, krizin çözümüne başlangıcından itibaren ilk defa bu kadar yaklaştılar.
Bölge ülkeleri arasında işbirliğinin artmaya başlaması sonrasında Batılı çevrelerde ise o bilindik şarkı tekrar çalınmaya başladı. Türkiye'nin eksen değiştirdiği, Batı ile tüm köprüleri atacağı iddiası yeniden dile getiriliyor. Hatırlanacağı üzere bu iddia çok yüksek sesle daha önce de, Türkiye İran'ın nükleer programı dolayısıyla Brezilya ile birlikte bir uzlaşıya vesile olduğunda dile getirilmiş ve anlaşmanın uygulanması engellenmişti.
Suriye konusunda Türkiye'nin ABD ve Avrupalı müttefikleriyle çok kritik bazı noktalarda farklı düşündüğü biliniyor. Türkiye, Suriye ile uzun bir sınıra ve akrabalık ilişkilerine sahip. Üç milyondan fazla Suriyeli Türkiye'de misafir ediliyor.
Böylelikle tüm dünyanın duyarsız kaldığı Suriye trajedisinde hem BM'nin hem de insan hakları gibi değerler üzerinde yükseldiğini iddia eden batı ittifakının haysiyeti korunmuş oluyor. Türkiye Suriye krizinden en ciddi etkilenen ülke durumunda ve bunun karşılığında birkaç içi boş övgü sözü dışında elini taşın altına koyan ülke sayısı oldukça az.
Diğer taraftan Türkiye Suriye menşeli terör saldırılarının hedefi oluyor. Üstelik bu terör saldırıları büyük ölçüde, bir terör örgütü ile mücadele ediyor görüntüsü veren başka bir terör örgütünün Suriye uzantısı tarafından gerçekleştiriliyor ve bu terör örgütü ABD ve Batılı müttefiklerimiz tarafından açıkça destekleniyor.
Evet, ABD ve NATO ittifakında müttefikimiz olan bazı devletler PYD-YPG terör örgütünü çeşitli şekillerde destekliyor. Başka bir deyişle Türkiye'de gerçekleştirilen terör saldırılarında kullanılan ekipman, terör saldırısını gerçekleştirenlerin aldıkları eğitim müttefiklerimiz tarafından veriliyor. Dolayısıyla ittifak ilişkilerine ve ittifak hukukuna zarar Türkiye tarafından değil ittifakın diğer üyeleri tarafından veriliyor ve böylelikle ittifakın ruhuna da ihanet edilmiş olunuyor.
Türkiye'nin Rusya ile ilişkilerini geliştirdiği her dönemde ittifakın ruhuna zarar verdiği iddialarının gündeme gelmesi ayrıca dikkat çekici. Türkiye'nin kendisine hayalî bir stratejik, jeopolitik önem atfettiğini ileri süren Batılı çevreler Türkiye Avrasya'da işbirliğini geliştirip derinleştirmeye yöneldiğinde bir anda bağırıp çağırmaya başlıyorlar. Aynı çevreler ABD ile Rusya belli konularda birlikte hareket ettiğinde ittifakı tartışmaya açmıyorlar ama Türkiye'nin pozisyonu tartışılıyor. Bu noktada şu hususun altını bir kez daha çizmeliyiz: Tartışılması gereken ABD'nin pozisyonudur. Maalesef müttefikimiz terör örgütleriyle aynı safta yer alıyor izlenimi vermektedir.
Türkiye Suriye'de istikrarı hedefliyor. Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve Suriye'nin kuzeyinde hiçbir terör örgütünün yaşamaması Türkiye'nin hedefi. Müttefiklerimizle bu konuda hemfikiriz ancak uygulamada YPG-PYD gibi terör örgütlerine destek vererek müttefiklerimiz Suriye'nin toprak bütünlüğünü riske atıyorlar ve BM Antlaşmasını açıkça çiğniyorlar. Türkiye uluslararası hukukun gereği neyse o olsun istiyor. Suriye'nin toprak bütünlüğü BM hukukunun güvencesi altındadır, Türkiye de bu güvencenin en büyük destekçisidir.
Çözüme dair adımlar atılmaya başlandığı her dönemde Türkiye'deki hükümeti sıkıştırmak maksadıyla Beşar Esed'in geleceğinin gündeme getirildiğini de gözlemliyoruz. Bu suni, sentetik bir tartışmadır. Suriye'de yaşananları bir kişiye endekslemek doğru değildir. Türkiye bu konudaki tavrını, düşüncesini net bir biçimde ortaya koymuştur, muhatapları da bu tavrı anlayışla karşılamıştır. Meseleyi ısrarla tek bir kişi üzerinden tartışmak sürecin anlaşılmasını ve çözüm bulunmasını engeller.
Şu anda Suriye'deki en temel mesele Suriye'nin geleceğine Suriyelilerin karar vermesi, Suriye'nin toprak bütünlüğünün sağlanması ve buradaki terör örgütlerinin imha edilmesidir. Bu temel meseleler dışındakiler tali meselelerdir, sürecin çözümle sonuçlanmasını istemeyenlerin ısrarla gündemde tuttuğu meselelerdir. Bu hedefe ulaşılmasının önündeki en büyük engel PYD-YPG-DAEŞ gibi terör örgütlerine verilen destektir. Bu destek Suriye'yi terör örgütlerine açık hale getiriyor.
Bu noktada ABD'de Trump'ın Başkanlığının sorunlara çözüm getirip getirmeyeceği merak konusu. Bu sorunun cevabı ancak Trump'ın icraatlarından sonra verilebilir. Maalesef Obama yönetimi Suriye'deki krizi anlamakta ve yönetmekte başarısız oldu. Dahası burada bir terör örgütüne karşı başka bir terör örgütüyle aynı safta bulunuyormuş görüntüsü vererek ABD'nin bölgedeki güvenilirliğini ve prestijini olumsuz etkiledi. Trump yönetiminden bu terör örgütlerini destekleme politikasından vazgeçmesini, ittifak hukukuna uygun hareket edilmesini bekliyoruz. ABD'den beklentimiz de talebimiz de çok net aslında: Terör örgütlerini desteklemekten vazgeçmeli.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.