Yazılırken hükmü biten haberler

04:0019/01/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Yaşar Taşkın Koç

Acaip bir ülke ve acaip bir meslek.



Finlandiya'ya yapılan bir resmi geziyi takip ettiğimizde bundan 6-7 yıl önce, en çok satan gazetelerinden birinin tam sayfa manşeti bir benzincinin soyulmasıydı.



Güvenlik kamerasından bir düşük kalite fotoğraf kaplamıştı tabldot boy gazeteyi. O zaman gülüşmüştük diğer gazetecilerle “Burası nasıl ülke?” diye.



Bizde böyle bir haber üçüncü sayfada bile yer bulur muydu şüpheliydi.



Sonra üzerinden yıllar değil asırlar geçti sanki Türkiye'nin.



Düşünün ki Kürt Açılımı'nın henüz telaffuz ediliyor gibi yapılmaya çalışıldığı zamanlardı.



O zaman bile böyle bir haber manşette olunca şaşırtıcıydı biz Türk gazeteciler için.



Şimdi hâyâl bile edemiyorum benzer bir gazeteyle karşılaşınca ne düşüneceğimizi.



Ama çok muhtemeldir ki böyle gazeteler, böyle manşetler çıkıyor bugün de o ışık hızı uzaklığındaki ülkelerde.



Burada son dakikaları takip edemeyecek kadar yoğun ilerliyor gündem başlıkları.



Ay ile dünya arasındaki yerçekimi farkından büyük oralarla bura arasındaki haber temposu farkı.



Yazdığımız her şey ertesi gün çoktan ya değişmiş ya gündemden düşmüş ya bir üst basamakta içerik ve şekil değiştirmiş oluyor çoktan.



Akademisyenlerin ilk bildirisine dair yazana kadar araya baştan ayağa hukukun muhatabı olması gereken Sedat Peker açıklaması giriyor; ona değinene kadar sabah gözaltılar başlıyor… dur buna ilişkin şunu savunmalıyım demeye kalmadan başka taraftar ya da karşıt bildiriler sökün ediyor.



Gazi Üniversitesi'ndeki akademisyenin imzacı arkadaşına “topuğunuza sıkarız” demesiyle silmesi hızında gelişiyor her şey. Kapılarına bildiriye karşı çıkan öğrencilerin astığı bildirilerin yanlışlığından bahsedene kadar bu sefer benzer ama karşıtını ODTÜ'de yapanlar sökün ediyor.



Sultanahmet ve Çınar katliamları boca ediliyor üzerimize, bütün bu tartışmaların arasına.



Hiçbir şeyi kendi içinde, kendi alanında tartışmak mümkün olmuyor olamıyor.



Her şey iç içe daha fazla karışıyor.



Herkesin kendini karşıtıyla tanımladığı; herkesin kendinden çok karşıtının uzmanı olduğu bir atmosferde tekerlemeler de dönüşüyor ister istemez.



“Bir berber bir berbere gel beraber berber dükkânı açalım” demiyor artık.



Bir parti bir partinin kapatılması için Yargıtay'a başvuruyor meselâ. Takvimler de şaştığı için zihnimizde 1 Nisan şakası sanıyorum ama yok Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı'nın Yargıtay çıkışında paltolu fotoğrafı “şaka değil acı ama gerçek” diyor.



Orijinal Vatan Partisi'nin kurucusu Hikmet Kıvılcımlı iyi ki yaşamıyor, diye düşünüyorum. Gurbet ellerde hasta beş parasız yoldaşım dediklerinin çoğunun hayırsızlığıyla hayata veda ederken bu kadarı onun bile aklına gelmezdi diyorum.



Silopi ve Cizre temizlendi diye, Diyarbakır Yenişehir'de roketin ıskalayıp trafoyu vurmasıyla ucuz atlatıldı diye sevinirken Sur'dan üç polisin şehit haberi düşüyor gece yarısı.



Sabah bütün haber merkezleri bu haberle uğraşırken yirmi kilometre öteden üç roket yaklaşıyor Kilis'e.



Almanların 2. Dünya Savaşı'ndaki korkulu rüyası bu roketlere, atılırken çıkardığı ıslığa benzer ses yüzünden Stalin'in Orgu adını vermişlerdi. Ruslarsa 1930'ların sonunda bestelenmiş şarkıyla aynı ismi vermişti silahlarına; Katyuşa…



İkisi boş arazide patlarken üçüncüsü bir okula isabet etti Katyuşaların.



Hizmetli Ayşegül Polat'ın canını aldı sonra. Bir öğrenci ağır yaralı halen.



Ayşegül, üç ay önce işe girdim diye ne sevinmişti kim bilir tahmin bile edemiyoruz.



Duysanız muhtemelen melodisini hatırlayacağınız bir şarkıdan adını alan ölüm makinesi asgari ücretli gencecik yeni evli bir kadını bu hayattan söküp aldı.



Genç bir kızın aşkını anlatan ve “çiçekler açmış elmalar ve armutlar” diye başlayan şarkı çiçek isimli bir kadını öldürdü.



Rusya'da imal edilip, Suriye'de kimlerin elinden geze geze Işid'e verilen onca roketten biriydi.



Yaşanan onca saldırı, onca şehit onca ölüm nasıl muhayyel Kürdistan'ı kurmanın bir aracı sanılıyorsa şimdi Ayşegül'ün cenazesi veya aynı roketin parçalarının vücuduna saplandığı kız çocuğunun ameliyatını da “kendilerine din” devletinin aracı sayıyor muhtemelen birileri.



Sonra gazeteci artık hangisini yazacağını karıştırıyor.


#Ayşegül Polat
#Rusya
#Türk gazeteciler
#Kürt Açılımı