Sahadaki yabancı cisim

03:0010/05/2016, Salı
G: 13/09/2019, Cuma
Yaşar Taşkın Koç

Beşiktaş şampiyonluk için çok kritik bir viraj olan Galatasaray'la deplasmandaki derbide 70. dakikada Cenk ve Gökhan'ı peşpeşe oyuna soktu.



Yaklaşık beş dakika sonra Cenk'in Oğuzhan'a pası verdiği anda orta sahaya doğru ise bir başkası koşuyordu.



Koşan kişi futbolcu değildi, hakem değildi… maç sürerken onlar dışında kimsenin içeri girmesi vise alışıldık bir şey değildi.



Bu sırada Oğuzhan içeriye doğru kendine has driplingle ilerledi ve üç Galatasaraylı arasından topu Cenk'le buluşturdu.



Bu sırada sahaya giren beyaz tişörtlü sivil orta sahadaki yuvarlağa doğru koşuyordu. Peşinde bir stad saha kenarı görevlisi onunla birlikte depardaydı.



Biraz önce galibiyetin şart olduğu maça son bir hamle olarak alınan Cenk verdiği pası içeriye kat ettiği koşuyla geri aldı. Sarı kırmızılıların son yıllardaki en başarılı futbolcusu kaleci Muslera şut da çekebilecek pas da verebilecek siyah beyazlı hücumcuyu iyi kapattı. Cenk o saniye pasını çıkardı sağa doğru. Muslera iyi bir refleksle yine de belki de çıkarabilecek şekilde uzandı. Yetişemedi.



Sivil şahıs orta sahanın yuvarlağına uzandı.



Onu kovalayan siyah takım elbiseli görevli yetişmişti artık.



Cenk'in pasında gol yollarının bu yılki en başarılı ismi Alman santrafor Gomez saliseler içinde artık boş kalmış kaleye yuvarladı topu.



Kartallar kupaya uzanmak için son üç adımdan en büyük ve en tehlikeli olanını maçın bitmesine çeyrek saat kala geçmek üzereydi.



Sahaya giren sivil şahıs çıkarılırken Beşiktaşlı futbolcular birbirlerine sarılıyordu.



Hayatın güzel bir özetiydi yaşanan.



Bir yanda gol sevinci, kupaya bir adım daha yaklaşmanın, korkutucu bir deplasmandan galibiyetle ayrılma geriliminin heyecanı sahaya giren “yabancı”nın çıkarılmasıyla aynı anda iç içe yaşanıyordu.



Tıpkı dünya gibi, bölgemiz gibi, bazen ülkemiz gibi.



Çok umut verici, sevindirici şeylerle yürek burkan işler aynı anda girip çıkıyor hayatımızdan.



Kişisel düzeyde de böyle aile akraba arkadaşlık iş hayatında da memleket sathında da.



Öyle karışıyor ki bazen işler pası veren mi geri alan mı araya girip dripling atan mı boşa uçan kaleci mi golü atan santrafor muyuz yoksa orta sahaya koşan sahaların yabancısı mıyız aslında o anda… bilemiyoruz.



Bazen hiçbiri değil sadece ekran karşısında bu gole üzülen Fenerbahçeli ya da üzülse mi sevinse mi anlayamayan Galatasaraylı oluyoruz.



Belki de futboldan hiç hoşlanmayan biri olarak sadece sahada koşan kişiye bakıyoruz maçı heyecanla izleyen diğer aile bireyleri arasında.



Veya hızla kanalı değiştirip kendimize uygun bir dizi belki bir belgesel arıyoruz Pazar gecelerinin yıldırıcı bıkkınlığı içinde.



Zaman akıp gidiyor.



Sırtında kurtarabildiği birkaç parça eşyanın tıkıştırıldığı çıkın sınırdan geçmeye çalışırken nihayet kurşunla da muhatap olan bir Suriyeli göçmen oluyoruz şu sıra en çok.



Batı'da bir yerlerde bu kurşundan rahatsız olanlardan fazla “iyi oldu, gelmesinler buralara” diyenler oluyor elbet.



İsrail'de görevdeki Genelkurmay Başkan Yardımcısı ülkesinin bazı uygulamaları “Nazi Almanyasında yaşanan mide bulandırıcı şeylere” benzetmesinin karşısında Netanyahu'nun bu sözleri “şoke edici” bulması duruyor.



Yaşarken bir yandan ölüme doğru yürüdüğümüzü, yaklaştığımızı fark ediyoruz ama ancak düşününce.



Hayat kısa sekanslar halinde parlayıp sönüyor sanki.



Bir an Gomez'in golüyle havaya fırlayan Şenol Güneş ve aynı anda Muslera'nın üzüntüsü çakıp geçiyor içimizden.



Dünyaya fırlatıldığımızı savunan yabancılaşma teorisyenleriyle sahalardaki yabancı kişiler, yabancı “cisim”ler gün geçtikçe birbirine daha çok yaklaşıyor.


#Beşiktaş
#Galatasaray
#Sahaya giren taraftar