Irak, Ortadoğu, dünya

03:006/05/2016, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Yaşar Taşkın Koç

İç siyasetteki değişim ister istemez manşetleri haberleri program ve tartışmaları kapladı dünden beri.



Doğal olan bu.



Ama bir yandan da zaman zaman iç siyaseti de etkileyen dışarıdaki gelişmeler kesintisiz sürüyor.



Son yazımızda Irak'la ilgili yeni senaryoların ortaya atılmasına değinmiş ve bu ülkedeki farklı hareketliliklere dikkat çekmiştik. Irak'tan son gelen haberler bahsettiğim hareketliliğin geçici olmadığına işaret ediyor. Keza, ABD Başkan Yardımcısı'nın “Burası suni bir ülke” demesinin rutin bir açıklama olmadığından, olmasının zor olduğundan yola çıkarak dalgalanmaların üst üste gelmesine dikkat çekmeye çalışmıştım.



Bilmem, bugün Sadr yanlılarının yapması beklenen büyük Cuma gösterisi nasıl sonuçlanacak?



Ardışık bir eylemliliğin tetikleyicisi olacak mı?



Patlayan bombası, etnik ve mezhebi kargaşası kemikleşme eğilimine girmiş Irak'ta gün gelip de “suni” olduğunun altı çizilen haritalar yenileriyle mi yer değiştirecek?



Bilmiyor ama endişe ediyoruz.



Irak, fiili bölünmüşlüğünü Daiş'le perçinlemişken koalisyon güçlerinin beklenen Musul operasyonu ne getirip ne götürecek?



Benzer bir kaderi daha keskin ve acılı yaşayan Suriye'nin Musul'u kabul edilebilecek Halep akıbetini çaresizce bekliyor.



Sıçrayarak gidersek küresel kriz bitmek bilmeyen bir döngüde çözümleri ertelemeye devam ederken ekonomisinde toparlanması hızlanmış ABD'de yeni başkanın kim olacağı bütün bu olup bitenleri yeniden tartışmamız; hesapların altını çizip yeni bir sayfa açmamızı gerektirebilir.



Bunları not etmeye çalışıyorum çünkü zaman içinde sele kapılıp sürüklenmek asıl büyük özelliğimiz insan olarak. Geriye çekilip bakmanın da yeterli olmadığı sınırlanmalarımız var. O yüzden en çok tarih doğru değerlendirilince ancak ne olup bittiği konusunda bize bir fikir verebiliyor.



Çanakkale'nin geçilmezliği Rusya İmparatorluğu'nun yıkılmasında nasıl önemli bir rol oynadı ve bu yüzden arada bir süre Erzurum, Kars, Trabzon dahil bir çok şehrin işgal edilmesinin tarihte sadece acı hatırası kaldı.



Bu olup bitenleri o anda ne öngörmek ne analiz etmek yaşayanlar için mümkün değildi muhtemelen.



Koca bir Cihan Harbi'nin kısa sürede siper savaşları bataklığına dönüşecek bir kısır döngü olduğunu o yüzden sadece bir banker doğru tahmin etti belki de.



Kimin aklına gelirdi ki Osmanlı'nın koca ve geçilmez bir set gibi dikildiği ticaret yollarını aşmak için girişilen denemelerin Amerika kıtasının keşfiyle sonuçlanacağını.



Ve bu keşif sonunda Güney Amerika'dan tonlarca altın ve gümüş bulanların sevincinin, İspanya İmparatorluğu'nun “tamam budur işte” diye düşünmesinin ne büyük bir hüsranın başlangıcı olacağını.



O altın ve gümüş Akdeniz'deki en büyük ve dönemin en güçlü birkaç ülkesinden rakibi Osmanlı'da doğurduğu büyük enflasyonun nihayet Celali İsyanları'na sebep olacağı da herhalde ancak aradan yüzyıllar geçtikten sonra anlam verilebilen bir hadiseydi.



Yani bir İnkalı kadından çalınan altın bileziğin sonunun Sivas'ta dağlarda gezen bir Hasan'la ilişkisini kurmak hakikatten çok zor insanoğlu için. Ama öyle oldu…



Yetmedi, İspanya ucuz altın ve gümüş bolluğu bataklığında kendi de enflasyon belasıyla tanıştı.



Akdeniz'in iki ucundaki iki imparatorluk birlikte, benzer deniz savaşları mağlubiyetleriyle başlayan benzer çöküşlerle tarihe karıştı.



O yüzden bugün özellikle sınırlarımızın hemen ötesinde olup bitenlere dair bağlantılı notlara bakmaya, dikkat etmeye çalışıyorum.



Yarın tarih yazılırken Biden'ın sözleri, Sadr'ın talimatları, yakında yüzüncü yılının gelmesi nedeniyle tekrar hatırlayacağımız Sykes-Picot Anlaşması, bütün Ortadoğu coğrafyasındaki genç nüfusun toplam nüfusa oranındaki yükseklik, bir ülkenin toplam potansiyelini hesaplamak için klasik yöntemler dışındaki farklı bakış açıları getiren yeni ölçme anlayışları… ve benzeri nicesine bakarak bu içinde akıp gittiğimiz zaman nehrine az da olsa anlam vermeye çalışıyoruz.



1990'ların başında SSCB ve bağlı olduğu paktı dönüştürme amacıyla yıkan Gorbaçov ancak çeyrek yüzyıl sonra ortaya çıkan sonuçların ne kadar bunca olumsuz olduğunun sorusunu soruyor örneğin. Bulabildiği cevaplar arasında şimdilik en çok Batı'nın zaferini ilân edenleri suçlamak var. Yani bir ahlak ve adalet anlayışı kurulmamasını, kurulamamasını eleştiriyor ünlü politikacı.



Şüphesiz bütün coğrafyalarda var ama şu sıra en çok Ortadoğu üzerinden dünyaya saçılan kana bakarak bölgenin insanları olarak hep dikkat çektiğimiz şeye ancak çeyrek yüzyıl sonra işaret etmek yine de bir şey…



Bakalım bunca uyarı bir işe yarayacak mı yoksa aslolan keskin çıkarlar gerekçesiyle bölgenin daha da parçalanmasına göz yummak mı olacak, elimizden geldiğince önlemeye çalışacak ve sonunda ne olduğunu hep birlikte göreceğiz.


#Irak
#Ortadoğu