Hobi olarak ilgilenin ama

04:0031/05/2016, الثلاثاء
G: 13/09/2019, الجمعة
Yaşar Taşkın Koç

Fetih mi işgal mi kıyım mı vahşet mi… böyle bir tartışma yok aslında.



Hepsi son yılların icadı işler.



Tartışılsın, hiçbir mahzuru yok.



Eğer tarih bilincine, tarih bilgisine katkısı olacaksa daha fazla tartışılsın hatta. Ama şehir kuşatma altındayken meleklerin cinsiyetini tartışan bir zihniyetin kuşatanlardan ne kadar geride olduğu, yıkılmayı hak ettiklerini unutmadan.



Unutuyorsanız da bu durumu haklı çıkaracak yeni donelerle.



Yaygın adıyla Bizans doğru tanımıyla Doğu Roma'nın son kalıntısı artık kelimenin tam anlamıyla bir “kalıntı”ydı ve yıkılmaktan başka kaderi de yoktu.



Günlük meselelerdeki ayrışma veya anormallik tarihe gittikçe daha fazla sirayet ediyor, bu tartışma da bunun son kanıtlarından biri sadece.



Üç gün yağma izninden, sınırlı sayıdaki tarihi belgeden yola çıkıp 1453'ü yorumlamaya kalkmak kuşatma altındayken meleklerin cinsiyetini tartışanların durumuna düşmekten farksız.



Tarihi yaşandığı dönemden soyutlayıp bugünün bakış açısıyla yorumlamak bile değil bu.



Aynı kanattaki kimileri gemilerin karadan yürütülmesine dahi inanmıyor söz kendilerine geldiğinde. Oysa bu operasyonun o tarihlerde çizimi bile var ve tarihte ilk defa yapılmış bir şey de değil.



Endülüs de bir dönem pırıl pırıldır.



Gerçekten günümüze ışık tutacak kadar parlak, özenilecek kadar iyidir güzeldir.



Ama ondan kalan son parçada, Granada'da Beni Ahmar sultanlığı da uzun bir kuşatma altındayken o kuşatma yıllarını içeride baba oğulun kavgasıyla geçirdi öylece.



İstanbul'un fethiyle de bir şekilde ilgisi vardı bu olup bitenin.



Nasıl ki etrafı tamamen Müslüman toprakları haline gelmiş ve ortalarında bir ada gibi tek başına Hıristiyan merkezi olarak yaşamaya çalışan İstanbul fethedildiğinde haberi duyan Papa'nın koltuğundan düştüğü rivayet ediliyorsa, etrafı tamamen yeniden Hıristiyanlaşmış Endülüs'ün son parçasının da bütün olup bitenlerden sonra direnme ihtimali kalmamıştı.



İstanbul'un yeni sahiplerinin bu durumdaki Endülüs Müslümanlarına yeterince yardım edip etmediği ise uzmanlarının bütün kararlı ifadelerine rağmen bence çok muğlaktır hâlâ.



Tıpkı İstanbul gibi Granada'nın düşmesi de belli ki mukadderdi ve bugün herkesin hayranlıkla gezdiği El Hamra Sarayı'nın asıl hayranlık uyandıran yönü sanat tarihçilerine göre fakirlik içinde, basit malzemelerle yapılabilmiş olmasındaydı hatta.



Velhasıl Akdeniz'in bir ucuyla diğer ucunda birbirine karşıt, birbirinden etkilenen, benzer şekilde yükselen iki imparatorluk karşılıklı rövanş alıyordu.



Osmanlı İstanbul'u fethettiğinde İstanbul'u küçültmedi. Birikimini yok etmedi. Azınlıkları sürgüne yollamadı. Hıristiyan veya Musevi adetlerini yasaklamadı.



Endülüs'ü geri alanlarsa Ramazan ayında yemek pişirilip pişirilmediğini kontrol için tepelere gözcüler dikti.



Korku imparatorluğu ile bir dini gizlice yaşamak, çift dinli olmaya dair geleneği güçlü biçimde yeşertti.



Engizisyon denilen insanlık düşmanı şeyi icad etti.



Endülüs Müslümanlarının bilim ve teknolojideki seviyesine henüz ulaşamadıkları için güzelim çeşmeleri, havuzları, su oyunlarını, takvimleri bile işletemedi onlarca yıl.



Ünlü şairleri Lorca Endülüs harabelerinde gezinerek gazellere öykündü şiirlerinde.



1936'da Franko taraftarlarının doğduğu Granada'da kurşuna dizeceği Lorca.



Nobel ödülünü iki kere kazanan dünyadaki tek kadın olan Marie Curi'ye atfedilen sözle “Eğer Endülüs'teki kitaplar yakılmasa çoktan galaksiler arasında geziniyor olacaktık…”



Oysa fethedilen İstanbul'un olan birikimi yok edilmediği gibi üzerine koca bir medeniyetin başkenti inşa edildi.



Dolayısıyla tartışalım. Yeni kitaplar yazılsın. Yeni bulgular derlensin, yeniden yorumlansın.



Hiç itirazım yok, hatta teşvik de edilmeli.



Ama kategorik olarak taraf tutmanın bir anlamı yok.



Köhne, çürümüş, yıkılmaktan başka gideceği yer kalmamış Bizans'ın tarafını tutmak için gerçekten somut, mantıklı delillere gerek var.



Sadece onu yıkan Osmanlı diye, Osmanlı karşıtlığıyla gidilecek yer köhne çürümüş yıkılmış bir yer.



Tarih herkesin kendine yeni bir dünya görüşü kurmaya yetecek malzemeyi veriyor elbet.



Bazı konularda ise bu açıdan çok cimri.



1453'teki fetih bunların başında geliyor.



Din, ideoloji, milliyet bağlarının bile görmezden gelmeye yetmeyeceği kadar açık bir tarih o tarih.



İstediğiniz tarafı seçin, özgürsünüz. Ama unutmayın ki değil tarihçi, hobi olarak bile yanlış tarafı seçseniz, sizi zor durumda bırakacak bir dönem.



Bari bunu unutmayın.



Bu kadarına gözünüzü kapatmayın.


#İstanbul'un fethi
#Doğu Roma'
#Din
#İdeoloji
#Osmanlı