Daha Suriye'nin parçalanacağı, iç savaşın derinleşeceği, uluslar arası bir çatışma alanına dönüşeceği belirsizdi ama nasıl olmuşsa ülkenin etnik dağılımına yönelik iddialar ortaya atılmaya başlanmıştı.
PYD'nin adı yeni yeni duyuluyordu. Bölgede silah kullanarak, şiddetle önceliği Kürtler olmak üzere diğer grupları sindirdiğine dair haberler, röportajlar görülüyordu.
O sıra Suriye'nin kuzeyinde bir Kürt devletinin nüvesinin oluşturulmaya çalışıldığına dair ilk sinyaller gelmeye başladı. Kantonlar daha sonra girecekti jargona. ABD'nin müttefik olarak açıktan ilân etmediği dönemlerdi.
İnternetten konuyla ilgili harita ararsanız öyle ha diye bulamazdınız. Çok eski yıllarda yapılmış bir üniversite tezinde rastladım söz konusu coğrafyadaki etnik dağılıma. Türk sınırının hemen altındaki bütün bölgenin Kürtlere ait olduğunu iddia edenlere işin hiç de öyle olmadığını söylüyordu tez ve harita. Kürtler belirli yerlerde çoğunluktu ama onlar kadar Türkmen ve asıl ağırlıklı olarak Araptı nüfusun oransal dağılımı. Dahası, Kürtlerin yoğun yaşadığı iki toprak parçası birbirinden epey uzaktı.
Gün geldi bu haritalar ilgili herkesin açıp açıp baktığı, yenilenmiş, kurgulanmış, sahtesiyle değiştirilmiş, çarpıtılmış halleriyle sökün etti ortalığa. Bunun başarılması için Kobani'ye Işid saldırısı ve sonrasında yaşananlar en kritik rolü oynadı.
Kobani tam olarak neydi ve uluslar arası medyanın bu konuda oynadığı rol ciddi araştırma ve analiz gerektiren örnek bir olaydı.
Ardından 7 Haziran seçimleri sonrasında da hükümet kurulamadan geçen 5 koca ay.
Aradan geçen sürede yaşananları atlayarak bugüne geldiğimizde elimizde tırmanın terör, terörle keskinleşen bir mücadele, Işid'in Diyarbakır, Suruç ve Ankara'daki büyük acılar getiren ağır maliyetli bombaları var.
Üstelik, o bombalarla ilgili kimin eli kimin cebinde gittikçe anlaşılmaz hale geliyor soruşturmalar sürdükçe.
Kobani'nin asıl anlamı, PYD'nin bölgedeki partner olarak varlığı, PKK'nın saldırılarının hortlaması, Işid'in sınır içine girmesi, Rusya'nın Suriye'ye yerleşmesi, ABD'nin PYD üzerindeki açık ve net koruyuculuğunun belirginleşmesi hep bu 5 ay içinde keskinleşti.
Bu arada Suriye konusunda başka bir anlaşmanın yolları aranırken mültecilerin Avrupa kapılarına dayanması geçici bir özenden başka şey getirmiyor.
Suriye denilince aynı anda Akdeniz anlamamız gerektiğini unutmadan Kıbrıs gibi bölgenin merkezinde çakılı adada hızlanan görüşme trafiğini not ediyoruz.
Güney Kıbrıs yönetimi Türkiye ile bazı başlıkların açılmasına asla izin vermeyeceklerini akşam söyleyip sabah KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı ile görüşmelere kaldığı yerden devam ediyor.
Bir ayağı Suriye'nin üzerindeki geniş ölçekli pergelin hangi coğrafyaları, devletleri, örgütleri, olayları, işbirliklerini, planları kapsadığı artık çok net.
Belli ki pergelin kurşun kalem olan ucuyla o geniş daire çizildi de.
Mesele artık Türkiye'yi ikna etmek ya da iradesini kırmak.
Şimdi yeniden sandık başına gidiyoruz.
Seçim sonrası bu kurşunkalem izinin üzerinden mürekkeple/kanla geçilecek mi?
Dairenin içi plana uygun doldurulacak mı göreceğiz.
Görürken seyirci olup olmayacağımızı da seçim belirleyecek.
Bu arada Trabzon'da hakemlerin sabaha karşı ancak müdahaleyle stattan çıkabilmesi veya Hürriyet gazetesinin “Oktay Usta pilav dağıtırken polis müdahalesi geldi” hümanist içerikli haberleriyle oyalanabiliriz.
Hayat tuhaf tesadüflerle dolu gibi geliyor insana.
Hiçbiri tesadüf değil oysa.
Ne yıllar önce Arap-Türkmen nüfusun coğrafyasında kanton hayalleri ne Kobani imaj çalışması…
Ne ABD'nin PYD dayanışması ne Rusya'nın askeri müdahalesi…
Ne sızan sızdırılan belgeler ne Kıbrıs görüşmeleri…
Ne Hürriyet'in paralel medyaya kendisinden daha yararlı sinsi haberleri ne Ertuğrul Özkök'le PKK terörünün aynı anda meydan okuyan hortlaması.
Seçim sandığımız şeyin bazen seçimden daha önemli; bazen seçimden başka her şey olduğu zamanlar vardır.
Ne diyelim, “hayırlısı olsun.”