1 Kasım’ın gelişi Ekim’den belliymiş

04:0013/11/2015, Cuma
G: 13/09/2019, Cuma
Yaşar Taşkın Koç

Seçim sonuçlarının ne çok meseleyi çözdüğünü ya da çözümü için iktidara da Türkiye'ye de şans verdiğini bir çok analizde okuduk.Bu, doğru bir yaklaşım üstelik.Seçimlerden önce Tüketici Güven Endeksi'ndeki iniş çıkışların seçimleri doğrudan etkilediğini söyleyen çok sayıda araştırmacı var. Bu endeks insanların geleceğe yönelik umutlarının artıp artmadığını, işsizlikle ilgili düşüncelerini, ekonomik durumlarında iyileşme olup olmayacağı dahil benzeri konulardaki fikirlerini, beklentilerini ölçmeye

Seçim sonuçlarının ne çok meseleyi çözdüğünü ya da çözümü için iktidara da Türkiye'ye de şans verdiğini bir çok analizde okuduk.

Bu, doğru bir yaklaşım üstelik.

Seçimlerden önce Tüketici Güven Endeksi'ndeki iniş çıkışların seçimleri doğrudan etkilediğini söyleyen çok sayıda araştırmacı var. Bu endeks insanların geleceğe yönelik umutlarının artıp artmadığını, işsizlikle ilgili düşüncelerini, ekonomik durumlarında iyileşme olup olmayacağı dahil benzeri konulardaki fikirlerini, beklentilerini ölçmeye çalışıyor.

Temmuz, Ağustos ve Eylül aylarında bu verilerin hepsinde kötümserlik hakimken Ekim ayında birden bütün beklentilerde iyimserlik görüldüğü ölçülmüş.

Aslında, ne ilginçtir, AK Parti'nin böyle yüksek bir oy oranıyla tek parti iktidarına yeniden kavuşacağı Ekim ayındaki bu verilerden belliymiş.

İktidar partilerinin oy kaybettiği veya kazandığı, kaybedeceği veya kazanacağı genellikle bu verilerle ölçülebiliyor bir anlamda. 2009 yerel seçimleri öncesindeki gidişat ya da 7 Haziran'dan hemen önce Mayıs 2015 endeksi bu iddianın sağlamasını yapmak için birer kanıt meselâ.

Burada mesele şu; Ekim ayında insanların ekonomik geleceklerine yönelik iyimserliğinin birden bire artmasını ne sağladı?

İnsanlar tek parti iktidarına mı karar verdi ve böylece durumun düzelmesi için istikrarın kazanacağını düşündü?

Yoksa, dört aydır hükümetsiz, belirsiz bir ortamda bile işlerin sanıldığı kadar kötüye gidilmemesine bakarak seçimlerden sonra durumun düzelmesinin daha kolay olacağına mı ikna oldu?

Ekonomi haberleri içinde akıp gitse de üçüncü çeyrekte Türkiye'nin beklentilerin üzerinde 3.8 oranında büyümesi miydi bu iyimserliğin somut sebebi yoksa yukarıdaki ihtimallerle birlikte çok sayıda faktör mü bu sonucu oluşturdu?

Bu soruların cevabı artık ancak araştırmacıların çok yönlü, farklı alanlara dair analizlerini birleştirerek bulunabilir.

Bu sonuçları Ankara nasıl okuyor, bu hepimizi ilgilendiren asıl mesele.

Muhalefet partilerindeki başkanlık tartışmalarının tozu dumanı yatıştığında onların kendileri ve tabanları açısından sıkıştıkları bu kısır gidişata bir cevap verebilip veremediklerini göreceğiz.

Ama şu ana kadar CHP ve MHP'de genel başkanlık için adı geçen adayların liderlerinin koltuğunu fazla sallama şansı olduğunu düşünmüyorum.

Belki onların yıpratma savaşlarının arkasından bugün isimlerini bilmediğimiz duymadığımız sürpriz ve daha güçlü adaylar çıkabilir. Ama bunun için de zaman çok uygun değil.

Çünkü beklenmedik olağanüstü bir şey veya Başkanlık Sistemi'ni içeren bir Anayasa değişikliği gerçekleşmediği sürece siyasetin önünde seçimsiz, uzun bir dört yıl var. Bu ilk dalgaları göğüsleyebilirse Bahçeli ve Kılıçdaroğlu'nun Genel Başkanlıkları için -bu sefer gerçekten son kez de olsa- 4 yıllığına başka bir tehdit çıkması kolay değil. Partilerinin elindeki malzeme belli nihayetinde.

Peki iktidar kanadı seçim sonuçlarını nasıl yorumluyor?

Onların gerek özel sohbetlerinde gerek kameralar önünde söyledikleri aynı; “1 Kasım'ı asla tek başına değil, 7 Haziran'la birlikte okuyoruz.” Yani hem dersini almış hem dersini çalışmış hem bir daha bu duruma düşmemek için dikkatli görünüyorlar.

İç politikanın özetle bizi ilgilendiren başlıkların hemen tamamında verilen bu yüzde 49.5 oy desteğinin anlamı açık. Hatta millet sandıkta bir sürü tartışmayı bitirdi bile. Bunlar arasında ön sırada Paralel Yapı ve PKK ile mücadele de var. Bu destek, bu mücadeledeki artan başarının zedelenmemesi için de yine iktidar dikkatli davranmaya çalışıyor. Manisa'daki kelepçe skandalının Emniyet Müdürü'nün görevden alınmasıyla sonuçlanması gibi. Ama bir yandan da merdivenlerden başlayıp polis minibüsüne kadar yerde sürüklenip sonra çuval gibi içeri atılan kadına yapılan muamelenin de çıkarılması gereken bir faturası olmalı.

Veya kırka yakın hendek kazıp cephanelik dolu kale yaptıkları Silvan'da terörle mücadele sürerken hepi topu 15 kişiden oluşan ve aralarında Eşbaşkanları Yüksekdağ'ın da olduğu HDP heyetine gaz sıkılıp üzerlerine doğru gaz fişeği atılması gibi…

Sivil iktidara verilen desteği kendine yontmayı seven bürokrasi yaptıklarına göz yumuldukça hep daha fazlasını ister, yapar çünkü. Ve faturayı o ödemezse ödemesi gereken iktidar olur.

Bir aydan fazladır sınır ötesi ve özellikle Cerablus'la ilgili haberlere yorumlara dikkat çekiyorduk. Bu konuda müdahaleye yönelik haberlerin sayısı artmaya başladı.

Ama bir hareket olup olmaması öncelikle Antalya'daki G-20 toplantısından çıkacak sonuçlara bağlı bence.

Hele bir Antalya sonrasını görelim; ondan sonra bu konuda yazacak (ciddi tehdit, tuzak ve tehlikeleri de içeren) daha çok şey var…
#AK Parti
#Cerablus
#PKK