Yerli otomobilin prototipleri kamuya gösterime çıkınca hep birlikte şoka girdik; bu bildiğin dört tekerli, motorlu bilinen bir şeydi.
Oysa yerli otomobil denilince bizim beklediğimiz meselâ ön, orta ve arkada özel üretim yayları bulunan ve zıplayarak ilerleyen yeni bir araçtı.
Ya da motor yerine ne bileyim pervane olabilirdi.
O da olmadı, bu elektrikle çalışması neydi kardeşim? Suyla, erke dönergeçiyle falan niye çalışmıyordu…
Ya o tipi neydi Allah'ını seversen? Yarısı Cadillac yarısı Saab.
Uçakla gemi arası bir model hayal ediyor insan… hiç değilse motorsiklet tarzı bir şey belki; şöyle arka arkaya tek sıra halinde dört beş kişinin bindiği…
Neyse, en iyisi biz buna şimdiden bir isim takalım bu doğmadan ölsün; buldum!..
“Çakma Cadillac…”
Çok iyi fikir.
Artık dünyanın en iyisi veya ülkenin en çok satan aracı da olsa bu isimden kurtulamayacak nasılsa.
İsim takmak bizim işimiz. Kulp takmak. Lakaplarla anmak. Yalan monte etmek. Montaj yapmak…
Şaka değil.
Rahmetli Nuri Demirağ inanılmaz servetini ortaya koyup yerli uçak yapacağım diye tutturmuştu da nasıl batıracağız diye akla karayı seçmiştik.
Hepimizin büyüğü sayılır, Ahmet Emin Yalman abimiz, hani hakkında Neyzen Tevfik'in
“Şu bizim dönme dolap Ahmet Emin,
Din ve imanımıza çatmadadır.
Başımız ağrımaz etsek de yemin
Vatanı on kuruşa satmadadır” diye dümdüz daldığı abimiz. Ta onun zamanından beri iyi biliriz bu işleri. Ahmet Emin abimiz biliyorsunuz yabancı ülke uçaklarının acenteliğini almıştı. İllâ onların uçaklarını satın alalım diye ne uğraştı; ne yazılar yazdı o zamanlar. Başardı da. Nuri Demirağ'ın “uçamaz” raporu verilen uçakları alınmadı önce. Gerçi uçakları onlarca yıl uçurdu inatçı adam, o ayrı hikâye.
Sonra Türk Hava Kurumu kaç çeşit uçak geliştirdi, onu da “Yabancıdan daha ucuza alıyoruz ne gerek var” diye kapattırdıydık. O yıllarda Ankara'da kurulan Rüzgar Tüneli Avrupa'nın en büyüklerindendi hâlâ da çalışıyor üstelik iyi mi… ama kimse sormadı “bu yaptığınız ne iş?” diye.
Keyfimiz yerindeydi.
Demirağ da kazandığı o çuvallar dolusu parayla arsa falan alaydı, acentelik vesaire… ona neydi yerli uçaktan…
O hırsla siyasete girdi. İyi de gidiyordu. Eski kafalı adam ya, gazetecileri falan köşküne çağırdığında kuzu ziyafeti verirdi, biraz da Türkçü zaten. Biz gidip yiyip içtik sonra gazetelerden bir çaktık buna “Kuzu Partisi” diye.
Seçimler bitti, çok partili hayatın ilk partisi Milli Kalkınma Partisi yok oldu ama bizim taktığımız isim baki kaldı.
Öyle isim takarız.
Öyle monte ederiz.
Öyle montajcıyız.
Montajcıyız dediysek şaka değil; bizim patronların hepsi montajcı veya doğrudan yabancının acentesi.
Bizimkiler 40 yıldır yerlisini yapmıyor da şimdi bu devlete ne oluyor?
Bize rağmen neyin yerlisini yapmaya kalkışıyor? Kalkışırsa böyle anında damgayı yer işte; “Çakma Cadillac…”
Ne demişti Ahmet Emin Yalman abimiz Ulus'taki lokantada birlikte yemek yedikten sonra Meclis'e ağır ağır yürürlerken Başbakan Menderes'e; “Ben doğrulara bakmam. Gazetemin satışına bakarım” demişti yekten. Menderes hiç unutamadığını anlatırdı bunu. Bir de çıkarılmasına ön ayak olduğu Milliyet'in Abdi İpekçi yönetimine geçtikten sonra kendisine kurulan darbenin en büyük destekçisi olmasını unutamamıştı.
Valla kendileri bilir; ister unuturlar ister unutmazlar. Bizi ilgilendiren bölümü başarılarımızı, gücümüzü ta 1918'de hatıralarında Alman general Ludendorff çok güzel özetlemiş işte; “Günümüzde sözler muharebeler haline gelmiş bulunuyor… Doğru sözlerle muharebeler kazanılır yanlış sözlerle ise muharebeler kaybedilir.”
Arkadaşı bir başka general Hindenburg'un eklemesi daha hoş; “1918'de (karşı propaganda) birliklerimizin moral bozukluğundaki kilit unsurdu. Yılan karşısındaki tavşan gibi hipnotize olduk…”
Her iki general de o dönem Britanya'nın en büyük gazete grubunu kurmuş Lord Northcliff'i büyük ordulardan daha yıkıcı olarak tanımlıyor neredeyse.
Cumhuriyet'in yeni genel yayın yönetmeni hazır gazeteyi 40'lardaki Nazi Ruhuna geri döndürmeyi başardığına göre gerisini artık o yazsın.
Biz işimize bakalım… 28 Şubat'ta yıktığımız Refahyol da yurt dışından vergisiz otomobil falan getirtecekti. Bölge ülkeleriyle ortak tank yapmaya kalkışmasına zaten hiç girmiyorum bile.
Yerli otomobil yapmak kolay; mesele bizim onu nasıl anlatacağımız. Yok 1 milyar dolar ve en az 3 yıl kazanılmış da elektrikli üretim aşamasını da kaybedebilirmişiz de bilmem neymiş; “Çakma Cadillac” deriz, olur biter.
“Oğlum, şu son baskıyı getir hele, bakalım nasıl olmuş haber…”
* Almanların 1. Dünya Savaşı'nda basının rolüne ilişkin görüşleri içi;n Niall Ferguson, Hazin Savaş, YKY, 2015