Koza-İpek Grubu, Paralel Yapı'nın “finans kalesi”dir. Akın İpek “Hocamın bir gülümsemesine tüm servetimi bağışlarım” demişti. Operasyonu öğrenince İngiltere'ye kaçtı. Hakkında “yokluğunda tutuklama” kararı verildi.
Paralel İpek, “masum olduğunu“ söylüyor: “Madem öyle, neden kaçtın?” sorusuna ise cevap veremiyor!
*
Son dönemde, Paralel'e mensup önde gelen isimler birbiri ardına yurtdışına kaçtılar…
ABD'ye sığınanlardan sonra; iki kaçak Paralel Savcı da kapağı Almanya'ya atmışlardı. NATO'nun merkezi Brüksel'e tüyen de var; “akın akın” Londra'ya kaçan da!
Gittikleri Batılı ülkelerde el üstünde tutuluyorlar; himaye ediliyorlar.
AB sözcüsü, “FETÖ'nün Finansörü” Mister İpek için seferber oldu, “Kaygılıyız” açıklaması yaptı!
Avrupa Birliği, Bağımsız Müslüman Türkiye'ye kast eden Paralel Casusluk ve Suç Örgütü'ne koltuk çıkıyor!
Mısır'daki Sisi darbesine, darbe diyemeyen; destek atan Avrupa Birliği'nden söz ediyoruz…
Şayet, 17 ve 25 Aralık 2013 Paralel Darbe girişimi başarılı olsaydı; AB, Paralel Yapı'yı ödüllendirecekti! Bu yolda, neler vaat etmişti acaba? Gün gelir, bu da ortaya çıkar!
*
Mister İpek'in Ankara-İncek'te yaptırdığı “Saray” Paralel “Kâinat İmamı”nın karargâh olarak kullanması içindi:
17 Aralık istedikleri gibi neticelenseydi, Paralel'in lideri ABD'den gelip o sarayda oturacaktı! Ama olmadı. Amerika'daki derin hesaplar, Türkiye'de şaştı. Akamete uğradı.
**
Paralel Yapı'nın finansörü olan A.İpek'in şirketleri üzerinden bir buçuk yılda milyarlarca dolarlık devasa bir para trafiği yaşanmış…
Toplanan himmetlerin bu şirketler üzerinden yurt dışına aktarıldığı; sonrasında “repo” adı altında kazanç gösterilip Türkiye'ye getirildiği işaretleniyor.
Malta ve Bahreyn'e giden 1.7 milyar doların bir yıl kadar sonra 7.3 milyar dolar olarak geri döndüğü bir mekanizmadan bahsediliyor.
Böylesine bir “al takke, ver külah” sistematiğinin üzerine gidiliyor olmasının, “özgür basını susturma” ile falan hiçbir alakası yoktur.
Paralel Medya ile onların candan destekçisi Doğan Medyası ve PKK Medyası'nda “Saray'ın, Özgür Medya'yı susturmak için Akın İpek'e yönelik operasyonu yaptırdığına” dair kuyruklu yalan sürekli tekrarlanıyor!
CHP, HDP ve dahi MHP, Paralel Yapı için kol kanat gerdiler. Kılıçdaroğlu, A.İpek'i telefonla arayıp destek vermiş; peki ya “Madem haram lokma yemedin, neden Londra'ya kaçtın?” diye sorabilmiş mi?
*
Paralel Medya, asla “Özgür Basın” değildir. Kâinat İmamı'nın çizdiği rotanın bir milim dışına çıkamaz!
ABD ve İsrail'i asla eleştiremez. Bu iki devletin, “Terörün Mühendisi” olduğunu asla yazamaz.
Paralel Medya'da “sansürün kralı” vardır! Fikir ve ifade özgürlüğü asla yoktur. ABD ve İsrail'in piyonu bu medyada, farklı fikirlere (özellikle de Batılı devletlere ilişkin eleştirilere) sistematik sansürle karşılık verilir.
*
17-25 Aralık Paralel darbe girişimi başarılı olsaydı; Paralel örgüt, çok sayıda siyasi ve bürokratın yanı sıra bazı gazeteci ve yazarları da uydurma “Selam-Tevhid örgütü” mensubu ya da “El Kaide'ci olmakla” suçlayıp işbu iftiralara binaen hapse atacak ve oralarda yıllarca çürütecekti!
Belgelidir.
İşte bu darbe girişiminin, devasa kumpasın medya ayağı; şu sıra “Özgür medya susturulamaz!” yaygarası, koparıyor. Ki, bu gürültünün hiçbir hükmü, geçerliliği, kıymeti yok.
*
Paralel Medya'yı yöneten “Amerikan iliştirilmişi, CIA muhibbi” sözde gazeteci, bir başka deyişle Mister Sansürcübaşı…
Koza-İpek Grubu'na yönelik mali operasyonu müteakip, Paralel grubun televizyonuna çıktı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı kast ederek “Bir şekilde gidecek. Ya adam gibi gider, ya da gitmek zorunda kalır!” diye konuştu!
“Seçim önemli değil” diye de ekledi!
Yani? Alenen DARBE çağırdı; TEHDİT savurdu!
Böylelikle; asla demokrat olamayacağını cümle aleme gösterdi. Darbeci olduğunu; dahası “faşizmi benimsediğini” kanıtladı!
Paralel yandaşı Ahmet Altan da “darbe”yi işaret edip, Cumhurbaşkanı'na tehditler sıraladı.
2012 yılının ilk aylarında Erdoğan'ın hastalığı ile alakalı “kehanetleri” hatırlayalım; üstüne, Paralel 'in stratejik ortağı Taraf gazetesinin CIA'in gölge kuruluşu Stratfor'a atıfla attığı “Tayyip Erdoğan'ın 2 yıllık ömrü kaldı” manşetini de yanına ekleyelim!
Bu tür yayınlar mı; “Erdoğan'ı zehirleyip ortadan kaldırmayı amaçlayanların” hesaplarıyla örtüşüyordu!
Arzu ettikleri neticeyi alsalardı; Tayyip Erdoğan'ın ardından “Ne çare ki, kurtuluşu olmayan bir hastalığa yakalanmıştı” denilecekti! Hastalığı ile ilgili yayınlar da asıl hadiseyi perdelemiş olacaktı!
*
Dikkat: 1981-1987 yılları arasında ABD Başkanı Ronald Reagan'ın kabinesinde Savunma Bakanlığı yapmış olan Caspar Weinberger, Strategic Review dergisinde (İlkbahar 2001) “Devlet ya da
hükümet başkanlarının öldürülerek tasfiye
edilmesinin yolu açıktır” diye yazabilmiştir!