“Umarım Türkiye'de eğleniriz. En kötü senaryo, bir patlamada ölüp anneme kavuşurum.” İstanbul Ortaköy'deki terör saldırısının kurbanlarından Lübnanlı Rita Şami (26), Beyrut'tan uçağa binmeden önce sosyal medya hesabından bunu paylaşmış. Annesi Carmen Nicolian'ı 4 ay önce kanserden kaybeden Rita'nın bu öngörüsü -maalesef- gerçek oldu.
İşte, IŞİD'in yapmak istediği tam da bu: Türkiye'yi terörün 'rutin' olduğu, güvenliğin bir türlü sağlanamadığı, yönetilemeyen bir ülke olarak zihinlere yerleştirmek. Böylece hem Türkiye'ye ziyaretçi akışı yavaşlayacak / duracak, hem de Türkiye'nin uluslararası arenadaki konumu sarsılacak. Kısacası terör; ekonomik, sosyal, siyasal ve stratejik amaçlarla vuruyor.
Yabancıların yoğunlukta olduğu bir gece kulübünün hedef olarak seçilmesi, bu anlamda elbette tesadüf değil. Bundan sonra özellikle yabancı misyonların, her dine ve mezhebe ait simgesel mabetlerin ve alışveriş merkezlerinin çok sıkı korunması gerekiyor. İçinden geçtiğimiz sürecin gidişatına baktığımızda, ülkeyi bir iç savaşa ve kaosa sürükleyecek yeni saldırıların planlanıyor olması kuvvetle muhtemel.
Daha önceki eylemlerin aksine, IŞİD, Ortaköy saldırısını kısa zaman içinde üstlendi. Hem de aynı gün iki ayrı kaynaktan iki ayrı metin yayımlayarak. Bu anlamda, saldırı bir ilke tanıklık etti. Örgütün açıkladığı gerekçeler, Türkiye'nin Haçlı ittifakına yardım etmesi ve devam eden el Bâb operasyonunda IŞİD'e kayıp verdirilmesi şeklinde. “Haçlı ittifakına yardım”la kastedilen, tabii ki Türkiye'nin içinde yer aldığı IŞİD karşıtı Batılı koalisyon. Her ne kadar bu koalisyon, Türkiye'ye istediği şekilde yardım etmiyor olsa da…
***
2012 yılının temmuz ayında “Irak İslâm Devleti” adlı silahlı bir oluşumun lideri olan Ebubekir Bağdâdî'nin radyoda yayınlanan açıklaması, o zaman henüz fark edilmese de Ortadoğu'da yeni bir dönemin başlangıcına işaret ediyordu. “Duvarları Yıkmak” adını verdiği bir hücum sürecine girdiklerini vurgulayan Bağdâdî, örgüt mensuplarına ülkede saldırılar başlatmaları için çağrıda bulunuyordu. Sonrasında hemen patlak veren bombalama ve şiddet eylemleri, son birkaç yılını nispeten sakin geçiren Irak'ı kısa süre içinde kan gölüne çevirdi.
3 Nisan 2013'te -internet kanalıyla- bir açıklama daha yapan Bağdâdî, bu kez faaliyetlerini Suriye'ye de yaydıklarını ve örgütün adını da “Irak Şam İslam Devleti” (IŞİD) olarak değiştirdiklerini duyurdu. Suriye'de Beşşar Esed rejimine karşı mücadele eden El Kaide bağlantılı Nusra Cephesi'nin bu açıklamaya karşı çıkışı ve sonrasındaki ihtilaflar, iki örgütün birbirinden tamamen kopmasına yol açtı.
Tarihler 29 Haziran 2014'ü gösterdiğinde, IŞİD, dünya çapında hilâfetin yeniden tesis edildiğini ve Ebubekir Bağdâdî'nin “mü'minlerin emiri ve halifesi” olduğunu açıkladı. İlk başta kimsenin ciddiye almadığı (ya da almak istemediği) bu ilan, örgüte katılımları körüklediği gibi, özellikle Suriye'deki gelişmelerde sonucu tayin edici kritik bir yol oynadı.
Suriye'de Esed rejimine karşı savaşan muhalif gruplara yoğun saldırılar düzenleyen IŞİD, bir yandan rejimin elini rahatlatırken, bir yandan da YPG ile koordineli bir şekilde Kürt bölgesinin kendi ayakları üzerinde durmasına giden yolu açtı. IŞİD'in Irak'taki hedefleri ise Sünni bölgeler ve Bağdat'taki Şii semtleriydi. Sünnilerin güçlü olduğu yerleri işgal eden ve İran'ın kontrolündeki Irak ordusunu buralara çeken örgüt, Şiilere yönelik taarruzlarıyla Haşd-ı Şa'bî türünden milis güçlerinin oluşumunda ve ülke içinde mobilize edilmesinde rol oynadı.
IŞİD, faaliyet gösterdiği Suudi Arabistan, Yemen ve Mısır gibi ülkelerde de ilginç hedefler seçti: Mısır'da Sina Yarımadası üzerinden Gazze'ye sızmaya çalışan örgüt, Suudi Arabistan'da Şii camilerinde bombalı saldırılar gerçekleştirdi. Yemen'de ise, Suudi Arabistan'ın ilerleme kaydettiği güneydeki Aden bölgesinde Suudi mevkilerine odaklandı.
Selefî-cihadî ekolün bir temsilcisi olarak İran karşıtı söylemler kullanmasına rağmen, IŞİD'in eylemlerinin en çok ve hep İran'a yarıyor olması, söz konusu oluşumun en dikkat çeken yönü. Örgütün her saldırısının İran'ın bölgesel hedeflerinin gerçekleştirilmesinde bir aşama olarak kaydedilmesinin yanında, şimdiye kadar ne İran'da ne de İran'ın kontrolü altında bulunan bölgelerde IŞİD'in harekete geçmemiş olması da ilginç.
***
Muhtemelen IŞİD hakkındaki gerçeklerin tamamen ortaya çıkması, uzun yıllar alacak. Belki de bizim ömrümüz, örgütle ilgili sırların ortaya döküldüğü günleri görmeye yetmeyecek. Ama yine de, görünen işaretlerden yola çıkarak bazı tahminlerde bulunmak mümkün.
IŞİD'in hedeflerinden ve eylemlerinin amaçlarından yola çıkınca, örgütün birkaç parçalı geniş bir istihbarat yapılanması olduğu anlaşılıyor. ABD, İran ve Rusya'nın ayrı ayrı parçaları kontrol ediyor olması mümkün. IŞİD içinde Irak Baas Partisi'nin de tabanı olduğu zaten biliniyor. Örgütün diğer kesimleri de samimi bir şekilde ya da kandırılarak o ideolojiye gönül veren insanlardan oluşuyor.
Dolayısıyla karşımızda tek bir örgütün değil, 'müttefik' zannettiğimiz bazı ülkelerin de parmağının olabileceği dev bir organizasyonun bulunduğunu düşünmemiz gerekiyor. IŞİD bölgenin yeniden dizaynında kurbağacık gibi kullanılırken ve birçok örtülü operasyon IŞİD perdesiyle gizlenirken, istihbarat aklımızı mümkün olduğunca çeşitlendirmemiz en doğrusu.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.