MHP'nin yaşadığı son gelişmelerin, Türk milliyetçiliğinin târihsel arkaplânına oturtulmadan anlaşılamayacağını düşünüyorum. Milliyetçilik konusunda yapılan çok sayıda çalışma mevcût olduğunu biliyoruz. Lâkin bunlar arasında nitelikli ve süreçleri kavramaya katkı sağlayanların sayısı hayli az. Çalışmaların mühim bir kısmı, milliyetçi hislerle yapılan târih yazımları. Ben, entelektüel faaliyetlerde hisleri küçümseyenlerden değilim. Tam tersine hisler eğer kıvamında tutulursa, “anlamaya”, özellikle de “içeriden” anlamaya katkı sağlayacaktır. Burada ölçü, hisleri ideolojik-yargısal genellemelere taşımamaktır. Lâkin milliyetçilerin milliyetçilik konusundaki çalışmaları bu sınırı çoğu defa aşıyor ve ideolojik meşrûlaştırmaya hizmet eden yavan çalışmalara dönüşüyor.
Diğer taraftan, ideolojik olarak milliyetçilik ile arasında mesâfe olan; hattâ milliyetçilik karşıtı bazı akademik veya entelektüellerin milliyetçilik konusunda yaptığı çalışmaların da mühim bir kısmını da “sorunlu” bulduğumu söylemeliyim. Bu çalışmalarda genellikle milliyetçiliği “nesneleştiren” bir yaklaşım ortaya çıkıyor. Türk milliyetçiliğini bir şekilde teorik çerçeveye “tıkıştırma” eğilimi baskın geliyor. Bu bakışın satır aralarında imâ edilen “zâten bütün milliyetçiliklerin kötü olduğu” hükmüdür. Hâsılı, milliyetçilik çalışmaları îtibârıyla daha bir hayli fırın ekmek yemeye ihtiyacımız olduğunu söyleyebilirim. Biraz da meslekî sâiklerle zorunlu bulduğum bu hatırlatmayı yaptıktan sonra esas meseleye dönebilirim.
Türk milliyetçiliğinin, ideolojik olarak, Osmanlı'yı çözen ve Türkiye Cumhûriyetinin kuruluşunu hazırlayan süreçlerin içinde şekillendiğini biliyoruz. Bu şekillenmenin alternatifli; yâni iki açılımlı bir şekillenme olduğu bâzı çalışmalarda “şöyle, böyle” ortaya konulmuş; lâkin derinleştirilmemiştir. Bahsedilen açılımlardan birisi, Osmanlı'ya Rusya'dan göçen; başta Yusuf Akçura ve Ahmed Agayev gibilerin öncülük ettiği entelijensiyanın temsilciliğini yaptığı açılımdır. Onların milliyetçiliği, Fichte'nin felsefî kurgusunu verdiği, ”ulus”u “devlet” karşısında önceleyen periferal bir milliyetçilikti. Bunun yanında, ama aslında düpedüz karşısında Ziyâ (Gökalp) Bey'in temsil ettiği, felsefî kurgusal karşılığını Hegel'de bulan ve “devlet”i “ulus”un vazgeçilmez telosu olarak gören başka bir yaklaşım mevcuttu. Türk Yurdu gibi dergilerde birlikte mesâi gösterseler de bu iki zıt açılımın mensupları birbirlerinden pek hoşlanmıyorlardı.
Ama daha mühim olarak bu bölünmenin, Jön Türkler arasında daha önceleri; yâni II. Meşrûtiyet öncesinde yaşanmış bir başka bölünmenin de etkilerini içermesidir. İlk grup, milliyetçiliği daha liberâl bir eksende yorumluyor; organik sosyolojinin etkilerini reddedip, meselâ çok “cüretkâr” olarak sınıf-ulus bağını işliyordu. Yâni bu grup ile; meselâ Ahmed Agayev ile ünlü Jön Türk Sabahaddin Bey'in savunduğu fikirler arasındaki bâzı bağların incelenmesi ortaya çok ilginç sonuçlar çıkarabilir. Diğer taraftan Ziyâ Bey'in düşünceleriyle Paris'deki anaakım Jön Türk grubunun, başta Ahmed Rıza Bey'in sosyolojizmi bir şekilde kesişiyordu.
Cumhûriyeti kuranların başlangıçtaki niyetinin liberâl bir ulus inşâsı olduğunu düşünüyorum. Bunun en güçlü göstergesinin İzmir İktisat Kongresi olduğunu söyleyebiliriz. Ama bu niyet, karar alıcıların bürokratik dünyâlarında endişeler doğurmuş; buna Büyük Dünyâ Bunalımına giden sürecin etkileri eklenince, ibre Ahmed Rıza-Ziyâ Bey formülüne dönmüştür.
II. Dünyâ Savaşı sırasında yaşanan ırkçı “sapma”yı ihmâl ederek söyleyecek olursak, Türk milliyetçiliğinin ve MHP'nin serencâmını anlayabilmek için, yukarıdaki çerçeveyi tâkip etmek ve onun önce devletçi ve organik yapılanmasını gözetmek zorundayız. Merhum Yazıcıoğlu'nun kopuşu, bu târihsel devletçi şekillenmeye bir reaksiyondu. Bu reaksiyonun içi doktriner düzeyde doldurulamadı ve hareket başarılı olamadı.
Bugün MHP'nin öncelikli meselesi, kendi ideolojik geçmişi ile hesaplaşması ve kendi târihsel seçenekleri üzerinden sosyolojisini gözden geçirmesidir. Bunu, eğer varsa yapacak olan kendi entelijensiyasıdır. Değilse, MHP'nin başına şu veya ismin geçmesi, başlayan çözülmeyi sona erdiremez.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.