|
Bazı 2016 notları

2016 senesinin bir bekleme senesi olduğu kolaylıkla görülebilir. Bu bütün dünyâ aktörleri için geçerli olan bir durumdur. A.B.D'de Obama dönemi kapanıyor. Kimin başkan olacağı ve berâberinde nasıl bir siyâsal programı getireceği; bir bakıma dünyâ oyununu nasıl kuracağı şimdilik belirsiz gözüküyor. Bununla berâber, bazı çizgileri hesaplayabiliriz.



İlk olarak görülen o ki, kim Başkan olursa olsun, A.B.D'nin yakın zamanlarda adım adım hayâta geçirmeye başladığı ekonomik siyâset devâm edecek; dünyâdaki dolar bolluğu azalacaktır. Bu, Merkez Kapital Dünyâ”dan “Yarı-merkez Kapital Dünyâ”ya akan bir bolluğu ve büyüme oranlarını düşürecektir. Diğer taraftan görülüyor ki 2000'li senelerin başlarında oldukça iyi işleyen Merkez ile Yarı-Merkez Dünyâlar arasındaki çevrimsel düzen artık sürdürülebilir olmaktan da çıkmış vaziyettedir. Özellikle Çin'in durumu çok dikkât çekicidir. Satışlarının karşılığı olarak aldığı kağıtlarla ekonomisini çekip çevirmekte zorlanmakta ve umutsuzca altına saldırmaktadır. Ne var ki dünyâdaki altın arzı Çin'in ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaktır. Çin'in durgunluğa girmesi domino etkisi göstererek bütün dünyâya sirâyet etmektedir.



Durgunluğa giren dünyâ ekonomisi Yarı-Merkez Dünyâ'da 2000'li senelerde alışılan ihtiraslı büyüme oranlarını da riske etmektedir. Brezilya, Meksika, Endonezya gibi memleketlerde aritmetik büyüklüklerde değil ve fakat sert iniş-çıkışlar doğurmayan sürdürülebilir büyüme oranlarının tâkibine gidilmesi şaşırtıcı olmayacaktır. “Yarı-Merkez Dünyâ”da, önümüzdeki senelerde bir “Kaybedenler Kulübü”nün ortaya çıkması mukadder gözüküyor. Zenginliğini üretime değil, doğal kaynaklarına bağlamış, işler tıkırındayken ; yâni enerji fiyatları üst düzeyde seyrederken zenginleşmiş olanlar; başta Rusya olmak üzere bu kulübe dâhil olma riski içindedir. Hemen her gün devalüasyon yaşayan Rusya'da nomenklatura ile oligarklar arasındaki ittifâkın aşınması ve bunun bir Rus Baharı'na dönüşmesine şaşırmayacağım. Türkiye gibi çalışkan ve üretken insanların memleketinde çok şükür ki bunun uzağındayız. Türkiye işleri, ne Çin gibi tüketimi baskılayarak, ne de Rusya gibi işi doğal kaynaklar avantajının lümpenliğine gömülerek götürdü. Bizim meselemiz câri açıkla sınırlı kaldı. Şimdi yapılması gereken bir yandan enerji kaynakları hususunda çeşitlenmeyi sağlamak; katma değer atılımını başarmak; ama ondan daha mühimi “mukayeseli üstünlükler” temelinde en az bir kaç sektörde söz sâhibi olabileceğimiz bir konuma gelmenin yollarını aramaktır.



Siyâsal düzlemde ise 2016'da esaslı değişimler beklememek gerekiyor. Ortadoğu'da özlenen bir barışın henüz uzağındayız. Burada esas mühim olan bugüne kadar ateşe girmeme ve süreci en az zararla götürme başarısı gösteren Türkiye'nin bu konumunu sürdürmektir.



Türkiye,bu coğrafyada târihsel manâda kurumsal derinliği olan, İran ve Rusya dışındaki tek memlekettir. Dahası, bu güçler arasında demokrasisi olan tek güçtür. Yaşadığımız siyâsal krizleri nihâi tahlilde birer târihsel dinamik fırsatlar seti olarak da okuyabiliriz. Geldiğimiz aşamada, kurumsal dünyâmız ile demokratik dönüşümlerin birikimi arasında ciddî bir açık olduğu ve demokratik-sosyolojik dinamiklerle mevcut kurumsal yapıların örtüşmediğini çok berrak olarak görebiliyoruz. Avantajımız son seçimde sağlanan istikrardır. AK Parti iktidârları demokratik dönüşümün içinden geldi. Yâni bizzat bu süreçler Ak Parti'yi “taşıdı”. Şimdi gelinen aşamada ise AK Parti bu süreci “taşıma” noktasındadır. Sağladığı toplumsal destek partinin elini rahatlatıyor. Ortada, bırakın Türkiye'ye; kendisine bile umut veremeyen ciddî bir muhalefetin olmaması ayrıca bir avantaj. Memleketin yeni sosyolojik dinamiklerini doğru ve kompleksizce değerlendirebilen bir bakışla, yönetilebilir bir Türkiye'nin inşâsı pekala sağlanabilir. Bu, önümüzdeki zamanlarda Ak Parti'nin göstereceği sabır ve akl-ı selime bağlıdır. Dikkât edilmesi gereken bir noktaya da temas etmeden geçmeyeyim: Ak Parti'ye dönük saldırılar düne kadar “dışarıdan” geliyordu. Muhalefet ümidini Kasım seçimine kadar korudu. Ama kaybedince sanıyorum ki bir taktik değişimi yaşandı. Büyümüş ve çok katmanlı bir parti olan Ak Parti'yi birbirine kırdırmak siyâseti benimsendi. Bir kısmı iyiniyetli de olsa pozisyon savaşları yaşanıyor. Bu “ince” siyâsetin sonuç alabileceğini sanmıyorum. Târihsel fırsatların hakkını verebilmek; zaman ve enerji kaybetmemek için “iç kırım” siyâsetlerine çok dikkat etmek ve onları boşa çıkarmayı bilmek gerekiyor.


#Yarı-merkez Kapital Dünyâ
#ak parti
#Rus Baharı
#nomenklatura
#dünyâ ekonomisi
9 yıl önce
Bazı 2016 notları
Transfer kaosu
Bu oyun gelişir
Gannuşi’den Gazze’ye giden yolu kim kapatıyorsa?
Dünya bize gebe, biz hakikate…
“Ya kezzabi ya a’milil Amrikani / yallah irhal ya Sisi”