15 Temmuz darbe teşebbüsünün faili olarak FETÖ'yü görür ve bu örgüt mensuplarının TSK başta olmak üzere devlet kurumlarından ayıklanmasıyla bu işi bertaraf ettik diye düşünürsek yanılırız.
FETÖ bu işin ancak kullanışlı maşası, elverişli oyuncağı olabilir, fazlası değil.
Osmanlı'yı durdurduğu günden bu yana bizim yokluğumuzu kendi varlığının teminatı gibi gören Batı, bizim tarih sahnesine yeniden kadîm ve büyük bir iddia ile çıkma arzumuzu kabullenemiyor. Mesele budur.
Asırlar boyunca mukaddes bir emanet gibi sırtımızda taşıdığımız libası bir asır evvel şartların mecbur edişiyle çıkarıp attık, eğreti bir çul parçasını kıyafet niyetine üzerimize geçirdik. Hesapta bu çul sırtımızda durdukça batı bizden emin olacak, biz de çulumuza bakarak hem kim olduğumuzu unutacak hem haddimizi bilecektik. Fakat bu millet, aleme asırlarca nizam verdiği o medeniyet libasını o kadar benimsemiş, o kadar uzun süre taşımıştı ki, onun renk, desen ve şekli sırtına bir iz gibi geçmiş, bazen dışa doğru fışkırarak bazen içe doğru ruhuna süzülerek, ona kim olduğunu hatırlatmaya devam ediyordu.
Hangi büyük mirasın varisi olduğumuzu hatırlamaya başladığımızı her hissedişlerinde, bizi çulumuzu seyredeceğimiz bir aynanın önüne diktiler. Darbelerden aynalar... Çul sahiplerine borazanlık etmekten başka marifeti olmayan medyanın, her defasında 'demokrasiye balans ayarı' diye takdim ettiği darbeler, aslında silkinip çulunu parçalayarak derisine nakşolmuş öz hakikatini seyretmeye meyleden milletin gözlerine mil çekme gayretinden başka bir şey değildi.
Her defasında başardılar. Onların bizi bu kahrolası darbelerden aynaların önüne her dikişlerinde çulumuzu biraz daha benimsedik, kim olduğumuzu biraz daha unuttuk. Sadece darbeler mi? Hayır. Siyasi krizler, başkasının kölesi efendiler, özüne yabancı aydınlar, toprağına nankör sermaye, ekonomik bunalımlar, terör belası... Zaman ve şartlar neyi icap ettiriyorsa ona karşılık gelen bütün enstrüman, maşa ve oyuncaklarıyla geldiler üzerimize ve hep başardılar.
En ince detayına kadar her şeyi planlıyorlar, içerideki adamları eliyle o planlar tam istedikleri gibi uygulanıyor ve her yeni gelen nesille sırtımızdaki kimliğimizi haykıran izler biraz daha kayboluyor, biz biraz daha kahroluyorduk. Elimizden bir şey gelmiyordu. Kabullenmenin eşiğindeydik artık, geride kalan bin yılın en az altı asrında tarih yapan bir ecdadın torunu değil, yeryüzündeki gelişmekte olan ülkelerden birisinin zavallı fertleriydik hepsi bu.
Kimliğimizi yitirdiğimiz, iddiamızdan vazgeçmeye yüz tuttuğumuz işte bu zamanda içimizden bize benzeyen bir adam çıktı, önce bir şiir okudu, sonra bir meydan okudu, önce eliyle yerden bir bayrağı tutup kaldırdı, sonra 'one minute' deyip elini kaldırdı, önce diklenmeden dik durdu, sonra eğilmeyip diklendi. Biz de önce şaşırdık, sonra alıştık, en son havaya girdik.
Bize benzemeyenlerin halkı olmaktan bıkmıştık. Bize benzeyen o adamın kardeşleri olduk. Milletim diyordu bize, söz de sizin karar da sizin. Millete rağmen devleti yönetenlerden o kadar bezmiştik ki, 'milletim ne derse o' diyen bu adamla yeniden kim olduğumuzu hatırlamaya başladık, devleti sahiplendik. Millet bizdik, devlet bizimdi artık, dünya beşten büyüktü ve kaderin üstünde bir kader vardı.
15 Temmuz akşamı darbeyi en ince ayrıntısına kadar planlayanların hesap edemediği tek yer işte burasıydı. Biz millettik yahu, devlet bizimdi ve devletimize Pensilvanya'lı bir sefilin teröristleri eliyle kast edilirken evimizde oturup öylece bekleyemezdik. Alçak bir ihanetin aynasında o çulu bir kez daha seyretmeye tahammülümüz yoktu artık.
Döküldük meydanlara, uçakların gürültüsüne, tankların homurtusuna, mermilerin vızıltısına aldırmadan, bir yeniden diriliş şarkısını besteledik o gece. Yere düşen her şehitle biraz daha büyüdü cüssemiz, yaralanan her yiğitle biraz daha güçlendi pazularımız ve sabaha karşı bedenimize dar gelen bir asırlık o çulu yırtıp attık üzerimizden.
Biz 15 Temmuz'da sadece FETÖ'nün hainlerini dize getirmedik, sadece onların arkasında durup ellerini ovuşturanların hevesini kursağında bırakmadık, bedenimize nakşolmuş, hasretle bize bizi haykırmayı bekleyen muhteşem iddiamızın silinmez izleriyle korkmadan, çekinmeden, umarsızca ilk defa karşılaştık, tanıştık. Biz yeniden biz olduk o gece.
Biz 15 Temmuz'da istikbale umudun tohumunu ekmedik sadece, mazinin boynu bükük çiçeklerini yiğit duruşumuzla suladık. Zaman eridi, mekan kayboldu ve biz doluştuk Yıldız Sarayı'na, Ulu Hakan'ı tahtından indirmeye gelenlerin gerisin geriye kaçışını seyrettik. Koşturduk Yassıada'ya, ellerinden tuttuk Menderes'in, ayaklarının altına sehpa olduk, gözündeki yaşı sildik. Ebu Cehil devrinin Eylül uzantısından on ikinci günü söküp attık takvimlerden o gece.
Bu devlete FETÖ'yü musallat edenler hiç hesaba katmadıkları bir millet gerçeğiyle tanışıyorlar artık. Bundan sonra yapacakları hamlelerde bu gerçeği göz ardı etmeyecek bilakis evvela onu yıpratmaya, ortadan kaldırmaya çalışacaklar.
Yumuşak karnı çok olan bir ülkenin evlatlarıyız. Etrafımız ateş denizi. İçimizde pek çok işe yarayacak kullanışlı ahmak var. Hiç ihtimal vermediğimiz yerlerden, asla olmaz dediğimiz şekilde üzerimize gelebilirler.
Onların neyi nasıl yapacakları ihtimalleri üzerine kafa yoracak safhayı çoktan geçtik. Ne yaparlarsa, nasıl yaparlarsa yapsınlar başaramayacaklarından emin olup, biz kendimize bakacağız.
Anlaşılan o ki bu işin ortası yok artık.
Sözümüz hak, kararımız hak, yardımcımız Hakk olsun.