16 Ağustos 1978’de Ankara’da dünyaya geldi. Henüz 16 yaşındayken “Beş Çayı” ile başlayan radyo macerası uzun yıllar boyunca devam etti. Üç ayrı üniversiteye kaydoldu, ikisini bitiremedi, birine hiç gitmedi. İlk TV Programını 1996 yılında yaptı. Kanal A’da yayınlanan “Üç Nokta” programını “Gecede 1 Gün” ve “Yıldızdan Mahyalar” programları takip eti. “Sen İstanbul Kokardın” adlı ilk şiir kitabı 1997 yılında yayınlandı. 1998 yılında evlendi ve şiire ara verdi. 2003 yılında “Aynalar” ve 2005 yılında "Satır Arası Hikâyeler" adlı kitapları yayınlandı. 2005 yılında "Gecede 1 Gün" programıyla Kültür Bakanlığı “En İyi TV Kültür Sanat Programı Ödülü”nü aldı. "Yolumuz Aşk Yoludur", Sen İstanbul Kokardın” ve “Bir Hilal Uğruna” ile devam eden albümlere Osmanlı Padişahlarının şiirlerinden oluşan “Şiirin Sultanları” eklendi. TRT 1’de “İftar Sevinci” TRT Haber’de “Yeni Şeyler Söylemek Lazım” Semerkand TV’de “Kalbe Düşünce”, Kanal D’de “Sahurdan Kalplere”, CNN TÜRK'te "Başka Şeyler" isimli programı hazırlayıp sundu. Henüz 2 kızı bir oğlu var, her daim babasının oğlu…
Demokrasiye inanmıyorum. Demokrasinin halkın egemenliği temeline dayanan bir yönetim biçimi olduğuna inanmıyorum. Meclisinin duvarında; “egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” yazan bu milletin bir ferdi olarak egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olması gerektiğine de, olduğuna da, olabileceğine de inanmıyorum.
Ben Jean Jacques Rousseau'ya inanıyorum.
Samimi bir itiraf, bilgece bir kehanet, umarsız bir cesaretle şu sözü söyleyebildiği için inanıyorum ben Rousseau'ya:
Bu kadar net!
Olmadı çünkü kırmızı çizgileri var demokrasinin. Olamaz çünkü olmazsa olmazları var. Olmayacak çünkü kendisini tartışabilecek kadar kendisine güveni yok.
Şöyle bir soru soralım: Demokratik bir ülkede, demokrasiye dair bir referandum yapılsa ve sonuçta halkın %90'ı demokrasi istemediğini oylarının rengiyle ifade etse, o ülkede ne yapılır?
Bir; öyle bir referandum yapılmaz! İki; yanılıp da böyle bir referandum yapılmış olsa ve sonuç böyle çıksa, o ülkede darbe yapılır. Neden? Demokrasiyi korumak için. Bir Allah'ın kulu da çıkıp; “yahu benim istemediğim bir şeyi benden niçin koruyorsunuz kardeşim” diye soramaz. Nerde kaldı 'Vox populi vox dei' de diyemezsiniz. Çünkü özdeyişler söylemek içindir; inanmak, hele ki yaşamak için hiç değil.
Halk, bizimki gibi ülkelerde kendisi için doğru olanın ne olduğuna karar verebilecek bilgelik, olgunluk ve yetkinliğe sahip değildir. Halkı yönetmeye aday olanların, demokratik sistemin ve küresel havarilerinin meşruiyet testinden tam puan alarak geçecek kadar kendi halkına ve değerlerine yabancı, bilumum evrensel zırvalara sadık olması zarureti, işte buradan doğar.
Ülkeleri yönetmeye aday olanların tornadan çıkmışçasına şekillendirilip biçimlendirilmesi de yetmez. Çünkü hâlâ bir risk vardır. Halk, demokrasinin bir boşluğuna getirip kendisine benzeyen birilerini aday olarak ortaya çıkarabilir, daha kötüsü onları iktidar makamına bile getirebilir.
İşin burasında devreye o ülkenin ordusu girer. Ordunun ikinci vazifesi milleti ve devleti dışarıdan gelebilecek tehlikelere karşı korumaktır. Birinci vazifesi ise milleti, milletin kendisinden 'muhafaza etmek.' Demokrasinin evrensel savunucularının, sonu 'si' ile biten adamlara tahammülü kalmayınca, başı 'si' ile başlayan varlıklara ihtiyacı işte buradan doğar. Buna demokrasilerde kısaca 'Mur' sendromu denir.
Ülkemize dönecek olursak; halkın, kendisine benzeyen birisini iktidara getirme riskine karşı ordudan önceki 'emniyet supabı' olarak tesis edilen bir makam daha vardır ve bu yazının konusu odur: Cumhurbaşkanlığı.
Cumhurbaşkanlığı... Yani statükonun demokratik vesayet makamı.
Demokratik Türkiye'nin hep aynı nakaratla biten bir asırlık şarkısı budur.
Askeri vesayet, yargı vesayeti, bürokratik vesayet... Bütün bunların üstünde ise demokratik vesayet, nâm-ı diğer 864 rakımlı tepe.
Beştepe'nin ufukta görünüşünü; MİT kriziyle, Gezi'yle, 17-25 Aralık'la karşılayıp, iskeleye yanaşmasını 15 Temmuz'la engellemeye çalışmışsa birileri, boşuna değil.
Şimdi biz kalkıp bir de diyoruz ki; “Yetmez Başkanlık sistemine geçelim. Bu zamana kadar iktidarı biz seçiyor olsak bile onun üstündeki vesayet sizindi. Şimdi Cumhurbaşkanı'nı da biz seçiyoruz ama yetmez, alttaki vesayetiniz de bizi rahatsız ediyor. Onu da değiştireceğiz!”
Adamlar çıldırmasın da ne yapsın?
Bunca zaman halka rağmen halkı yönetmeye alışanlar, halkın kendilerine rağmen istediğini yapacağını hissettikçe delileniyorlar, basıyorlar yaygarayı, tatavanın bini bir para.
CNN Türk'te, Yrd. Doç. Dr. Gülay Yedekçi, kelimesi kelimesine şöyle dedi mesela:
“Biz baştan beri diyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti'nin ayarları ile oynamayın. Mesela bir tanesi neydi; Mustafa Kemal Atatürk yıllar önce dedi ki, Cumhurbaşkanını meclis seçsin, halk seçmesin. Eğer halk seçerse o Cumhurbaşkanı kendisini padişah yetkileriyle donatılmış şekle getirebilir.”
Bu hanımefendi, isminde 'cumhuriyet' ve 'halk'ın bir arada geçtiği partinin İstanbul milletvekili. Şimdi anladınız mı neden Rousseau'ya inandığımı?
Atatürk bunu demiş midir, bilmiyorum ama bu cümleleri dinlerken derin düşüncelere daldığımı itiraf etmeliyim. Padişahlık yetkilerine, halk tarafından seçildiği için sahip olan padişahlar geldi önce aklıma (!) Sonra Atatürk'ün meclis tarafından seçilmesine rağmen padişahtan daha çok yetkiye nasıl sahip olabildiğini düşündüm. Başbakanları halkın seçtiğini hatırlayıp işkillendim bütün eski başbakanlardan. “Ben halkım ama Halk Partisi benden korkuyor” deyip kahkahayla güldüm. Demokrasi gözüme o sıra çirkin geldi işte. “Rousseau'nun toprağı bol olsun Allah'ım” dedim. Derken Başkanlık meselesi iyice aklıma yattı. İçimde mehter çaldı birden. Camı açıp bağırdım: “Biz bir din biliriz, bir de padişah / Bin yıl ömür versin Hazreti Allah”
Ben Reis'in yaşını hesaplarken Şirin Payzın reklama gitti. Dur ben bununla ilgili bir yazı yazayım dedim kendi kendime.
Demokrasiye inanmıyorum diye başlayıp, Başkanlık istiyorum diye biten bir yazı yazayım.
Ve hatta diyeyim ki, yazının sonunda:
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
İlk yorumu siz yapın.
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.